"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
4 Aralık 2014 Perşembe
Kendine güvenen bir parti olarak barajın arkasına da saklanmadık barajdan da korkmadık 04 Aralık 2014 23:00 İSTANBUL
Barajın arkasına saklanmadık, barajdan da korkmadık
Başbakan Ahmet Davutoğlu, TGRTHaber televizyonunda canlı yayınına katılarak, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Alevilerle ilgili çalıştaylar gerçekleştirildiği ama
sonuçlandırılamadığı ifade edilerek kanuni olarak bir düzenleme
düşünülüp düşünülmediğinin sorulması üzerine Davutoğlu, "sonuç
getirilemedi" demenin doğru bir tespit olmadığını söyledi.
Başbakan
Davutoğlu, sorunun kültürel, tarihi bir arka planı varsa bunun bir anda
noktasal bir vuruşla çözülemeyeceğini vurguladı, bunun ciddi bir
psikolojik ve zihniyet dönüşümüyle sağlam zeminlere oturacak bir süreç
olarak görülmesi gerektiğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde başlayan çalıştayların devrim
mahiyetinde bir atılım olduğunu belirten Davutoğlu, ilk defa Alevileri
temsil eden sivil toplum kuruluşları, dedeler ve kanaat önderleri bir
araya getirilerek bu sorunun tartışılmaya başlandığını vurguladı.
Tunceli'deki konuşmasında herkesin takmak zorunda olduğu maskeleri
indirmesi, herkesin gönlünü açması, birbiriyle rahat konuşması şeklinde
çağrı yaptığını dile getiren Davutoğlu, o dönemde Alevilerle ilgili çok
ciddi adımlar atıldığını, Alevi klasiklerinin basıldığını, Din Kültürü
dersindeki Alevilikle ilgili müfredatın artırıldığını, Madımak'ın kültür
merkezine dönüştürüldüğünü anlattı.
Alevilerle ortak kültürel
geçmişi paylaşmak anlamında bir süreç başlattıklarını, bunların sıradan
adımlar olarak görülmemesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, "Hacı
Bektaş Türbesi'ne girişte ücretin kaldırılması noktasal, önemsiz gibi
görülebilir. Sembolik değeri çok yüksek. Çünkü, oralar dergahlar
kapatıldıktan sonra ücret alınması müzelik kimliğiyle ancak meşruiyet
zemini bulabiliyordu. Alevi geleneğin dergahları vatandaşlarımızın
ziyaretine açıktır. Bunun içinde ayrıca bir meşruiyet alanı oluşturmaya
gerek yok. Zaten bu alanda" dedi.
Dersim olaylarında kullanılan
kışlanın müzeye çevrilmesi gibi adımlar atıldığını, bunların bir anlamda
psikolojik eşiğin aşılmasına dönük adımlar olduğunu söyleyen Davutoğlu,
"Bu tür sorunların önemli bir kısmı psikolojiktir. Yani yüzde 60-70.
O aşıldığı zaman geri kalan o teknik detaylar daha rahat konuşulur hale
geliyor" dedi.
Alevi kanaat önderleriyle yemek
Başbakan
Davutoğlu, Alevi kanaat önderleriyle bir araya geldiği yemeğin
başbakanlık konutunda verdiği ilk davet olduğunu ve bunun devam
edeceğini, başka Alevi kanaat önderleriyle de bir araya geleceğini
söyledi.
Başbakan olarak bir şey dikte etmek, deklare etmek için yemekte bir araya gelmediğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Önce dinlemek, halleşmek ve samimiyetle her şey paylaşmak ihtiyacı
var. Feyiz dolu bir akşamdı. Sofra duasıyla başlayan ve biten güzel bir
akşam geçirdik. Alandan gelen arkadaşımız ilk defa orada görüştüler.
Her ikisi de Alevi toplumunun önemli isimleri. Çok samimi sohbet oldu.
Bütün vatandaşlarımızın izleyebilmesini isterdim. İzleyebilmiş olsalardı
şunu görürlerdi; Aslında zikredilen farklar o kadar büyük farklar
değil. Sanki iki taraf var ve bu iki tarafın anlaşması mümkün
değil. Konuşulduğunda aşılması mümkün olmayacak hususlar değil.
Bundan sonra da görüşmeye devam edeceğim. Bu bazı sorunların
sürüncemede bırakılması anlamına gelmiyor. Aksine beraber çözdüğümüz
zaman sorunlar kalıcı şekilde çözülür. Ben şu anda bu makamda
olmasaydım, bölgedeki etnik ve mezhebi çatışmaları gören, sorumluluk
hisseden bir aydın olarak da böyle bir faaliyet içinde olmayı arzu
ederdim. Yanı başımızda birbirleriyle etnik ve mezhep kimliği altında
şehirlerin mahallelerin bölünerek çatıştığı kardeş halkları
gördüğümüzde, bizim önce almamız gereken ders, böyle bir noktaya
gelmeden önce, ki bizim toplulumuzda böyle bir şey hiç olmayacaktır ama
bunu tahrik edebilecek unsurlara karşı önce iletişim, konuşma."
Toplantı önceden planlandı
Başbakan Davutoğlu, yemeğe katılanları kast ederek, "Ne kavramda bir farklılık gördüm ne de iletişimde bir ötekileştirme dili" dedi.
Davutoğlu, tasavvuf geleneği kavramlarıyla Alevi-Bektaşi geleneğinin kavramlarının birbirine zıt olmadığını dile getirdi.
AİHM kararı ve süreciyle ilgisi yok
Yemekte, farklı kanaatler sergileyenler olduğunu, iki taraf olarak
konuşulmadığını ifade eden Davutoğlu, bu toplantının Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı ve süreciyle ilgili olmadığını, daha
önceden planlandığını söyledi.
