Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket

4 Ocak 2011 Salı

Balyoz duruşması veya evladın babası ile vicdan imtihanı 29 12 2010 Music Box 1989 Director Costa Gavras Stars Jessica Lange

Music Box 1989  Director Costa Gavras Stars Jessica Lange

Writer Joe Eszterhas Stars Jessica Lange, Armin Mueller-Stahl and Frederic Forrest
A lawyer defends her father accused of war crimes, but there is more to the case than she suspects.

http://www.imdb.com/title/tt0100211/


Balyoz duruşması veya evladın babası ile vicdan imtihanı 29 12 2010


Balyoz duruşmasında birinci sanık Çetin Doğan' ın kızı Pınar Doğan ve damadı Dani Rodrik, mahkeme günlerinin tam da noel-yıl sonu tatiline rast gelmesini çok isabetli bulmuşlardır. Tek isabetli buldukları karar da bu durum olmuştur şüphesiz. Harvard Üniversitesindeki öğretim üyelikleri sorumluluklarını aksatmadan, Balyoz davasının şüpheli buldukları kısımları hakkındaki kitaplarını yayınlamışlar, gazete ve televizyonlarda savundukları görüşleri genişce ifade edebilmişler, ve bu günlere rastlayan duruşmalara da katılabilmişlerdir.

yani herşey denk düşmüş neticede...
iyi de olmuş...

Ergenekon ( ben, 'hikmet-i devlet çetesi' diyorum ) sürecinin daha ilk günlerinde iyimser değildim; '(...) Yaz mevsimin en sıcak gününde bir kaç saatliğine toprağı serinletecek yağmur fırtınasına eşleştireceğim Ergenekon davasının 'hikmet-î devlet' çetesininin pisliğini, suyunun hızında süpürerek buralardan en uzaklara götürmesini memnuniyetle bekleyeceğim...evet 'hikmet-î devlet' çetesini ilk defa, umarım,  'Yargı' öğütecek... Türkiye'de fiili darbe yapmış olanlardan, darbe tasarlamış olanlardan, 'hikmet-î devlet çete' lerinin uzantılarından alacaklarımızı tahsil edemeden 'statüko' nun bir başka hali ile devamına şahitlik edeceğim endişesini de taşımaya devam edeceğim... ( Turunç, 30-7-2008 ) '

Bu süreçteki çeşitli davaların, nihayetinde, adil yargılama, tutukluluk hallerinin uzunluğu, ve sürüyle hukuk dışı uygulamalar sebepleriyle, AİHM de mahkum olacağını da düşünüyorum...

maalesef temiz, kusursuz bir süreç çalıştırılamadı.

ancak, darbe günlüklerinin doğruluğuna, Veli Küçük ve arkadaşlarının JİTEM marifetlerine, veya Çetin Doğan 'ın 1. Ordu da darbe seminerleri düzenlediğine dair inancım da tam.

Çetin Doğan'ın kendisi de itiraf etti işte; ses benim, şunları şunları da söyledim diye; zamanın MİT müsteşarı da 1. Ordu da darbe hazırlıkları olduğunu bildirmiş; Balbay günlükleri de teyid ediyor vs...

elbette bütün kusurlar, kusursuz bir hukuk sürecinde nihayetlendirilmeliydi...

liberal demokratlar, Pınar Doğan ve eşi Dani Rodrik, Türkiye' de askeri darbe alışkanlıklarının çok fena bir şey olduğunu,  vesayet kurgusunun son bulması gerektiğini açıkça ifade etmelerine rağmen, babaları 1. Ordu komutanı Çetin Doğan' ın 2003 yılındaki darbe hazırlıklarını kabul etmiyorlar; yani Türkiye 'nin askeri darbe ve vesayet tarihini kabullenip, irdeleyip, sürecin sadece Çetin Doğan için işlemediğini söylüyorlar...

garip ama insani açıdan anlaşılabilecek bir çelişki...

