"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
2 Aralık 2014 Salı
Devrimci değil devirmeciler devirmeci muhalefet 02 Haziran 2014
Devrimci değil devirmeciler
Halil Berktay Gezi'ye katılan grupların, AK Parti'nin yıkılmasıyla
Türkiye'nin ödeyeceği bedeli düşünmediklerini söyledi. Berktay 'Meşru ve
demokratik bir siyaset vicdanı olmayan bir kesim var orada; ben bunlara
devirmeci muhalefet diyorum' dedi.
Türkiye'nin son 12 yılda geçirdiği büyük toplumsal, siyasal ve
ekonomik dönüşümün tümüyle karşısında olanlar olduğu gibi, bu dönüşümü
Türkiye için olumlu ve ilerletici bulanlar da var. Bu dönüşümün lideri
olarak AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan ise yeni bir aşamada.
Toplum, sayılı haftalar içinde ilk kez devlet başkanını kendisi seçecek.
Bu önemli seçimin yanısıra, kanlı çatışmayı bitirmek yönünde atılan en
ciddî adım olarak çözüm süreci de devam ediyor. Parlamento içi ve
dışındaki muhalefet kesimleri ise sorunu çatışmacı bir ortama sürükleme
arayışında. Tam bu noktada, Türkiye'nin olumlu anlamıyla ayrıksı ve
seçkin aydınlarından biri olan Halil Berktay ile bu başlıkları konuştuk.
Konumunu 'anti-anti-AK Parti' olarak tanımlayan Halil Berktay, yine
çarpıcı ve kuşatıcı açıklamalar yaptı.
Türkiye'nin siyasal
ve toplumsal anlamda en ciddî sorunlarından birisi Kürt sorunu. Bu
konuda işleyen çözüm sürecini nasıl görüyorsunuz?
Çözüm
sürecini destekliyorum; neredeyse 18 aydır silahların susmuş olmasına
çok büyük bir umutla bakıyorum. Fakat bir taraftan da çok endişeliyim.
Çatışma ve savaş yanlılarının, çığırtkanların, barış karşıtlarının bir
şekilde bu sürece çomak sokmalarından korkuyorum.
BEYAZ TÜRKLER KIŞKIRTIYOR
Çözüm sürecine yönelik yaklaşımları ve desteği nasıl buluyorsunuz?
Kendim
bölgeye gitmiş değilim, ama bölgeyi bilen, orada yaşayan veya sık sık
gidip gelen, görüşlerine çok güvendiğim kişilerin aktardıklarından yola
çıkarsak, birincisi, Öcalan olmazsa bu barışın olmayacağı; ikincisi,
geniş kitleleriyle Kürt halkının barıştan memnun olduğu anlaşılıyor. Öte
yandan bu süreç, PKK'nın Kandil önderliğinin, çoğu BDP'li siyasetçinin,
PKK-BDP yanlısı Kürt aydınlarının, Kürt akademiklerinin ve öğrenci
gençliğinin içine sinmiş değil. Öcalan'ın çizgisine âdetâ hoşnutsuzca
uyuyorlar; aslında çoğu zaman, 'Canım böyle barış mı olur, siz AKP'ye
teslim oluyorsunuz, bunca mücadeleyi boşuna mı verdiniz' gibi lâflarla
savaşçılığı körüklemeye çalışan 'Beyaz Türk'lerin sesine daha fazla
kulak veriyorlar.
Kim o savaşçılığı körükleyen Beyaz Türkler?
Bu
tavırda olan çeşitli köşe yazarları var. Belirleyici özellikleri, AK
Parti 'ye düşmanlık ve Erdoğan'a özel bir nefret beslemeleri. Onun için,
'hükümete zarar versin de ne olursa olsun' mantığıyla hareket ediyor;
bir adım ötede, demokrasi dışı yöntemlerle hükümeti alaşağı etmeyi
arzulayan 'devirmeci' bir cepheye Kürtlerin de katılmasını sağlamak için
ellerinden geleni yapıyorlar. Böyle bir sol aydın kesimi var.
Anlaşılıyor ki bölgedeki Kürt seçkinleri bunlara biraz fazla kulak
veriyor ve dolduruşa gelebiliyor, ama son tahlilde onları sadece
Öcalan'ın kararlılığı zaptediyor.
