Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket

19 Ocak 2011 Çarşamba

32 bin 500 milyonerimiz var 18 11 2010 Türkiye’de bankalardaki toplam mevduatın yüzde 45’i, 32 bin 526 milyonerin hesabında

32 bin 500 milyonerimiz var - Taraf - Istanbul - 18.11.2010

  Türkiye’de bankalardaki toplam mevduatın yüzde 45’i, 32 bin 526 milyonerin hesabında. 

573 milyar TL’lik mevduatı olan Türkiye’de, milyonerlerin hesabında 257 milyar TL var 


Türkiye’nin 32 bin 526 milyoneri bulunuyor. Milyonerlerin Türkiye’deki tüm bankalardaki mevduatın ise yüzde 45’ini elinde bulunduruyor. Eylül itibariyle ise Türkiye’de 537 milyar 19 milyon TL’lik mevduat bulunuyor. Milyonerlerin hesabında var olan miktar ise 257 milyar TL. Son bir yılda milyonerlerin hesabında tutulan mevduat 48 milyar 683 milyon TL artarken, milyoner mudi sayısı 3102 kişi arttı.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) eylül verilerine göre, yurtiçi yerleşiklere ait mevduat hesaplarının yüzde 44’ünü 1 milyon TL’nin üzerindeki hesaplar oluşturdu. Eylül itibariyle yurtiçinde yerleşiklerin bu mevduat hesaplarında tuttuğu para 244 milyar 914 milyon TL olurken, 1 milyon TL üzeri hesaba sahip olan mudi sayısı ise 31 bin 595 oldu. Yurtiçinde bulunan milyoner sayısı son bir yıl içinde 3039 kişi artarken, sahip oldukları mevduat toplamı ise 44 milyar 156 milyon TL artış gösterdi. Türkiye’nin (yurtiçi) milyoner mudi sayısında son dokuz ayda ise 1354 kişilik artış yaşanırken, mudilerin hesaplarında tuttukları para ise 31 milyar 433 milyon TL’ye ulaştı.

 

Mevduat toplamı 12 milyar lirayı aştı

Yurtdışında yerleşik 931 milyonerin sahip olduğu mevduat toplamı ise eylül ayı itibariyle 12 milyar TL’yi aştı. Yurtdışı yerleşiklere ait 1 milyon TL üzerindeki mevduat hesapları, yabancılara ait toplam mevduatın yüzde 61’ini oluşturdu. Böylece eylül itibariyle yurtiçi ve yurtdışı milyonerlerin sayısı 32 bin 526 oldu. Son bir yılda yerli ve yabancı milyoner mudilerin sayısı yaklaşık 3102 kişi, hesaplarındaki mevduat ise 48 milyar 683 milyon TL artış gösterdi.
Eylül itibariyle yurtiçi ve yurtdışı yerleşiklerin sahip olduğu 48 milyon 921 bin 124 hesapta 10 bin TL’ye kadar, 3 milyon 63 bin 763 hesapta 10-50 bin TL arası, 1 milyon 86 bin 95 hesapta 50-250 bin TL arası, 164 bin 29 hesapta 250 bin-1 milyon TL arası mevduat bulunduğu tesbit edildi. Sırasıyla bu hesaplarda, 32 milyar 324 milyon TL, 81 milyar 300 milyon TL, 119 milyar 173 milyon TL, 83 milyar 305 milyon TL olduğu belirlendi. Böylece, milyonerlerle birlikte Türkiye’de 101 milyon 745 bin 39’u yurtiçi yerleşiklerin, 614 bin 887’si yurtdışı yerleşiklerin olmak üzere toplam 102 milyon 359 bin 926 mevduat hesabı bulunuyor.

 

Sıcak para kazanı yeniden kaynıyor

Türkiye, 2005’ten bu yana en yüksek sıcak parayı bu yıl çekiyor. TL’nin değerlenme eğiliminin sürmesinin etkisiyle sıcak paranın getirisinin katlanarak arttığı bu yıl ocak-ekim döneminde Türkiye’ye gelen net sıcak para tutarı önceki dört yılın toplamını geçti. Sıcak para Türkiye’de son sekiz yılda gelişmiş ülkelerde 50- 100 yılda elde edemeyeceği kadar çok getiri sağladı. Ankara Ticaret Odası raporuna göre, ocakekim döneminde Türkiye 3.6 milyar dolarlık kısmı İMKB’de işlem gören hisse senetlerine, 10.2 milyar doları da devlet iç borçlanma senetlerine (DİBS) olmak üzere toplam 13.8 milyar dolarlık portföy yatırımı girişi yaşandı. Ocak-Eylül 2010 itibariyle 12.9 milyar dolarlık yabancıların Türkiye’ye getirdikleri net mevduat da dikkate alınırsa, bu dönemdeki net sıcak para girişi 26.7 milyar dolara ulaştı. Türkiye’deki sıcak paranın büyük bölümü İMKB’deki hisse senetlerinde tutuluyor. Yabancı yatırımcıların 3.6 milyar dolarlık net alımına rağmen, hisse senedi portföyü bu yılın ilk on aylık döneminde 22.3 milyar dolarlık artış kaydetti.