Taraf gazetesinde ( 29-12-2010 ) Ahmet Altan, işte tam da bu açıyı yazmış;  (...)  yaptıklarını sempatiyle karşıladığımı söylemeliyim, babalarını kurtarmak istemelerinden daha doğal birşey olamaz. Özellikle Doğan'ın kızını izlerken, aklımdan bir roman kurgusu da geçmiyor değil. O genç kadının babasının suçsuzluğuna samimiyetle inandığını varsayarsak ve aslında kızın babası 'suçlu' oldğunu biliyorsa, bunu bilmesine rağmen de kızının böyle konuşmasına izin veriyorsa, yarın darbenin gerçekten var olduğu kanıtlandığında ilişkileri nasıl olur acaba? (...) Suçun kanıtlanmasından sonra ilk karşılaşmalarında ne konuşurlar ? (...) bir roman, bir piyes olacak kadar 'trajik' bir yapıya sahip bu ilişki. (...) 

Ahmet Altan hatırlamamış; Costa-Gavras' ın tam da bu ilişkiye dair 1989 yılında çektiği bir film var; 'Music Box'... nazi John Demjanjuk'un hayatından esinlenen filmde, Amerikada, macar asıllı bir babanın, başarılı bir avukat olan kızı, Ann Talbot ( Jessica Lange ), Macaristan da, nazilerin katliamlarına

katılmasına dair iddialarla açılan duruşmada, babasının, 50 yıl önce ABD'ye göç etmiş onurlu, suçsuz ve masum bir yurttaş olduğunu bildiği için de, ama esas, kızı olduğu için babasının savunmasını üstlenir; duruşma sürecinde, babası Mike Laszlo ( Armin Mueller-Stahl ) nun eski bir nazi olduğu, işkencelere, kamp sevkiyatlarına  katıldığı hakkındaki somut deliller, evlerindeki 'music box' kutusundan çıkacaktır... 

sonrası
evladın
babası
ile
vicdan imtihanı
vs...

elbette burada, böyle bir şey olmayacak...

duruşma süreci kusursuz işlemediğinden
veya
sinema, kurgu
gerçek hayat
olmadığı için
veya
böyle bir hakikatle yüzleşemeyecek kadar
Türkiye olduğumuz için...

29-12-2010
çaglar şavkay

KUM SAATi 29 12 2010 Ahmet Altan Balyoz iddiaları


Türkiye tarihinin en önemli davalarından biri sürüyor.

İlk kez bir “darbe” geniş bir sanık kitlesiyle birlikte yargılanıyor.

Dava sürerken, Balyoz darbesine ait belgelerin emekli Orgeneral Çetin Doğan’la arkadaşlarını suçlamak için 2010 yılında “uydurulmuş” sahte belgeler olduğuna dair iddialar da sık sık dile getiriliyor.

Bu iddiaları özellikle Çetin Doğan’ın kızıyla damadı öne sürüyor, bu konuda bir kitap da yazdılar.

Onları bazen televizyonda da izliyorum.

Yaptıklarını sempatiyle karşıladığımı söylemeliyim, babalarını kurtarmak istemelerinden daha doğal bir şey olamaz.

Özellikle Doğan’ın kızını izlerken, aklımdan bir roman kurgusu da geçmiyor değil.

O genç kadının babasının suçsuzluğuna samimiyetle inandığını varsayarsak ve aslında kızın babası “suçlu” olduğunu biliyorsa, bunu bilmesine rağmen de kızının böyle konuşmasına izin veriyorsa, yarın darbenin gerçekten var olduğu kanıtlandığında ilişkileri nasıl olur acaba?

Suçlu baba, kendisinin suçsuzluğunu kanıtlamaya çalışan kızını izlerken neler hisseder?

Evlat, bunca savunduğu babasının aslında suçlu olduğunu anladığında ne düşünür?

Suçun kanıtlanmasından sonra ilk karşılaşmalarında ne konuşurlar?

Ondan sonraki ilişkileri nasıl olur?

Bir roman ya da piyes olabilecek kadar “trajik” bir yapıya sahip bu ilişki.

O genç hanımla eşinin konuşmaları bu açıdan da ilgimi çekiyor.

Ayrıca “açıklanmaya muhtaç bazı gariplikler” saptadıkları da gerçek.

O darbe planı yapıldığında var olmayan bazı kuruluşların isimleri o planlarda yer almış, bunu “belgelerin” sahteliğinin kanıtı olarak ortaya koyuyorlar.

Dün Alper Görmüş, onların bu iddialarına karşı savcıların iddialarını da yazdı.

Gerçeğin anlaşılması için o belgelerin yazıldığı bilgisayarların bulunması gerek ama o bilgisayarlar her nasılsa ortadan kaybolmuş.