Davutoğlu, "AİHM veya başka bir
uluslararası taraf üzerinden kendi vatandaşlarımızla konuşmayı ben
zillet adlederim. Bizim bu meseleleri çözmek için Strazburg'a, Brüksel'e
başka bir yere ihtiyacımız yok. Oturur, konuşur, kendimiz çözeriz.
Bunu çözecek aklımız ve vicdanımız var. Başkasının tavsiyesine
ihtiyacımız yok. AİHM ve Avrupa Konseyi'nin prensipleri bizim de kabul
ettiğimiz kurucu ülke olarak da onayladığımız prensipler" dedi.
Davutoğlu, Yargıtay kararının da hukuki süreç içinde geliştiğini,
toplantının bununla ilgisinin olmadığını belirterek, şunları kaydetti:
"Belki bir tevafuk oldu ama, biz bunları görerek ileride AİHM kararı
çıkabilir ben Hacı Bektaş'ta şimdiden tedbiren konuşayım demedim.
Muharrem ayı vesilesiyle başladı. Son derece doğal. Meseleler biliniyor,
çalıştaylarda da ortaya kondu. Sohbetimizde de nasıl çözüleceği
belirlendi. Hiçbir sünni de cemevine karşı değildir. Alevi
vatandaşımızın da camiye karşı olduğu kanaatinde değilim. Orada da hepsi
özellikle vurgulayarak, Alevi İslam geleneği kavramını kullanarak dile
getirdiler. İslamın dışında, İslamla bağlantısı kopmuş bir
Aleviliğin Alevilikten de kopacağı konusunda masada ortak bir kanaat
vardı. Birçok AK Parti belediyesi cemevi inşa etmiştir, katkı
sağlamıştır. Cemevinin meşrulaşması gibi bir sıkıntısı yok. Zaten doğal
olarak gelmiş, modern bir kavramdır. İhtiyaç neyse hep beraber oturur,
çözeriz."
Davutoğlu,
din dersini kaldırmanın, Aleviliğin öğretilmesi sorununu çözmeyeceğini
ifade ederek, Din kültürü dersinin din kültürü etrafında olması,
uygulamalı din eğitiminin de seçmeli nitelikte, Aleviliğin de
öğretilmesi şeklindeki taleplerin haklı ve doğru olduğunu söyledi.
Bunun milli birlik ve beraberlik açısından tehdit değil, faydalı olarak görüldüğünü vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu doğal bir şey. Bunlar asırlarca nasıl bir arada yaşamışlarsa aynı
şekilde yaşarlar. Moderniteden gelen sıkıntılar aslında bunlar.
Geleneksel toplumda olmayan sıkıntılar. 100-200 sene önceki İstanbul
sokaklarına gittiğinizde Mevlevi dergahı, Bektaşi dergahı, Nakşi
dergahı, hepsi yan yana yaşamışlardır. Kilise, sinagog bunları da zıtlık
içinde kimse görmemiştir. Şimdi yeniden bu kültürü inşa etmemiz lazım.
Moderleşme içinde bazı bu kurumlar tehdit gibi algılandı. Eskiyi temsil
eden, geri kalmış gibi algılandı, müzelere döndürülüp ücret kondu.
Geleneksel hoşgörü kültürüyle çağdaş eşit vatandaşlık kültürünü
birleştireceğimiz yerde çözüm. Eşit vatandaş. Hiçbir vatandaşımız bizim
açımızdan karşı, ötekileşmiş olamaz. Devlet böyle baktığı anda kendini
reddeder. Seçim, demokrasi bir rekabettir. Herkes halktan oy almak için
söylemini kullanır. Ama bu şeyde bir oy hesabı olamaz. Olsa seçim
öncesinde bu dosyayı açmamayı düşünebilirdik. Hayır. Ben bana oy
verenler kadar oy vermeyenlerin de başbakanıyım. "
"Bu konuyu
siyaset üstü bir konu olarak mı bakıyorsunuz?" sorusunda,
"Evet, kesinlikle" yanıtını veren Davutoğlu, "Biz oy hesabı içinde, oy
talebinde değiliz. Yeter ki toplumumuzda herkes bu ülkeye ait olmak
dolayısıyla mutlu hissetsin. Kendisini siyasal, sosyal, ekonomik
ilişkiler ağının dışında görmesin, kimliğini, düşüncesini rahatlıkla
ifade edebilsin. Siyaset parçalaştırıcı, bölen bir alan haline dönüşür,
eğer kimlik siyaseti üzerinden bir şey üretilmeye kalkışılırsa" diye
konuştu.
"Bunlar Türkiye'deki istikrarla ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da değerlendirilebilir"
Başbakan
Ahmet Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi bağlamında devam eden seçim barajı
tartışmalarını değerlendirerek, "Burada geçen sene 30 Mart seçimleri
öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015
seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla
ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da
değerlendirilebilir" dedi.
Başbakan
Davutoğlu, Anayasa Mahkemesi Başkanına atfen çıkan haberler
hususunda, ertesi gün Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'nın yaptığı
açıklamayla konuyu açıklığa kavuşturduğunu ifade etti.
Anayasa
Mahkemesi üzerinden bir tartışma yapmak istemediğini belirten Davutoğlu,
"Açıklığa kavuşan bir husus var. Orada Anayasa Mahkemesi Başkanına
atfedilen beyanların, doğru olmadığı ortaya çıktı. ...Gazetecinin iyi
niyetle bir algı, bir iletişim sıkıntısından olabiliyor bazen. Bizim
için esas olan pazartesi günü yapılan açıklamadır ve o yalanlanmıştır."
diye konuştu.