 Bir Temel Hak Olarak
Vatandaşlık Gelirine Doğru
“Çalışmayana ekmek yok”... sorgusuz sualsiz kabul edilecek bir gündelik hikmet gibi geliyor kulağa. Kapitalist sistemin zihinlerde “doğallaştırdığı” bir kabul... Oysa biliyoruz ki, çalışacak iş bulabilmek, tercihe bağlı değil; dolayısıyla çalışmamanın “tembellik” ya da “asalaklıkla” hiç ilgisi olmayan nedenleri var. Ayrıca, çalışamayacak durumda olanların da var olduğu malûm. Bunları hatırlayınca, asıl hikmet şu soruyu sormakta: “Çalışmayan, çalışamayan, ölsün mü?” Toplumun, çalış(a)mayanlara ve yoksullara karşı bir sorumluluğu yok mu?

Thomas More’dan Thomas Paine’e, Charles Fourier’den John Stuart Mill ve Bertrand Russell’a dek birçok düşünürün, kapitalizme yönelttiği temel bir ahlâkî itirazın hareket noktası, bu yalın sorulardı. Ayşe Buğra ve Çağlar Keyder, derledikleri makalelerle, bu düşünsel mirasa da yaslanarak, temel gelir veya vatandaşlık geliri kavramını tartışmaya getiriyorlar: Her vatandaşa, sadece bu toplumun bir ferdi olmalarıyla hak ettikleri, koşulsuz bir asgari gelir...

Neoliberalizmin verimsizliği “değersiz hayat” addeden küstahlığının da, sosyal refah devletinin parlak zamanında iş gören korporatist anlayışın da, temel gelirin bir sosyal hak olarak kurumlaştırılmasını “palyatif tedbir” olarak küçümseyen radikal çehreli sinik yaklaşımların da dışında bir açılım bu. Emek piyasasına değil sosyal haklara dayalı çözümlere vurgu yapan, meseleyi teknokratik değil ahlâkî-politik olarak koyan bir açılım. Derlemedeki katkılar, farklı ülkelerdeki deneyimleri ve konunun değişik boyutlarını gündeme getiriyorlar.

Sosyal güvenlik sistemi nedir?
 İnsanlar hayatlarının bazı dönemlerinde sosyal-ekonomik nedenlerle ya da yaşlanma, sakatlanma gibi fiziksel nedenlerle geçici veya sürekli bir şekilde gelirlerini kaybedebilir ya da hastalanabilirler.
Karşılaştıkları bu olumsuz durumlarla bireysel olarak baş etmeleri mümkün olmayabilir. Sosyal güvenlik sistemlerinin temel amacı böyle zor dönemlerde insanları yoksulluk ve yoksunluk riskine karşı korumaktır.
 Bir diğer ifadeyle,

sosyal güvenlik sistemleri toplumun zor durumda olan bireylerine yardım etmeyi daha iyi durumda olan
 " kişilerin vicdanına bırakmayarak"

toplumsal dayanışmayı kurumsal hale getirir ve vatandaşlara sosyal güvenliği bir hak olarak sunar.

Toplumsal dayanışma birbirini belki de hiç tanımayan insanlar arasında gerçekleşir:
Sistem tarafından toplanan mali kaynaklar zenginden yoksula, çalışandan çalışamayana, gençlerden yaşlılara aktarılır.
Sizin verdiğiniz prim, hiç tanımadığınız bir kişiye sağlık hizmeti olarak gider.
Size de hiç tanımadığınız bir kişinin parasıyla emekli aylığı verilir.
Bu durum nesiller boyunca devam eder.
"iNSAN'ıN iKTiDARA KARşı SAVAşı HâFıZA'NıN UNUTMAYA KARşı SAVAşıdır " MiLAN KUNDERA
"vatanseverliğin de çok aşağılık,alçaltıcı biçimleri olabilir" OSCAR WiLDE

Statüko; Sosyalgüvenliği bugüne kadar Askerlik, İslâm zırhına, kalkanına, bürünerek Sosyalgüvenliği tepelemişdir. ( bunların dışında İslâm değerlerini hor görmüş yok saymışdır.) bu tepelemede yol arakadaşları laikçi türkçü solcu islamcı kürtçü vesâir örgütlenmelerdir. SGK ssk değildir. çook dâhâ Fazlasıdır.
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.