Genellikle “belgelerin” sahteliği iddiasında bulunanların konuşmalarına yer veriliyor televizyonlarda.

Bir de bizim gördüğümüz belgeler var.

Binlerce sayfa.

Çetin Doğan’ın yaptığı korkunç konuşmanın ses kaydı var.

Diğer generallerin ses kayıtları var.

Çetin Doğan’ın, Balyoz Darbe planının kamuflajı olarak kullanılan “tatbikatta” Genelkurmay’ın emirlerine uymadığına dair belge var.

O sıralarda MİT Müsteşarı’nın Mustafa Balbay’a “Birinci Ordu darbeye hazır” demesi var.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özkök’ün, Çetin Doğan’a “Darbeye mi hazırlanıyorsun” diye sorduğunun bizzat Doğan tarafından açıklanması var.

Ve daha beteri, cami bombalayacak ekiplerin görev kâğıtları var.

O emir kâğıtlarında, 2003 yılında Birinci Ordu’da görevli subayların, astsubayların, çavuşların sadece isimleri değil sicil numaraları da yer alıyor.

Eğer o belgeleri biri daha sonradan, 2010 yılında hazırladıysa, bu hazırlayanın 2003’te Birinci Ordu’da bulunan neredeyse bütün personelin isimlerini ve sicil numaralarını bilebilecek biri olması gerekir.

Hukukta bir kural vardır.

Bir adamı cinayetle suçlarsanız, onun suçlu olduğunu kanıtlamak size düşer.

Bir adamı, bir cesedin başında elinde tabancayla bulursanız, suçsuz olduğunu kanıtlamak o adama düşer.

Birinci Ordu’da yapılan Balyoz planının binlerce sayfalık belgeleri, “el yazıları”, görev kâğıtları, çizilmiş krokileri, keşif raporları, konuşmaların ses kayıtları ortada duruyorsa, bunun darbe planı olmadığını kanıtlamak Birinci Ordu’nun o zamanki yöneticilerinin görevi.

O “hükümete yön verme” konuşmalarının, “ezeceğiz” laflarının ne anlama geldiğini anlatmak da o konuşmaların sahiplerinin işi.

Benim için hayati soru şu:

Camileri bombalayacak timlerin görev kâğıtlarını kim yazdı, kimin emriyle yazdı, 2003 yılında Birinci Ordu’daki bütün görevlileri isimleri ve sicil numaralarıyla bilecek kim vardı?

Bu kâğıtların yazılmasını emreden “general” Çetin Doğan değilse kim?

Orgeneral Doğan’ın suçsuzluğuna gerçekten inananlar varsa, onlar “gazetelerle polemik” yapmak yerine “gerçek suçlu olduğuna” inandıklarını ordu içinde aramalılar.

Doğan’ın yakınlarını sempatiyle izlesem de, aklıma sürekli bir roman kurgusu gelmesinin nedeni, konuşmalarını hep “ordu dışındakilerle” polemiğe ayırmaları.

Dönüp orduya hiç bakmamaları.


Bir parti - 04.01.2011
Sisif’in günlüğü - 02.01.2011
Dindar ile muhafazakâr - 01.01.2011
Küçük Prens - 31.12.2010
Sokaktaki kadın - 30.12.2010
Balyoz iddiaları - 29.12.2010
İnsanoğlunun rızası - 28.12.2010
Erkek kediler - 26.12.2010
Eczacı hanım - 25.12.2010
Talabani ve ümit - 24.12.2010
Başka bir sorun - 23.12.2010
İki dil - 22.12.2010
Muhalefet - 21.12.2010
Başbakan’ın anlamadığı - 19.12.2010
AKP ve CHP - 18.12.2010
Dikta - 17.12.2010
Savaş - 16.12.2010
Apo bir yol arıyor - 15.12.2010
Amiral - 14.12.2010
Kemalist şiddet - 12.12.2010
AKP ve yumurta - 11.12.2010
Geriden muhalefet - 10.12.2010
Apo ve ateşkes - 09.12.2010
Gizlilik - 08.12.2010
Dünyanın merkezi - 07.12.2010
Bütünlük - 05.12.2010
Generaller, obua ve yaşam - 04.12.2010
Başbakan’ın yumruğu - 03.12.2010
Başbakan ve Sadık Albayrak - 02.12.2010
Devlet biterken - 01.12.2010
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.