"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
8 Aralık 2014 Pazartesi
Dil Devrimi cinayeti ve Osmanlıca meselesi 08 12 2014 Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır
Dil Devrimi cinayeti ve Osmanlıca meselesi
Türkiye’de dil faslında dünyada başka bir ülkede görülmeyen, görülmesi de tahayyül edilemeyecek ürpertici bir cinayet işlendi.
Bu yazıda, bu cinayetin belgesini yayımlıyorum. Buyurunuz:
Devrimin temel gayelerinden biri, yeni
nesillere, geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyası ile bağları
koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.
Yeni
nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de
biz denetleyecektik.
Din eserleri, eski yazıyla yazılmış olduğundan
okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.”
Bu sözler, Millî Şef İsmet İnönü’ye ait. Bu sözlerin yer aldığı yer
ise, Sabahattin Selek tarafından 1968 yılında kayda alınan İnönü’nün
Hatırat kitabı.
Sabahattin Selek, kayda alıp da yayımladığı bölümler de olduğunu söylüyor.
İnsan, merak etmeden edemiyor elbette ki: Acaba İnönü, daha neler
neler söyledi de, sonunda söylediklerinin önemli bir kısmı “sansür
yedi”!
Yayımlanan kısımlarında bile İnönü’nün söyledikleri yenilir yutulur
cinsten şeyler değil: Devrimlerin gerçek hedefini, gizlenen gerçekleri
çok güzel fâş etmeye yetecek “şeyler”!
Antalya’da yapılan Millî Eğitim Şûrası’nda önemli, tarihî kararlar
alındı. Bu kararlardan biri, Osmanlıca Türkçesi’nin liselere ders olarak
konulması meselesi.
Bazı çevreler, hemen “Ortaçağ karanlığı”na mı dönüyoruz diyerek,
bayatlamış, bu tür zamanlarda bozuk plak gibi çaldıkları ilkel
tepkilerini dile getirdiler.
Oysa Osmanlıca Türkçesi, dünyanın en zengin dilidir. Nicelik bakımından değil, nitelik bakımından.
Bu açıdan İngilizce’den kat be kat zengin bir dildir. İngilizcenin derinliğinden sözetmek elbette ki abesle iştigaldir.
#KahrolsunOsmanlıcaKastVesâyeti
Osmanlıca dünyanın bütün belli başlı düşünce dillerinin, sanat
dillerinin, bilim dillerinin, kısacası medeniyet dillerinin hepsinden
beslenmiş, Osmanlıcanın omurgasını, ruhunu oluşturan Kur’ân Arapçası’nın
filtresinden geçirerek beslendiği bütün dilleri kendine maletmiş tek
derinlikli dünya dilidir.
Osmanlı Türkçesi bir yandan Arapça’nın, Farsça’nın,
İbranîce’nin hatta Hint dili Sanskritçe’nin temel kilit kavramlarını,
öte yandan da Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Balkan dilleri, Rusça
başta olmak üzere Batı uygarlığının kurucu iki dili Grekçe’nin ve
Latince’nin ana kavramlarını kendisine maletmesini bilen tek dünya
dilidir.
Böylesine “çoğulcu”, derinlikli ve çaplı bir dünya dilinin Türkiye’de Dil Devrimi’yle yasaklanmış olması, oldukça mânidârdır.
OSMANLI TÜRKÇESİ YASAKLANMAMIŞ OLSAYDI...
Oysa Osmanlı Türkçesi, eğer yasaklanmamış olsaydı, Meşrûtiyet
dönemlerinde gerçekleştirdiği atılımları sürdürecek, biz de Osmanlıca
gibi köklü, asil ve çaplı bir medeniyet diline sahip olduğumuz için,
fikir, sanat ve hayatta tahayyül bile edemeyeceğimiz ölçekte büyük
hamlelere imza atabilecektik.
Artık olan oldu ya da Wittgenstein’ı izleyerek “yırtılan yırtıldı”,
kaldığımız yerden dil yolculuğumuza bütün hızımızla devam edebiliriz.
Ebûbekir Râzî, “Dil, aklın ve kalbin aynasıdır.”
Tam bu noktada şu soruyu sormak isterim: Aynaya bak, ne görüyorsun?
Wittgenstein de, “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır”, demişti.
Usta’dan esinle bendeniz de, şunu söylüyorum:
Diliniz ne kadarsa, dünyanız da o kadardır! Diliniz darsa, dünyanız da dardır!
DİL GİDİNCE, DİN DE GİTTİ, HAYAT ÇÖLLEŞTİ...
Türkiye’nin asıl sorunu, dil’dir: Medeniyet dili: Müslüman zihninin, idrakinin ve tefekkür biçiminin yitirilmesi.
Unutmayalım: Düşünemeyen, düşer; düş göremez.
Dil Devrimi, vahyin ışığında yoğrulan dil’imizi sekülerleştirdi;
İslâmî muhtevasını bitirdi.
Din de, İslâmî ruhunu yitirdi.
Dil, gidince; din de gitti; hayat çölleşti.
Unutmayalım: “Dillerini” yitiren toplumlar, “Yer”lerini; Yer’lerini
yitiren toplumlarsa, Yön’lerini de yitiririrler ve insanlığa bir şey
veremezler.
OSMANLICA, SEÇMELİ DEĞİL, ZORUNLU OLMALI
Osmanlıca seçmeli değil zorunlu ders olmalı.
Yoksa hiç bir işe
yaramaz, geri teper, onca emek boşa gider!
Kimse de bir daha böyle bir
şeye cesaret edemez!
Böylesine zengin bir medeniyet dilinin, orta ve uzun vadede, önümüze
açacağı ufukları ne kadar görebiliyoruz, bilmiyorum doğrusu.
Ama yazıyı iki aforizmayla bitirmek istiyorum:
Bir toplumu yok etmek mi istiyorsunuz?
Dilini, kültürünü yokedin!
Genç kuşaklarını aşağılık kompleksine sürükleyin, özgüvenlerini yok edin!
Bu ülke, hiç kimseden çekmedi “yerli sömürgeciler”den çektiği kadar!
Dilini, kültürünü sömürgeci Batılılar bile yok edemezdi bu kadar!