"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
2 Aralık 2014 Salı
Yolsuzlukla mücadele' gibi meşru bir gerekçe üzerinden 'siyasi vesayet arayışı'
17
Aralık sürecini Yeni Şafak''a değerlendiren Etyen Mahçupyan çarpıcı
tespitler yaptı: "Hizmet Hareketi emniyet ve yargıda hayal edemediği bir
güce kavuştu. Bu güç cemaat içinde bazı kişileri yeni hayaller kurmaya
yöneltti."
17 Aralık ve ardından 25 Aralık operasyonları Türkiye'nin
gündemindeki yerini koruyor. Siyasi, ekonomik ve sosyolojik etkileri
sanıldığından da derin izler bırakacağa benzeyen bu operasyonlarla
ilgili genel bir kanaat oluşmuş durumda. 'Yolsuzlukla mücadele' gibi
meşru bir gerekçe üzerinden 'siyasi vesayet arayışı' olarak tanımlanan
girişimlerle ilgili olarak bu sefer sorularımı Etyen Mahçupyan'a
yönelttim. Demokrat duruşuna, titiz ve isabetli siyasal çözümlemelerine
ilaveten hem AK Parti'yi hem de cemaati yakından tanıyan Mahçupyan'ın
ufuk açıcı cevaplarının çok ses getireceği kesin.
17 Aralık
operasyonu Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Birbirleriyle
bağlantısız üç dosya üzerinden gerçekleşen bu operasyonu nasıl okumak
gerek?
Bu üç dosya aynı gün sonuçlanmadığına göre üçü beraber
çıksın diye muhakkak en az bir tanesi veya iki tanesi bekletilmiş
demektir. Bu bekletmenin bir mantığının olması gerekir. Bu da ancak
siyasi bir mantık olarak açıklanabilir. Yargı bir mesele olduğunda
'kimin işine yarar, zaman doğru mu' diye bakmaz; dosya olgunlaştığı gün
kamuoyuna açıklar. Birden fazla dosyanın aynı gün kamuoyuna çıkması
zaten bir garabettir.
SAVCILAR SORUMSUZ
Davanın hazırlık safhasından itibaren kuşkulu yönleri olduğuna ilişkin yaygın bir kanaat var...
UYAP'a
kaydedilmeme ya da başka isimlerle kayıtlar, yargı hiyerarşisi içinde
kimseye haber verilmemiş olması kuşku uyandıran noktalar. Dosyanın
siyasi olması ve içeriğin engellenmesi gibi bir endişe vardı denilse de,
benim aklıma en azından Cumhurbaşkanı geliyor. Böyle bir kuşkunuz
varsa, gideceğiniz yer Cumhurbaşkanı'dır. Muhakkak bu konuyu paylaşacak
bir merci ararsınız. Eğer bu savcı böyle bir merciyi hiç aramamışsa, o
zaman kendi siyasetini yürütüyor demektir. Bence burada savcılar çok
sorumsuzca davrandılar.
Hükümete darbe vurma kastı mı var?
Bu
operasyon hükümete 'darbe vurmak' için yapılmıştır. Hükümete bir darbe
vurulmak istendiği çok nettir. Ama 'darbe yapıldı' demek için bu
operasyon küçük kalır. Belki şu umuldu; hükümet bu durumla başa
çıkamayacak, bir yanlış yapacak ve sonra bir soruşturma dosyası daha
çıkacak ve bu olanların altında kalacak. İşler bir noktadan sonra
şirazesinden çıkacak diye düşünülmüş olabilir.
KIRILMA ÂNI MİT KRİZİ
AK Parti ve cemaat arasında çatışmayı tetikleyen asıl unsur ne?
Burada,
doğası ve dokusu birbirine çok da benzemeyen iki yapı, iki siyaset
anlayışı var. Fakat kırılma ânı, 7 Şubat MİT krizidir. Bu ihtilaf hep
vardı, ama çözülebilir bir mesele olarak duruyordu. 7 Şubat'ta yargı, AK
Parti hükümetinin bir tasarrufunun 'siyaseten' yanlış olduğundan
hareketle bir soruşturmaya yöneldi. İşin hukukî değil, siyasî yanı
öndeydi.