AK Parti yeni kurulduğunda, 14 ay sonra iktidar olacağını düşünerek
kurulmadığını vurgulayan Davutoğlu, partinin iktidar
hedefiyle kurulduğunu fakat o dönem erken seçime gidilip
gidilmeyeceğinin belli olmadığını hatırlattı. Davutoğlu, seçim barajının
o dönem de var olduğunu aktararak, şunları söyledi:
"Yeni
kurulan bir parti olarak da 'Aman barajlar kalksın' diye bir şey
yapmadı. Çünkü, Sayın Cumhurbaşkanımız liderliğinde kendine güveniyordu,
'Ben iktidar olurum' diyordu. Kendine güvenen bir parti olarak hiçbir
zaman barajın arkasına da saklanmadık, barajdan da korkmadık. 2001
Ağustos ile 2002 Kasım arasında bir muhalefet partisi olarak, barajı
bahane göstermeden halka ulaşmaya çalıştık ve başarılı olduk. Sonra da
barajın arkasına saklanmadık. Aldığımız oy oranları herhangi bir şekilde
baraj dolayısıyla alınmış oy oranları değil. Milletvekili dağılımını
koysak bile yüzde 50'yi yakalamış Türk siyasetinde kaç parti var, yüzde
48,5 yüzde 49'ları yakalamış? 2011 seçimlerinde geldiğimiz düzey belli.
Dolayısıyla AK Parti olarak bu konuda herhangi bir kaybımız yok."
"Erdoğan, geçen yıl 3 seçenek önerdi"
Başbakan
Davutoğlu, geçen yıl bu sebeple AK Parti Genel Başkanı olarak
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 teklifte bulunduğunu
anımsatarak, barajın tamamen kaldırılması, daraltılmış bölgeye geçilerek
barajın yüzde 3 ile 5 arasında tutulması ya da mevcut sistemle devam
edilmesi seçeneklerinin sunulduğunu dile getirdi.
Burada önemli
olanın parlamenter sistemde temsil ile istikrarı bir arada sağlanması
olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"1995'te
Anayasa Mahkemesi'nin aldığı karar var. O zaman yapılan itirazı
reddederken, temsil ile istikrar aynı derecede önemlidir. Temsili
sağlarsınız, 1965-1969'da Milli Bakiye Sistemi'yle en küçük partilere
bile şeyler dağıtıldı, fakat ondan sonra gelen koalisyon hükümetleri
gösterdi ki; temsille sağladığınız olumlu unsurlar istikrar getirmiyorsa
bu sefer başka sıkıntılar doğuruyor. Peki istikrar yeterli mi? Yetmez.
Birçok Ortadoğu ve başka ülkelerde antidemokratik istikrar var ama
demokrasi olmadığı için meşruiyet yok, temsil yok. O zaman bizim
yapmamız gereken en uygun bir şekilde bunları buluşturabilmek. Bu
tartışma geçen sene açılmış olsaydı, biz teklif ettiğimizde,
memnuniyetle bütün partililerle oturulur, konuşulur ve yeni bir formül
neyse onun üzerinde çalışılırdı."
Davutoğlu, anayasal bir zorunluluk olarak, değişikliğin 1 yıl önceden
olmadıkça uygulanma şansı bulunmadığına dikkati çekerek, "O zaman grup
konuşmamızda da vurguladığım gibi; bu konuları böyle bir reaktif ya da
bir şeyi engellemek için ele alınan konular değil de ilkesel, rasyonel,
birlikte oturup değerlendirip, herkesin temsille istikrarı birlikte
sağladığı bir noktaya, her fikre açığız. Birden Anayasa Mahkemesi
Başkanlığının reddettiği o konuşma etrafında bir fırtına kopartıldı, bir
algı yürütülmeye çalışıldı. Burada geçen sene 30 Mart seçimleri
öncesinde ve daha önce ortaya çıkan tabloya baktığımızda, 2015
seçimlerinin önemini de gördüğümüzde, bunlar Türkiye'deki istikrarla
ilgili bir yeni soru işaretleri uyandırma çabası olarak da
değerlendirilebilir. Şu anki temsil, geçerli oylar üzerinden zaten yüzde
95'lere varan güçlü bir temsil şeyimiz var. Bu noktada bir sıkıntı yok"
dedi.
Davutoğlu, söz konusu tartışmaların zamanlamasına işaret
ederek, Anayasa Mahkemesi'nin 1995'te, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin de 2008'de aldığı kararların şu anki seçim sistemine
meşruiyet gölgesi getirmeyeceğini söyledi. Bu kararların barajı meşru
gördüğünü anımsatan Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Ama bu çözülmek istenseydi yeni bir teklifle, 2013'ün Eylül ayında
yapılan teklif şu ana kadar tartışılır, konuşulurdu. Bunları bekletip,
şimdi böyle bir tartışma açmak doğru değil. Önümüzdeki dönemde bu
çerçevede de bir kriz beklemiyorum. Türkiye'de seçim normal zamanında
yapılır. Meşru prosedürler içinde yapılır. Bu tartışma etrafında hiçbir
vatandaşımızın tedirgin olmaması lazım. İstikrarımızı bozacak bir şeye
izin vermeyiz, temsili yok edecek bir demokrasiye zaten izin vermeyiz.
Bundan heveslenip de 'acaba bu sefer AK Parti'nin ayağını kaydırmak
suretiyle Türkiye'de istikrarı bozabilir miyiz' diye hevesleniyorsa,
hevesleri kursaklarında kalır."
Başbakan Davutoğlu, Türkiye'deki bütün cemaatlerin fişlendiği yönündeki iddialara ilişkin soruya şöyle yanıt verdi:
"Bir kere bazı kavramların ne kadar yozlaştırıldığı, hepimizin önem
verdiği kavramların ne kadar anlam kaymasına uğradığı, özellikle bu
cemaat kavramı etrafında son yaşadıklarımızla görüldü. Biraz önce cemevi
dedik, cami dedik… Cemaat de aynı şeyden gelir; cem etmekten yani bir
araya getirmekten, muhabbetle bir araya getirmekten. Cemaat, gönül
beraberliğidir. Şu cemaat olur, bu cemaat olur, her bir yol eğer o gönül
muhabbetine dayanıyorsa bunlar zaten yasakla ortadan kalkacak şeyler
değil. Kalksaydı 12 Eylül kaldırırdı, 28 Şubat kaldırırdı. Cemaatler
kanunla, yasayla bir araya gelmez ki, kanunla, yasayla kaldırılabilsin.
