Kıbrıs Müftü'sü Hilmi Efendi Lefkoşa 1782 Lefkoşa 1847 Osmanlı Dönemi
Kıbrıs Müftü'sü Hilmi Efendi Lefkoşa 1782 Lefkoşa 1847 Osmanlı Dönemi
Kıbrıs'ın yetiştirdiği en ünlü Türk şairidir. Ada'nın en eski ailelerinden olan Menteşîzade'lere mensuptur. Sultan II. Mahmud'un Lefkoşa'ya yap tırdığı kütüphane dolayısıyla yazdığı medhiye şairlikteki gücünün ortaya çıkmasına neden ol muştur .Bu yüzden İstanbul'a çağrılmış ve Asakir-i Mansûre'nin geçit resminde doğaçtan söylediği bir şiir üzerine de Şairler Sultanı (Sultânü'ş-Şu'arâ) un vanım almıştır.
Yeniçeri ocağının ortadan kaldırılmasından sonra Hilmi Efendi gibi yenilik yanlısı elemanlara Sultan II. Mahmud'un çok ihtiyacı vardı. Şairimize İs-tanbul'da kalması teklif edilmiş, ancak o Kıbrıs'a dön-meği yeğ tutup doğum günü dolayısıyla padişaha
yazdığı mevlid şiirini bırakarak kimseye haber ver-meden sessiz sedasız başkentten ayrılmıştır. Padişah durumu öğrenince Kıbrıs müftüsünü görevden alıp yerine Hilmi Efendi'yi atamıştır.
Hilmi Efendi eskilerin tabirince "velûd" bir şa-irdi. Ancak divan tertibetmiş değildir. Bu yüzden şiirlerinden çoğu yitip gitmiş, günümüze ancak 65 kadarı kalmıştır. Bunlardan bir bölümü ise bir ki-tapta toplanmış bulunuyor. (Bkz.: Harid Fedai, Kıb-rıs Müftüsü Hilmi Efendi, Şiirler.)
Hilmi Efendi özellikle kasideleri ve Nabi yo-lunda yazdığı hikmetli beyitleriyle tanınmaktadır. Aralarında divan edebiyatı genelinde örnek gös-terilecek düzeyde olanları da vardır.
Şİ'İR'LER
(Kıbrıs Müftüsü Hilmi Efendi, Şiirleri
Alub dest-i hayâle rişte-i zer-târ-ı güftân
Keşîde eyleyem silk-i beyâne dürr-i muhtarı
Nev-â nev sebt edüb ser-levha-i ekvâne hoş mazmun Lisâne almamak şartıyle amma köhne âsârı.
Gülistân-î cihan hep taze tarh-ı dil-güşâ olmuş Usûlü hep değişmiş, andelibân-ı nevâ-kân
Libâs-ı dehri tecdîd eylemek îcâb edüb şimdi Yeniden câmeler bicdi gelüb hayyât-ı settân
İdüb meşşate-i tedbîr ile zîbinde ser-tâ-ser Zelihây-ı zamanın buldu ziynet zülf-i zer-tân
Haöb-i andelîb evsaf şâhî okumak ister Sabâ emmâre kılsun minber-i vâlâ-yı gülzân
Şeh-i vâlâ-güher Sultân-ı Mahmud Hân-ı Daradır Ki çeşm-i 'âleme kühl-i ciladır gird-i reh-vân
Şehen-şâh-ı mücâhid Hân-ı Mahmûd-ı gazâ-pîşe Müceddid, müctehid, revnak-fezâ-yı taht-ı hünkârı
'Arab saçı gibi pîçiş-pezîr olmuş idi 'âlem Bi-hamdi'llah nizâma koydu 'asrın şâh-ı dindarı
Hüdâvend-i zamane, kahrımân-ı 'arsa-yı heyca Muzaffer pâdişah-ı şehsuvâr-ı rezm-i gerrârı
Mücessem pertev-i şems-i semâ-yı saltanatdır kim Cihanı zulmet-i gamdan rehâ-yâb etdi envân
Medâr-ı dîn ü devlet, bâ'is-i âsâyiş-i ümmet Müsellem vâris-i milk-i hilâfet ni'met-i Bârî
Sinân-ı can-sitânı serv-i bostân-ı celâdetdir
-Kemân-ı bî-amâmndan olur Rüstem de firârî
Ser-â-ser kişver-i Mağrib ana bir fes behâ olmaz Değer Maşrik zemini sorgucunun dürr-i şehvârı
Sehâ vü cûd u ihsan ü 'itasın edemem tahrîr Sığar mı lüle-i teng-i k alem bir bahr-ı zehhân
Tamâm 'ömründe i'tâ etmemişdir Hâtem-i meşhur Anın bir günde ihsan itdiği enva'-ı dînân
Eder bir demde bir merd-i fakîri mîr-i 'âlem-gîr Olunca cûy-i bâr-ı lutfu dehre nil-veş carî
Olur Efrâsiyâb efrâsına Mîrâhur-ı Evvel
Ferîdûn olsa Mîrâhûr-ı Sânı fahr olur kân
Teşerrüf eyleseydi nûr-ı îmân ile Cengiz Han Kasab-başı ederdi erduya ol şahs-ı hunharı
Eğer leng olmasa Tîmûre bir tîmâr edüb tevcîh , İderdi dergehinde bir sipâhî ol tebeh-kân
Ider Dahhaki bir hande ile bend hâk-i pâyinde Olur Dârâ müdârâ ederek erduda dümdân
Eğer bir çîn-i ebru gösterirse hışmile nâgâh Erir Çîn-i Hatâ hakaanınm cism-i hatâ-kân