KÜRT HALKI BARIŞ YANLISI
Son
günlerin en önemli gelişmesi de örgütün kaçırdığı çocukların
ailelerince başlatılan eylem. Bu gelişmeyi nasıl yorumlamak lazım?
Annelerin
baskısını ve PKK üzerinde bir kamuoyu oluşmasını çok olumlu
karşılıyorum. İşte tam, benim daha önce sözünü ettiğim, Kürt halk
tabanının artık alenî barış yanlılığı. Ama bir yandan da birilerinin
bunu sertleşme gerekçesi yapmasından; 'Bakın bu AKP'nin bize karşı
açtığı bir kampanyadır; bizi köşeye sıkıştırmaya ve teslim almaya
çalışıyorlar' diye tekrar savaş kışkırtıcılığı yapmaya koyulmasından
kaygı duyuyorum.
GEZİ'Yİ AK PARTİ DÜŞMANLARI ELE GEÇİRDİ
Sürekli bir 'sokak' çağrısı ve AK Parti'ye dönük eylem arzusu var. Bunları nasıl anlamalıyız?
Gezi
protestoları bence anlaşılır nedenlerle ve spontane olarak patlak
vermişken, ilk üç gününden sonra AKP düşmanlığından başka hiçbir
birleştiricisi olmayan grupların eline geçerek, amaçsız ve sınırsız bir
çatışmacılık yönünde geliştirildi. Bugünlerde Gezi'nin birinci yıl
dönümü münasebetiyle bunu tekrar deniyorlar. Muhtemelen cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin birinci ve ikinci turu münasebetiyle tekrar deneyecekler.
Bu eylem stratejisinin özel olarak kurgulanmış olduğu söylenebilir mi?
Yöntemler
üzerinde öyle çok düşündükleri kanısında değilim. AK Parti devrilirse,
hükümet çökerse ya da Erdoğan uzaklaşmaya zorlanırsa bunun altından ne
çıkar, bunun Türkiye'ye bedeli ne olur; onu da zerrece düşündükleri
kanısında değilim. Meşru ve demokratik bir siyaset vicdanı olmayan bir
kesim var orada; ben bunlara devirmeci muhalefet diyorum. Eski
devrimciliğin artık salt devirmeci hali gibi görüyorum.
Erdoğan hedef halinde
Başbakan
Erdoğan'ın toplumun geniş bir kesimince sevilmesi yanında eleştirilen
yönleri de var. Halil Berktay Tayyip Erdoğan'da neleri eleştiriyor?
Eleştirdiğim
bir yığın şey var. En başta, zaman zaman çok sertleşen siyasal
tarzından hoşlanmıyorum. Micro-management yapmasını, yani her şeye
karışmaya kalkmasını da yanlış buluyorum.
Fakat Başbakan'ın bu denli sertleşmesinde, uğradığı yoğun saldırının payı yok mu?
Evet,
doğru; ciddi bir kuşatma altında ve şahsen de hedef haline getirilmiş
bulunuyor. Ama kendisinin de kutuplaşma ve gerilimi arttırmaya katkı
yaptığını düşünüyorum.
CHP ve MHP'de vizyon yok
AK Parti'de olan ve muhalefette olmayan ne?
Bu
çerçevede ve bir tarihçi, bir sosyal bilimci olarak, olabildiğince
nesnel yaklaşmaya çalıştığımda, AKP'nin belirgin bir gelecek vizyonu,
bir gelecek projesi olduğunu; Türkiye'yi şuradan alıp şuraya götürmek
istediğini görüyorum. Habire projelerden söz ediliyor; benim için proje
sadece üçüncü havalimanı, üçüncü köprü veya kanal filan değil (ki son
ikisine galiba karşıyım veya karşı olabilirim). Daha büyük bir sorun
var: AK Parti dışında, geleceği düşünen başka bir siyasi güç yok. Ne
CHP'nin böyle bir derdi ve vizyonu var, ne de MHP'nin. Onlar 20.
yüzyılın son çeyreğinde, en fazla 1980'lerde kalmış gibiler. Ne Baykal,
ne Kılıçdaroğlu döneminde CHP'den 'biz şöyle bir Türkiye istiyoruz' türü
herhangi bir şey duymadım. Diğer, parlamento-dışı diyebileceğimiz
muhalefet unsurlarının da hiçbir pozitif tasavvurlarını göremiyorum.