Gönül erleri bir araya gelir ve yapar. Dolayısıyla herhangi bir cemaate,
devletin tavır alması demek, sosyolojik bir gerçekliğe tavır alması
demek. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu değil. Peki, "Paralel yapı
bir cemaat midir?" diye soruyorsanız, cemaat değil. Aradaki ayrım
burada. Bunun için niye biz 3 sene önce bu yapıya da bir cemaat, bir
gönül şeyi olarak mukabelede bulunup, her türlü imkanı sağlıyorduk.
Hiçbir cemaat yapısı AK Parti iktidarlığında herhangi bir kısıtlamaya
tabii tutuldu mu? Herkes özgürce kendini ifade etti. 28 Şubat'ın
bunaltıcı atmosferinden bu ülkeyi kim çıkardı, herkes kendisine sorsun."
Davutoğlu, 28 Şubat döneminde bazı kesimlerin "başörtüsü teferruattır"
diyerek maske taktığını belirterek, bu maskeleri kaldıranın AK Parti
iktidarları olduğunu söyledi. Söz konusu yapıyı cemaat olarak
tanımlamadığına vurgu yapan Davutoğlu, "O vasıfla gönüllü işler
yaparken, hiçbir zorlukla karşılaşmazken şimdi neden karşılaşıyor? Çünkü
cemaat gibi görünüp yaptığı faaliyetlerin ötesinde başka bir amaca
yöneldi. Nedir o amaç? Millete gidip de onun rızasını almadan,
meşruiyetini milletten almadan Ankara'da bürokrasiyi örgütleyerek ve
kontrol altına alarak millet adına otorite kullanmaya kalktı. İşte o
zaman 'Arkadaş sen cemaat değilsin' deriz. Çünkü niyetin gönül ve
muhabbet köprüleri kurarak, millet arasında irtibatları kuvvetlendirmek
değil, niyetin cemaat görünümü altında halkın oylarıyla seçilmiş
iktidara bir politika dikte etmek" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, "pararlel yapı"nın dış mihraklarla işbirliği yaptığını
aktararak, devletin gizli belgelerinin ortaya çıkarılarak gizli bir
operasyonun parçası olunmaya çalışıldığını belirtti.
MİT tırlarına yapılan operasyon dahil olmak üzere birçok olayın alt
alta konulduğunda mevcut yapının "cemaat" olarak adlandırılamayacağını
vurgulayan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Bunlara cemaat adını
vermek, cemaat kavramına ihanet etmektir. Şimdi artık cemaat demiyoruz.
Paralel yapı diyoruz. Çünkü cemaat vasfını kaybetti. İster seküler olsun
ister dini görünümlü olsun devleti bürokraside örgütlenmek suretiyle
ele geçirmeye çalışırsa bu 60'lı yıllardaki cunta faaliyeti olsun...
Ezanın tekrar aslına döndürülmesini bir darbe gerekçesi olarak, daha
sonra birçok... Son örneği 28 Şubat'tır. Başkası da dini argümanlar
kullanarak bir şekilde devletin içinde paralel bir örgütlenmeyle millet
iradesine ipotek koymak... Buna cemaat faaliyeti denir mi? Burada cemaat
vasfını kaybetti. Öyle olmamış olsaydı, yitirmemiş olsaydı, bizim için
geçmişte ne idiyseler aynı şekilde yürürlerdi. Kendi yakınlarınızı
devlet kademelerine getirmek için personel birimlerini tutacaksınız,
imtihanları kontrol edeceksiniz, birçok kul hakkına da gireceksiniz.
Sonra da 'Ben, hayır, hizmet işi yapıyorum' diyeceksiniz. İşte o andan
itibaren çizgi geçilmiş ve başka bir şeye dönüşmüş olur o faaliyet."
Davutoğlu, bu faaliyetlere destek veren vatandaşları tenzih ettiklerini
aktararak, vatandaşların Türkçe'yi yayan bir faaliyete destek
verdiklerine dikkati çekti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
başbakanlığı döneminde meydana gelen yasa dışı dinleme faaliyetlerine de
değinen Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Biz
yapmadık' dediler. Peki yapmadınız da neden sahip çıktınız? O çıkar
çıkmaz, 'Bu devlete ihanettir. Biz buna karşıyız' demediniz de o
tapeleri yayarak bir algı oluşturmaya çalıştınız? İyi niyetli bütün
cemaat yapılarına soruyorum. Bu cemaat faaliyeti midir? Değil. Biz o
zaman deriz ki 'Bu örtülü bir siyasi operasyondur. Örtülü başka bir
istihbari bir operasyondur. O zaman bu yapı oradan çıkar. Bu yapı
suçüstü yakalanınca, bu sefer de kendilerini aklamak için diğer cemaat
yapılarına 'Onlar da bizim gibi' dediler. Hayır onlar sizin gibi değil.
Başka hiçbir yapı böyle bir eylem içine girmedi. Emniyet ve yargı içinde
örgütlenerek, 'Sadece benim elemanlarım buraya girer, başkası giremez'
demedi. İnsanların mahremine girmedi. Kasetlerle şantajlar yapmaya
kalkmadı. Bu ister ana muhalefet partisi liderine yapılsın geçmişte
olduğu gibi, isterse başka birine yapılsın, bizim için suçtur."
