Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket

30 Kasım 2010 Salı

Belgelerin zamanlaması Necmettin TURiNAY

Belgelerin zamanlaması

Demek ki bu vakit geldi, diplomasinin ve istihbaratın ürettiği belgeler, bunun için ortalığa boca ediliverdi.
Tek sebep bu olmamakla birlikte, adı geçen belgelerin boca edildiği tarihin,NATO Zirvesi’nin ve Füze kalkanı projesinin ardına denk düştüğünü özellikle vurgulamak isterim. Yani burada tatmin olmamış, amaçlarına ulaşamamış malûm bir mihrakın intikam duygularını okumak zor olmamaktadır. (Bir de yerleşim politikası.)

Hatırlayın ki, NATO Zirvesi’nin ardından, İsrail istihbarat sitesi (DEBKA) neler yazmıştı?.. Füze Kalkanı Projesi’nden İsrail, umduğu sonuca nail olamamış, İran’a eylemli bir saldırı kararı çıkartamamış, üstüne üstlük bir de Füze Kalkanı sisteminin başında Türkiye’nin veya Türkiye’nin de içinde olduğu daraltılmış bir komuta heyetinin bulunması ihtimali karşısında, ne yapacağını şaşırıp kalmıştı!..

Ne oluyordu böyle!.. ABD İsrail’e başka, Türkiye’ye başka türlü mü konuşuyordu? Ya da ne bileyim, ABD üzerinde, Türkiye’nin yaptırım gücü giderek artıyor da, İsrail periferiye mi kayıyordu? İşte buna benzer ama ciddi rahatsızlıkların; İsrail’in ve ABD’li musevi lobilerinin uykusunu alabildiğine kaçırdığı anlaşılmaktadır.

Anlaşılmasına anlaşılıyor da, Türkiye’de bunu anlamak istemeyen sınıfların ne yapmak istediği ise, kolayca kavranamıyor. Güya Türkiye ikili oynuyormuş!.. Kamuoyuna karşı İsrail’i eleştirirken; gizli platformlarda özellikle İsrail’le dayanışma içinde politikalar yürütüyormuş!.. Yani kendi bindiği dalı kesmek bir yana, İran’ı, ABD ve İsrail nâmına satıyor, pazarlıyor, bilmem daha neler yapıyormuş!..

Hele de bu tür sathî yargılamaların, Ergenekoncu kesimlerle arzettiği paralellik, insanın tüylerini diken diken etmeye yetip de artıyor bile!.. 

Hatırlamak gerekir ki, bu alanda tedavüle sürülen“mantık denklemi”nin patenti Mehmet Ali Birand’a, Kadri Gürsel’e, Sami Kohen’e, Cüneyt Ülsever’e ve daha bilmem kimlere ait değil midir?

 Yani bu mantığı önce onlar icat etti, ya da önceithal edenler onlar oldu. Ayrıca ne diyordu bu sınıflar?

İşte, artık oyunun sonu geldi!.. Türkiye öyle bir köşeye sıkışacak ki, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık!.. Yani NATO zirvesinde Türkiye, Füze kalkanı projesine “evet” derse İran’ı satacak, böylece ikili oynamanın sonu gelecek!.. Ya da “hayır” derse, uluslararası sistemin dışına itilecek!.. Yani aynen İran gibi şamar oğlanına döndürülecek!.. (İsrail’in arzuladığı sonuç işte bu idi.)

Peki öyle de, NATO Zirvesi’nde hasıl olan sonuçlardan İsrail niçin memnun olmuyordu da, karalar bağlıyordu? Zirvenin ardından sıcağı sıcağına, İran niçin Türkiye’ye teşekkür mesajları ulaştırmak yolunda çırpınıp duruyordu? Yani neden en ufak bir alınganlığa, nazlanmaya, kırılmışlığa kaptırmıyordu kendini? Buna rağmen de İran, uluslararası heyetlerle yapacağı müzakerelerde, yanında Türkiye’nin bulunmasına, niçin bu kadar ihtiyaç duyuyor ve bunda ısrar ediyordu?

İşte şimdi diplomatik dili dıştan algılayan, Mehmet Ali Birand veya Kadri Gürsel gibi, İsrail’in pişirdiği tezlerin sözcülüğüne koşulmuş sınıfların ürettiği bir mantığı yerlileştirmeye kalkışanlar, buyursunlar Wikileaks belgeleriyle bol bol yüzleşsinler!.. Türkiye İran’ı veya herhangi bir komşusunu satmış mı, satmamış mı?

Zira aynı mantığın çapraz kıskacında A.Davudoğlu’nun, kendini ve ülkesini izah noktasında neler çektiğini, nasıl zorlandığını yüz ifadesinden okumak hiç de zor olmamaktadır. 

Bu sıkıntıyı daha da artıran bir husus ise, Saadet Partisi ve HAS Parti cenahından gelen temelsiz eleştiriler olmuştur. 

Özellikle HAS Parti’nin bu tür realiteden kopuk, retorik paralamaya dayalı tutumlara fazlaca bel bağlamaması, bu tür tahrikçi mihraklara karşı da daima uyanık bulunması lüzumu ortadadır. 

Bunu özellikle bekliyoruz kendilerinden!..

Unutmayalım ki Türkiye son yıllarda, aynen İkinci Dünya Savaşı yıllarında olduğu gibi zorlu berzahlardan geçiyor. Onun için ülkemizi yaralayacak, onu zor durumda bırakacak ithal mantıklardan, ithal mantıkların ters-yüz edilmesinden kuvvet alan eleştiri yöntemlerinden medet ummaya tenezzül etmemek gerekmektedir. Tarihin bu yeniden tekevvünü noktasında, her duruş bir sınava dönüşecek zira!..

NOT: Ahmet Albayrak vefat etmiş!.. Allah kendisine rahmet etsin, ayrıca mekânı da cennet olsun!.. Yeni Şafak yıllarından kalma güzel hatıralarımız vardır, kendisi ile ilgili. Hakkını helâl ettiğini umarım ki, bizden yana da helâl olsun. Gazeteyi devr aldıklarında bize, Ankara temsilciliğini teklif etmişti, sağ olsun. Bu arada yakınlarına başsağlığı diler, sabr-ı cemil niyaz ederim. Aynı şekilde Yeni Şafak çalışanlarının da başı sağolsun!..
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.