7 Şubat MİT krizi ile 17 Aralık operasyonu çok benzeştiriliyor...
MİT
krizinde bir 'yerindelik denetimi' vardı. 17 Aralık operasyonu ise
dolaylı olarak İran ile yapılan finansal işlemin meşruluğunu sorgulayıp
bir anlamda dünya kamuoyuna deşifre ve ihbar ediyor. Türkiye bu işlem
ile dünyanın bilgisi dışında, diğer ülkeleri bypass eden bir yol bulmuş
ve Türkiye adına para kazanmış. Bu yol, doğrudan değil, Halk Bankası
Genel Müdürünün evinde para bulunmak suretiyle deşifre edilmiş oluyor.
Bu haliyle Halk Bankası'na yönelik operasyon, 7 Şubat MİT operasyonuna
benziyor.
İYİ NİYETLİ DEĞİLLER
Her iki kesimi de tanıyan bir entelektüel olarak siz nerede duruyorsunuz?
Dershanelerin
kapatılması meselesinde ben dershanelerin varlığına karşı olmakla
birlikte vicdani açıdan kendimi Hizmet Hareketi'nden yana hissettim.
Fakat bu son dosyalarla, 17 Aralık operasyonunda bu işi yapanların iyi
niyetli olmadığını düşündüm. Bu yüzden, yarın seçim olsa oyumu AK
Parti'ye veririm. Çünkü, bu tür taktiklerle iktidar değişikliğinin doğru
olmadığına inanıyorum. Şu anda, AK Parti'nin içeriden
çökertilebilmesinin imkânları aranıyor. 'Yolsuzluk yapıyor', 'El Kaide
ile ilişkisi var' diyerek veya ekonomiyi darmadağın ve yönetilemez hale
getirip halkı AK Parti'den uzaklaştırarak; bu çabalarla eşzamanlı bir
biçimde AK Parti'yi içeriden parçalayarak bir alternatif oluşturma
arayışı var.
Beddua gereksizdi
Beddua görüntülerini nasıl yorumluyorsunuz?
İletişim
kriterleri açısından çok doğru bir davranış olmadı. Gereksiz bir şeydi.
Batı dünyası için de çok sakıncalı bir hareketti. Batılılar zaten
İslâm'a karşı önyargılılar; bu örnek de kullanılabilir bir örnek oldu.
Diyelim ki sohbette böyle bir olay yaşandı, ama yayınlanması hataydı.
Hayale kapıldılar
Cemaat ne oldu da böylesine hırslı ve savaşçı bir üslûbu benimsedi?
AK
Parti iktidarıyla birlikte muhafazakar kesim siyasette, iş dünyasında,
bürokraside etkinleşti. Muhafazakar kesimde özellikle bürokraside
yekpare bir biçimde en etkili olan 'Hizmet Hareketi'ydi. Bürokratik güç
sahibi olmak, iktidarın parçası olmak demektir. Emniyet ve özerk bir
alan olan yargı kadrolarına sahip olması sebebiyle Hizmet Hareketi
birdenbire kendisini iktidarın göbeğinde buldu. Ve belki de hayal
edemediği bir gücü kullanabileceği bir noktaya geldi. Bu güç de
muhtemelen Hizmet Hareketi içerisindeki bazı kişileri yeni hayaller
kurmaya yöneltti.
Şu an karşılıklı konumlanmayı nasıl görüyorsunuz?
Karşılıklı
tehdit algısının her iki tarafta da hâkim. Hükümet normal şartlarda
neden 5 bin kişinin yerini değiştirsin ki? Ama kendisine yönelen bir
tehdit olduğunu düşünüyor. Keza cemaat de, kendisine yönelik bir tasfiye
olduğunu, dershane hamlesinin de bu amaca yönelik olduğunu düşünüyor.
HALK HOŞLANMADI
AK Parti'ye yönelik sert kampanyaya halk niçin destek vermedi?
Buradaki
temel saik, beğensek de beğenmesek de, ortada meşru bir iktidarın
olması ve bu iktidarın ancak meşru yollardan gidebileceğini düşünmek.