Davutoğlu, diğer cemaatlerin bu tür söylemleri üstüne alınmaması
gerektiğini anlatarak, bu konuda ayrımın net olduğunu söyledi. MGK'da
hiçbir cemaatin konuşulmadığına vurgu yapan Davutoğlu, hiçbir cemaate
karşı da tedbir düşünülmediğini kaydetti. Davutoğlu, MGK'da paralel bir
yapını ve ona karşı alınacak tedbirlerin konuşulduğunu belirtti. Paralel
yapının hedeflerine ulaşması durumunda meşru siyaset yapılacak alanın
ortadan kalkacağını aktararak, "Meşru devlet yönetimi başka yollarla
ipotek altına alınacaktı. Kimse bunu başka şeylerin içine çekmesin.
Kendisini aklayabilmek için tekrar cemaat yapısı içine kendisi içine
koyarak birtakım... Öyle ifadeler kullanmışlar ki, bunlar çocukça algı
operasyonu" diye konuştu.
Türkiye'de sivil toplumun baskı altına alınamayacağını ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Hiçbir cemaat, sivil toplum örgütü baskı altına alınmayacaktır. Ama
kim olursa olsun kiminle irtibatlı olursa olsun. Halkın meşruiyetini
almadan devlet üzerinde bir ipotek kurmaya kalkarsa bu devlet öyle
sokakta bulunup da bu hale getirilmedi. 12 yıldır gecemizi gündüzümüze
kattık. Bütün AK Parti kadroları ve siyasetçileri itibariyle söylüyorum.
Aslında muhalefete de sesleniyorum. 'Sizin de hukukunuz zedeleniyor.
Çünkü halka gidip talepte bulunuyorsunuz. Birisi görünmeyen bir
muhalefet yapmak istiyor ve sizi kullanmak istiyor. Ne görünmez iktidara
ne de görünmez muhalefete izin veririz. Muhalefet yapacak olan da
çıksın er meydanına. Görüyorsunuz, Anadolu'yu geziyorum.
Çıksın besmeleyi de söyleyerek, 'Euzü billahi mine'ş-şeytani
ve's-siyaset' diyerek, 'Siyasetten uzağım' diyeceksiniz. Peki uzaksan
uzak dur. Ben akademisyen kimliğim içindeyken herhangi bir siyasi
faaliyet içinde olmadım. Engelleyen bir şey yoktu. Oraya gitmiş
olsaydım, hocalık yapsaydım siyaset yapmazdım. Öğrencilerimi
yetiştirirdim, öğrencim istiyorsa siyaset yapardı, istiyorsa ilim
yapardı. Ama onun üzerinden bir siyasi manipülasyona kalkmazdım."
Davutoğlu, "cemaat"in pak ismini kimsenin kirletmemesi gerektiğini
belirterek, demokratik bir yönetimden kimseye tehdit gelmeyeceğini
söyledi. Demokratik yönetimlerde sivil toplum örgütleri dahil kimsenin
takibat altında olmadığına vurgu yapan Davutoğlu, sivil toplumu aşarak
kamu alanı etkisi altına almak isteyenlerin bunun dışında olduğunu
kaydetti.
Başbakan
Ahmet Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne ilişkin, "Hız katma konusunda hiçbir
tereddüdümüz yok. İnşallah seçimden önce nihai noktaya doğru geliriz.
Tabii hedefimiz bu. Mümkün olsa yarın. Bizim için bir şey yok ama önemli
olan, biz bunu dediğimizde bütün aktörlerin de aynı iradeyi
gösterdiğinden emin olmamız. Bir zaman zikretmiyorum. Atılması gereken
adım atılacağı zaman atılır" dedi.
Başbakan
Davutoğlu, "Türkiye, iletişim özgürlüğüne geçti mi, Artık rahat rahat
telefonla konuşabilecek miyiz" soruları üzerine, hükümetlerin topluma
taahhüdü olması gereken bu konunun, kendilerinin de taahhüdü olduğunu
dile getirerek, toplumun, bir başka gözün, kulağın kendisini takip
ettiği inancını taşımayacak şekilde özgürleşmesi gerektiğini söyledi.
Devletler arasındaki bazı konularda bu tür risk olabileceğine değinen Davutoğlu, şunları belirtti:
"Halkımızın, sıradan vatandaşımızın iletişim özgürlüğü teminat
altındadır, olacaktır. Eğer kriminalojik bir şeyin parçası ise
uyuşturucu işi yapıyorsa dinlenecek, aksi takdirde neslimizi
koruyamayız. Kaçakçılık yapıyorsa terör faaliyeti içindeyse bunları
takip etmek devletin görevidir, etmediği zaman huzur kalmaz, düzen
kalmaz. Bunun dışında vatandaşlarımızın siyasi düşünceleri, ait
oldukları sivil toplum kuruluşları sebebiyle etnik, mezhebi kimlik
sebebiyle dinlenmesi, takip edilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Bu
konuda kimin şikayeti varsa bizzat ben de takip ederim, arkadaşlarım da
takip eder. Böyle bir şeye izin vermeyiz."
Davutoğlu, geçmişte
yaşanan "bazı acı tecrübeler"den sonra iletişim özgürlüğü alanını,
keskin bir şekilde tahkim etmeye kararlı olduklarını, bunu ihlal
edeceklere karşı karşı tedbir alacaklarını bildirdi ve kimsenin tedirgin
olmaması gerektiğini vurguladı.
Teknolojinin olanaklarına
değinen Davutoğlu, devlet desteği olmadan da bu tür imkanlara rahat
erişilebildiğine işaret ederek, "Bizim meselemiz onları durdurmak,
onları engellemek ve halkımızın kendisini huzur ve rahatta hissettiği
atmosferi sağlamak" diye konuştu.