AK Parti 80'lerin baskıcı, 90'ların kaotik ortamı üzerine
reformlar yapan bir hareket olarak ortaya çıktı. AK Parti, bu dönemler
kıyaslandığında ne açıdan farklı?
1990'lar, daha doğrusu
1989-2002 arası, Türkiye için tamamen kayıp yıllardır. 1989'da Özal,
daha önce yaptığı hataların üzerine, bir de kendini cumhurbaşkanlığına
terfi ettirip, âdetâ Çankaya'ya kaçıp, Anavatan Partisi'ni Mesut
Yılmaz'a bıraktı. Erdoğan'ın Özal'dan bir farkı, çok iyi becerdiği bir
şey, partisini sağlam tutmak.
Tarihin en başarılı belediyeciliği
İcraatı
açısından AK Parti'yi sosyal adaletçi bulan da var, neo-liberal de. Siz
AK Parti'nin sosyo-ekonomik icraat mantığı için ne dersiniz?
Neo-liberalizm
yaftası hiç gerçeklerle bağdaşmıyor. Dikkatle bakıldığında, AKP'nin,
belki kendi İslâmî sosyal adalet geleneklerinden de kaynaklanan, ciddî
bir bölüşümcülüğü ve refah devleti politikaları söz konusu. Konut ve
sağlık politikalarında bu çok net görülüyor. Ben bu alanda nereden
nereye gelindiğini çok iyi biliyorum. Türkiye'de kentli nüfus oranı
yüzde 65'ten yüzde 80'e patlarken, AKP belediyeleri bu gelişmeye ayak
uydurmayı ve yeni yeni yerleşim alanlarına hizmet götürmeyi başardı. TC
tarihinin en başarılı belediyeciliğidir bu.
Gençlerin içi nefretle dolu
Gezi olaylarının gelişimine ilişkin pek çok yorum var. Sizce bu olayların temelinde yatan asıl sâikler neler?
Gezi
hareketi, yanlış bir AVM projesine karşı Gezi Parkı'nı gerçekten
samimiyetle korumaya çalışmak isteyen içtenlikli ekolojik kaygılar
temelinde ve ardından, polisin hakikaten çok aşırı şiddet kullanımına
karşı bir protesto olarak başladıktan sonra, âdetâ uçak kaçırır gibi el
konup kaçırıldı başka örgüt ve akımlarca. Üçüncü veya dördüncü günden
itibaren, Gezi atmosferine onlar hakim oldu ve damgalarını vurdu.
Bir hak mücadelesi bağlamında mı gerçekleşiyor tüm bu devirmeci eylemler?
Bazen,
eylem için eylem yapmak ve polisle çatışmak için sokağa çıkmaktan başka
bir amaçları yok gibi geliyor. Polisle çatışmaya çalışalım bu
çatışmalar olunca hükümet belki Batı'nın gözünden daha fazla düşer gibi
mantıkla hareket eden, içi öfke ve nefret dolu bir gençlik kesimi var.
Siz kendi kimliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben
bir AK Parti taraftarı değilim. Bir yönüyle kendimi 'anti-anti-AK
Parti' olarak tanımlayabilirim. Bugünkü, gözü kararmış anti-AKP'cilikle
aynı safta olmak istemiyorum; o tavrın 'anti'siyim; bu yüzden
'anti-anti-AKP'yim' diyorum.
Yenilgiden yenilgiye gidiyorlar
Son
bir yıl Türkiye ve AK Parti için zor ve sarsıntılı geçti. Sizin son bir
yıla ilişkin değerlendirmenizde nasıl bir tablo çıkıyor ortaya?
Son
bir yıl, AK Parti'yi devirmeye yönelik girişimlerle geçti. Gezi, 17
Aralık ve devamı, bütün o bantlar, Soma, Okmeydanı. Bir maden faciası
yaşanıyor; bir bakıyorsunuz herkes Taksim'e çıkma yarışı içinde. Ne
olursa olsun bir bahane bulalım da sokağa çıkalım, ateşler yakalım,
polisle çatışalım diyen bir kesim var.
Ya muhalefetin ruh durumu?
AK
Parti muhalifleri için bu 12 yıl felaket yılları, çünkü yenilgiden
yenilgiye gidiyorlar. Karamsarlıkları nefrete dönüşüyor. Karamsarlık da
böyle bir hınç ve öfke birikimine yol açtı.