Yolsuzluk varsa, bu ortaya çıkarılmalıdır. Ama yolsuzluk bahanesiyle
başka bir aşamaya yöneldiğinizde toplum bundan hoşlanmıyor. Bu yüzden,
şu ana kadar AK Parti'nin dışında kalmış, hatta onu eleştirmiş İslami
kesimden ve laik kesimden bazı gruplar, ille de taraf olunacaksa, AK
Parti'ye destek vermeyi tercih ediyor.
CHP ile cemaat arasında bir yakınlaşma var...
CHP,
Hizmet Hareketi'nin tabanında travma yaratacak bir parti. Eğer
Hocaefendi kesin bir dille işaret ederse, işaret edilen partiye yüzde
60-70 oranında destek verirler. Ancak kendisini bu yapıda harmanlamış
insanlar için bu bir kafa karışıklığı yaratacaktır.
Gülen dinî kimliğinden uzaklaştı
Temsil bakımından cemaat nerede hata yaptı?
Hizmet
Hareketi eğer toplumun önüne çeşitli figürler koyabilseydi, STK'lar
üretebilseydi, daha başarılı olabilirdi. GYV var, ama zayıf kalıyor.
Bugün hâlâ pek çok şey doğrudan Fethullah Gülen'e soruluyor ve bazı
konularda ancak o konuşursa, söz söylenmiş oluyor. Bunları
gerçekleştirebilmek için epeyce uzun bir zaman vardı ama yapılmadı.
Tayyip Erdoğan da bu zaafı görüp bunun üzerine gidiyor.
Nasıl yapıyor bunu?
Tayyip
Erdoğan, durumla ilgili öyle sorular soruyor, öyle sözler ediyor ki,
Fethullah Gülen ister istemez siyasi mesajlar vermek zorunda kalıyor.
Gülen'in her siyasi konuşması da onu dinî kişiliğinden bir miktar
uzaklaştırıyor. Dolayısıyla, kafamızda siyasî mesajlar veren bir din
adamı görüntüsü oluşuyor. Fakat şunu da eklemek lâzım: Sonucuna
katlandığı sürece bir dinî önder de kanaat belirtebilir.
Gülen siyasete ilişkin bu kadar sık kanaat belirttikçe yıpranmaz mı?
Gündelik
siyasete dair tavır ortaya koyan dinî lider elbette yıpranır. Burada da
böyle bir durum var. Hizmet Hareketi, şeffaflaşsaydı ve kendi içinden
siyasi figürler üretebilseydi, Fethullah Gülen bu işlerle uğraşmak
zorunda kalmayacaktı ve kenarda, saygın bir konumdan insanları kendi
bakışı doğrultusunda etkilemeyi sürdürecekti. Ama Hizmet Hareketi, ya
böyle bir noktaya geleceğini öngöremedi, ya da kendi içinde böyle bir
yetenek geliştiremedi.
Meseleye bakışları romantik
Hükümetle cemaat arasındaki ihtilaflı konulardan birisi de çözüm süreci. Cemaatin sürece muhalefetini nasıl yorumlarsınız?
Hizmet
Hareketi'nin genelde Kürt meselesine bakışı, Türk devletinin geleneksel
yaklaşımının yumuşatılmış hâlidir. İnsanların fakirlikten ve cehaletten
ötürü ayrılıkçı noktaya geldiğini; o insanlara iyi eğitim, iş ve aş
verildiğinde bu tutumun değişeceğini düşünen romantik bir bakış bu. Kürt
gerçekliğiyle de bağdaşmıyor.
Fethullah Gülen'in bu denli siyasetin içinde olması biraz tuhaf değil mi?
Burada
iki nokta var. Birincisi, Türkiye'nin tarihi itibariyle böyle bir
gelenek var. İkincisi, Türkiye'de siyaset yalnızca siyasi partiler veya
oluşumlar aracılığıyla yapılmıyor. Bürokrasi ile de siyaset
yapılabiliyor. Tabii şunu da belirtmekte fayda var: Eğer Fethullah Gülen
dinî bir lider olarak kalabilseydi, bugün daha prestijli bir konumda
olabilirdi.