Başbakan
Davutoğlu, Çözüm Süreci'ne işaret edilerek sorulan "2015'in en azından
ilk yarısında bu sorunun silah bırakma aşamasına gelebileceği umudu
taşıyor musunuz" sorusu üzerine, 2013 Nevruz'undan itibaren bu umudu hep
taşıdıklarını ifade ederek, sadece umutta bırakmayıp yasal çerçevede
adımlar atıldığını anlattı.
Herkesin aynı ciddiyetle
davranmadığını dile getiren Davutoğlu, 6-7 Ekim olaylarının, sürecin
kırılganlığı konusunda bazı ipuçları verdiğine işaret ederek, sözlerini
şöyle sürdürdü:
"O tecrübeden de hareketle siyasi otorite
olarak yeni bir çerçeve tespit ettik. Bu çerçevede yürümeye devam
edeceğiz. Nedir bu çerçeve? Bazen şer gördüğümüz şeylerden bir hayır da
çıkabilecek durumlar olabiliyor. 6-7 Ekim olayları gösterdi ki kamu
düzeninin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Kamu düzenini tehdit altında
tutan bazı unsurlar varsa Çözüm Süreci bununla birlikte yürümez. Bunu
devlet olarak biz tespit etmedik, bölge halkı da Türkiye'nin her
yerindeki Kürt vatandaşlarımız da bunu tespit etti. Gerek Akil İnsanlar
Heyeti toplantımızda gerek Şanlurfa'da yaptığımız istişarede beni
ümitlendiren, umudumuzu bir öteye taşıyan şey, Çözüm Süreci artık
devletin ya da AK Parti hükümetinin sahiplendiği bir husus değil sadece.
Bölgedeki bütün sivil toplum bunu sahipleniyor. Bölgedeki sivil toplum,
yani örgüt tesiri dışında olan, bölgenin gerçek dinamikleri ki bunların
bir kısmı değişik kanaatlere sahip, bir kısmı daha muhafazakar, bir
kısmı daha seküler. Her kesimden var. Şanlıurfa'daki toplantıda da
gördüğüm, hemen hemen herkesin, kamu düzeni kavramını benimsemiş olması.
Devlet otoritesi demiyorum, herkesin sahiplendiği kamu düzeni önemli
bir husustur."
Davutoğlu, 6-7 Ekim'den bu yana ciddi mesafe
alındığını kaydederek, "Bir kere faili meçhul bırakmıyoruz. 'Kim, ne
işlemişse hesabını verir' dedim. Yasin Börü'nün de katilleri, zanlıları
diyeyim tabii hukuki süreç ama bizim elimizde sağlam veriler var, dün
yakalandı. Hepsi takip edilecek çünkü Çözüm Süreci, herhangi bir süreç
ancak kamu düzeni ve demokratik sistem içinde olur" değerlendirmesinde
bulundu.
HDP'nin üslubunun demokratik prensipler etrafında
değiştiğini gördüklerini ifade eden Davutoğlu, yeni bir ortam oluştuğunu
ve yeni ortamda "en kısa sürede nihai sonuca ulaşmayı"
hedeflediklerini bildirdi.
Davutoğlu, demokratik toplumlarda
herkesin her talebi dile getirebileceğini belirterek, "Kimseyi
yasaklamayız, kimseyi engellemeyiz ama hiçbir gerekçe herhangi bir
talebin silah kullanarak veya silah üzerinden geri getirilmesine zemin
teşkil etmez" ifadesini kullandı.
"Yeni Türkiye dediğimizde
herkes silahı bir kenara bıraksın, gelsin kanaati neyse izah etsin.
Örgütlenmek istiyorsa örgütlensin, meşru örgütlenme anlamında
söylüyorum, illegal örgütlenme anlamında demiyorum" diyen Davutoğlu,
sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle yaptığı toplantıda herkesin
"Ne eksiğim var da ben bunu dile getiremiyorum, Ankara'da,
Diyarbakır'da, Hakkari'de dile getiremiyorum veya karşılık bulmuyor da
ben silaha başvuruyorum" sorusunu sorması gerektiğini söylediğini
belirtti.
Davutoğlu, halk bunu sorduğunda Çözüm Süreci'nin
doğru yere oturacağını belirterek, "Halk bunu soruyor artık çünkü
karşısında yanlış uygulamalar yapan bir devlet görmüyor. Hiç de
gocunmuyorum, Sayın Bahçeli ne derse desin, ayağına gelen, elini öpen
bir devlet var, milletin elini öpen bir devlet var. O zaman
alternatifleri ortaya koyacak. Ya böyle şefkatli devletin onurlu
vatandaşı olma alternatifi var ya da her fırsat bulduğunda kendi hakkını
savunduğunu iddia ettiği Kürtleri dağa çıkaran, haraç toplayan, baskı
uygulayan, yol kesen, şehir basan, şehir yakan bir yapı var" görüşünü
paylaştı.
6-7 Ekim olaylarında kitlesel olaylara
katılan, bazıları aldatılmış olan gençlere dönük bir şey yapmadıklarını
söyleyen Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Sıkıyönetim
de ilan etmedik. Talimatım çok açıktı ve hala açık, aynı talimat: Kim ne
suç işlerse İzmir'de hangi kural geçerliyse Hakkari'de de aynı kural
geçerlidir. Edirne'de hangi kural geçerliyse Diyarbakır'da aynı kural
geçerlidir. Kimse işlediği suç dolayısıyla masum değildir. Bunun da
örnekleri görüldükçe halkta da güven hasıl olmaya başladı. Hangi aktör,
buna katkıda bulunacak kim varsa elini taşın altına koysun, beraber
yapalım. Bu başarı olacaksa netice alınacaksa hepimizin başarısı,
mutluluğu olacak. Ama herhalde Doğu Anadolu'da, Güneydoğu Anadolu'da
kimse Kobani'de olduğu gibi ya da Haseki'de de olduğu gibi ya başka bir
terör tehdidi altında ya da Kürt haklarını savunduğu iddia edilen bir
yapının baskısı altında yaşamak istemez. Irak ve Suriye örnekleri, çok
acı veren örneklerdir ama halkımızın da bu örnekleri görmek
suretiyle etnik ve mezhep temelli kışkırtma yapan herkes karşısında omuz
omuza durması lazım ve duruyor da."
Halkın bilinçlenmesi ve duyarlılığın artması sebebiyle fikir teatisi
içinde yol alınacak bir dönem olduğunu anlatan Davutoğlu, şunları
kaydetti:
"Kimseye de bir tarih vermek istemem. Kolay yaralar
değil sarılması gereken, 30-35 yıllık bir sorun, 30 bin vatandaşımızı
kaybetmişiz, insanların hayatları yanmış. Bunun arkasında 12 Eylül'de
Diyarbakır Hapishanesinde yapılan işkenceler de var, terör örgütünün
halka yaptığı zulümler de var. Bütün bu tortu üzerinden yeni bir şey
inşa etmek durumundayız. Bu yeni inşa edeceğimiz şeyin bir daha provoke
edilmemesi lazım. Ama şu sıralamayı söylerim: Kamu düzeni, atılabilecek
diğer adımlarla birlikte tekrar güvenin ihdas edilmesi ve sonra daha
önce 2013 Mayıs'ında söz konusu olan silahları bırakarak Türkiye'den
çıkma adımının geçilmesi ve bu süreçte ne yapılması gerekiyorsa beraber
yapılması."
"Silah bırakma çağrısı"na ilişkin bir soruya da Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Temel itibarıyla çağrımız bu. Gönül ister ki ve hedefimiz de buydu, 1
Ekim'de, biz seçimlere kadar hatta bu senenin sonuna kadar bu
meseleyi büyük ölçüde çözelim. Nehrin yarısını geçtik geri dönmek mümkün
değil. İstiyoruz ki karşı tarafa doğru kulaçları hızlı atalım. Ama tam
biz bu kulaçları hızlı atalım iradesi gösterirken, birileri bu kulacı
atmaya çalışanların ayaklarından suyun altına doğru çekmeye çalıştı 6-7
Ekim olaylarında. Biz buna kapılmadık, kulaç atmaya devam ediyoruz,
bölge halkıyla bütün kesimlerle birlikte. Hız katma konusunda hiçbir
tereddüdümüz yok. İnşallah seçimden önce nihai noktaya doğru geliriz.
Tabii hedefimiz bu. Mümkün olsa yarın. Bizim için bir şey yok ama önemli
olan, biz bunu dediğimizde bütün aktörlerin de aynı iradeyi
gösterdiğinden emin olmamız. Bir zaman zikretmiyorum. Atılması gereken
adım atılacağı zaman atılır. Sürekli zamanlar üzerinde konuştuğumuzda,
bu işi engellemeye çalışanlar da o zaman etrafında engellemek için çaba
göstermeye başlıyorlar. Biz, kararlı ve iyi niyetli bir şekilde
tutumumuzu sürdürürüz, gerekli adımları atarız. İnşallah en kısa zamanda
da nihai hedef, demokratik bir toplum içinde herkesin bütün haklarda
istifade ettiği ve kimsenin dışlanmadığı bir siyaset anlayışının
yerleşmesi, yeni Türkiye itibarıyla söylüyorum ve silahlı bütün
faaliyetlerin, silah kullanarak herhangi bir hak talep etme iddiasındaki
bütün faaliyetlerin tamamıyla devre dışı kaldığı, nihai çözümün geldiği
nokta odur."
Başbakan
Ahmet Davutoğlu, son gelen anketlerde bütün partilerde hemen hemen bir
düşme, AK Parti'de ise yükselme olduğunu belirterek, "Biz görevimizi
yaparız nihai karar millete ait. Ama sürekli bu anketleri yaptırıyoruz.
Yüzde 48,5-51,5 arasında dolaşan bir bantta" dedi.
"Çok kapsamlı
bir eylem planı açıkladınız. 2015'te ekonomik olarak bizi neler
bekliyor. Veya ihracatta bir üst basamağa çıkmamızı, sıçrama yapmamızı
sağlayacak neler olacak? Umutlu musunuz?" sorusuna karşılık Davutoğlu,
kesinlikle ümitli olduklarını, bu hafta G-20 dönem başkanlığını
üstlendiklerini, sadece Türkiye için değil dünya ekonomisinde ümit vaat
eden bir dönem başkanlığı yapacaklarını söyledi.
Türkiye'de
felaket tellallığının bol olduğunu, her şeyin söylendiğini ifade eden
Davutoğlu, Borsa İstanbul'un son haftalardaki artışına dikkati çekti.
Dün katıldığı "Doblo Amerika Üretime Başlangıç ve İhracat Töreni"ni
hatırlatan Davutoğlu, bu projenin önemli olduğunu kaydederek, iktidara
geldiklerinde üretilen araç sayılarına ve bugünkü rakamlara ilişkin
bilgiler verdi.
Reel sektörün dönüşümüyle ilgili 25 paketin 9'unu ilan ettiklerini
ifade eden Davutoğlu, "Önümüzdeki hafta ekonomiyle ilgili daha sık
müjdeler vereceğiz ve 8 paketi daha ilan edeceğiz. Bir makro ekonomik
dönüşüm noktasında reformlar. 8 paket de özellikle sosyal destek
boyutunda. Bunların hepsi reform paketleri. Bundan sonra her hafta
neredeyse bir reform paketi ilan ederek yolumuza devam edeceğiz" diye
konuştu.
Davutoğlu, dünyada yoksulluk sınırının günde 4,6 dolar
gelir olduğunu kaydederek, 2002'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
yüzde 30,5'inin bu rakamın altında olduğunu, şu anda bu oranın yüzde
2,06'ya düştüğünü, mutlak yoksulluk olan 2 doların altında kimsenin
kalmadığını söyledi.
Bu istatistiğin gelişmiş ülkelerde bile
yakalanamayabildiğini vurgulayan Davutoğlu, Türkiye'de büyüyen bir
ekonomi, artan bir nüfus olduğunu, istihdam konusunda neredeyse mucize
kabul edilecek başarı yakalandığını, bu yıl 1,2 milyon istihdam
üretildiğini, dinamik bir nüfusa sahip olunduğu için daha fazla iş
talebi geleceğini anlattı.
Davutoğlu, amaçlarının, "üretimi daha
hızlı artırmak, ihracatı daha dinamik pazarlara açmak, Türkiye'yi orta
gelir tuzağına düşürmeden en gelişmiş 10 ekonomi arasına sokmak"
olduğuna işaret ederek, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda
reform paketleri bulunduğunu aktardı.
"Şeffaflıkla ilgili açık tedbirler alacağız"
"Şeffaflıkla ilgili kesinlikle çok açık tedbirler alacağız. Yolsuzlukla
mücadele bağlamında atılacak adımlar var" diyen Davutoğlu, kayıt dışı
ekonomiyle mücadele edeceklerini anlattı.
Geçen hafta 15 bin
öğretmen atadıklarını ve bu hafta bedelli askerlik konusunda olumlu
anlamda açıklamaları yaptıklarını dile getiren Davutoğlu, "Üzerinde
çalıştığımız, halkımızın refahını ve hayat standardını olumlu yönde
etkileyecek birçok proje üzerinde çalışıyoruz. Bunları kademe kademe
halkımızla paylaşacağız" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, sorunu
görme kudreti veren Allah'ın çözme kudreti de verdiğini, şimdiye kadar
şahsi hayatında da karşılaştığı hiçbir sorundan kaçmadığını, kişinin
kendisine güvenmemesi halinde sorunu çözemeyeceğini aktararak,
"Dolayısıyla Türkiye'nin çözülemeyecek sorunu yok. Yeter ki niyet, irade
sağlam olsun" diye konuştu.
Askerlik süresine ilişkin bir soru üzerine Davutoğlu, son Yüksek Askeri
Şura toplantısında iki noktaya dikkati çektiğini ve bütün komuta
kademesiyle bu konuda mutabık kaldığını kaydederek, "Bir; Silahlı
Kuvvetlerimizi insan yoğunluklu bir ordu yapılanmasından teknoloji
yoğunluklu ordu yapılanmasına geçmesi. Öyle teknolojik araçlar var ki
şimdi herhangi bir operasyonda mesela elektronik savaş teknolojisine
sahipseniz binlerce, onbinlerce askeri sahaya sürmeden netice
alabiliyorsunuz" dedi.
Başbakan
Davutoğlu, şu anda caydırıcılığın asker sayısının artması değil,
"teknolojik ve elektronik savaş kabiliyetine sahip olmada" bulunduğunu,
meselenin asker sayısını artırmak olmadığını anlattı.
Savunma
sanayisini geliştireceklerini, milli savunma sistemi, milli füze,
elektronik savaş kabiliyetini artıracaklarını dile getiren Davutoğlu, şu
anda da bunu finanse edebilecek güçleri olduğunu bildirdi.
Başbakan
Davutoğlu, "Mümkün olduğu kadar profesyonelce askerliği meslek olarak
benimsemiş insan unsuruna ağırlık vermek lazım. Biraz önce Meclis grup
başkan vekillerimizle görüştüm. Sözleşmeli er ve erbaş alımlarıyla
ilgili kolaylaştırıcı ve yaşı düşüren çok ciddi bir paket getiriyoruz.
Böylece meslek olarak askerlik yapacak olanların Türk Silahlı Kuvvetleri
içindeki oranını artıracağız" diye konuştu.
Mesleği askerlik
olanların oranını artırmak istediklerini söyleyen Davutoğlu, bedelli
askerliğe buradan geldiklerini ancak bunun sürekli tekrar etmeyeceğini
aktardı.
"Son gelen anketlerde bütün partilerde hemen
hemen bir düşüş eğilimi var. AK Parti'de yükselme eğilimi var. Son aylar
itibariyle söylüyorum. Muhalif tarafta veya objektif kim olursa olsun
şu anda AK Parti'nin var olan oylarını muhafaza ettiği ve bir yükselme
trendi içerisinde olduğuna dönük işaretler var. Biz görevimizi yaparız
nihai karar millete ait. Ama sürekli bu anketleri yaptırıyoruz. Yüzde 48,5-51,5 arasında dolaşan bir bantta."
Davutoğlu, İstanbul
trafiğiyle ilgili bir çılgın proje olup olmadığına ilişkin bir soru
üzerine, "Şu ana kadar bizim dönemimizde tedbirler alınmamış olsaydı
İstanbul bu hızlı gelişmesi karşısında dünyada trafiği en kötü şehirler
arasına girerdi" dedi.
Bu konuda yapılan çalışmalara da değinen
Davutoğlu, metro ağını daha fazla genişleteceklerini, İstanbul'un
kendilerine bir emanet olduğunu, bu şehre ne şekilde olursa olsun hizmet
etmenin tarihte insanın sahip olacağı en büyük onur olduğunu söyledi.
Başbakan
Davutoğlu, "Toplantıdan toplantıya koşuyorsunuz. Yurtiçi, yurtdışı
seyahatler... Vitamin kullanıyor musunuz?" sorusuna karşılık diğer
siyasetçilere de teklif edeceği bir vitamin olduğunu belirterek,
"Vatandaşla karşılaştığınızda elini elinize alın, kucaklaşın. Göğsü
göğsünüze, eli elinize değsin oradan geçiyor vitamin. Başka şeye ihtiyaç
yok" ifadelerini kullandı.