Mizâc-ı âteşi lutf-i nigâhı âbe kalb eyler Velî hışmıyle âb âteş olub eyler şerer-bân
Zamanında füsun u mikr ü hiyle oldu hep nâ-bud Fakat tek durmayub hûbân-ı 'asnn çeşm-i sehhân
Sitanbul ravza-i behcet-nümâdır 'ahd-ı 'adlinde Olub ğars-ı yemiş-i şevketi hep taze eşcân
Bahâristân-ı 'âlem ol kadar revnak-fezâ olmuş Anın devrinde kim, müşg-i Hutendir cümle azhân
Demişdi vâlid-i mağfurunu medh eyleyüb Vehbî Mukaddemler bu beyt-i dil-güşâyı taze güftân
Husûsan cümleden mümtaz kılmış feyz-i Rabbani Cenâb-ı Hazret-i Abdü'l-hamîd Hân-ı cihandan
Velî ben de desem bu zât-ı pâki eyleyüb tavsîf Budur hâlâ cihanın kim medâr-ı fahr ü muhtarı
XXXVII
Lefkoşa'de Kâ'in Kütübhâne İçin Merhum Müfti Hilmi Efendi'nin Tarihidir
(KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları: 9, Lefkoşa,1987,s.U7)
Kitâb-ı kâ'inâta sebt olub evsâf-ı şâhâne Okunsun haşre dek âyât-ı hayrât-ı mülûkâne
Şehen-şâh-ı meğâzî-pîşe Mahmud Hân-ı Sânî kim Senâsi vâcib olmuş evvel-âhir ehl-i îmâne
Müsellem vasf-ı zâtı oldu seyf-i min süyûfi'llah N'ola meslûl olursa ta-be-mahşer ehl-i tuğyâne
Ricâl-i devletinden 'addolub sın'f-i ricâlu'llah Gelüb bi'at ederler cümlesi ol kutb-ı devrâne
İmâm-ı a'zamıdır müslimînin zât-ı pür-cûdu Vücûdı verdi revnak mezheb-i muhtâr-ı nu'mâne
Müceddiddir vücûd-ı es'edi bî-şübhe bî-mâni1 Bakub Üss-i Zaferde vâkıf ol te'sîs-i bürhâne
Yed-i Beyzâ ile tenvîr eder da'vâ-yı tecdîdi Nice fir'avnı gark eyler nihayet bahr-ı hüsrâne
O mahmûdü'ş-şemâ'il mazhar-ı sırr-ı Muhammeddir Düşer elbet Ebû Cehl-i Mu'annid çâh-ı hızlâne
Vücûd-ı eşrefi esdâf-ı dehrin dürr-i muhtân Kef-i gevher-feşânı haclet-âver ebr-i nîsâne
Eğer müşkil ise ma'nâ-yı nassı "Vahribû minhüm" Anı tef sîr eder 'alâka-ı şimşîri devrâne
Olub vasfında huddâm-ı ma'ânî tıfl-ı ebced-hân Tufeylî pâyesiyle ben de saldım hân-ı ihsâne
Ben ol mûr-ı hakîrem, fehm edüb 'aczim kelâmımdan Tebessüm 'arız olmak muhtemeldir ol Süleymâne
Süleymân-ı zaman kim Âsaf ibn-i Berhıyâ gelse Öpüb mihr-i hümâyûnun düşer telsîm-i dâmâne
Tevârî eyleyüb Lefkoşede bir kuşede Hilmî Du'â-yı devletin evrâd edindim müstemendâne
Sıhâh-ı Cevherîden eyledim târihini tahrir: Fünûn-ı 'ilm ile sa'd oldu bû vâlâ Kütübhâne
Kıbrıs Müftü'sü Hilmi Efendi Lefkoşa 1782 Lefkoşa 1847 Osmanlı Dönemi
Kıbrıs'ın yetiştirdiği en ünlü Türk şairidir. Ada'nın en eski ailelerinden olan Menteşîzade'lere mensuptur. Sultan II. Mahmud'un Lefkoşa'ya yap tırdığı kütüphane dolayısıyla yazdığı medhiye şairlikteki gücünün ortaya çıkmasına neden ol muştur .Bu yüzden İstanbul'a çağrılmış ve Asakir-i Mansûre'nin geçit resminde doğaçtan söylediği bir şiir üzerine de Şairler Sultanı (Sultânü'ş-Şu'arâ) un vanım almıştır.
Yeniçeri ocağının ortadan kaldırılmasından sonra Hilmi Efendi gibi yenilik yanlısı elemanlara Sultan II. Mahmud'un çok ihtiyacı vardı. Şairimize İs-tanbul'da kalması teklif edilmiş, ancak o Kıbrıs'a dön-meği yeğ tutup doğum günü dolayısıyla padişaha
yazdığı mevlid şiirini bırakarak kimseye haber ver-meden sessiz sedasız başkentten ayrılmıştır. Padişah durumu öğrenince Kıbrıs müftüsünü görevden alıp yerine Hilmi Efendi'yi atamıştır.
Hilmi Efendi eskilerin tabirince "velûd" bir şa-irdi. Ancak divan tertibetmiş değildir. Bu yüzden şiirlerinden çoğu yitip gitmiş, günümüze ancak 65 kadarı kalmıştır. Bunlardan bir bölümü ise bir ki-tapta toplanmış bulunuyor. (Bkz.: Harid Fedai, Kıb-rıs Müftüsü Hilmi Efendi, Şiirler.)
Hilmi Efendi özellikle kasideleri ve Nabi yo-lunda yazdığı hikmetli beyitleriyle tanınmaktadır. Aralarında divan edebiyatı genelinde örnek gös-terilecek düzeyde olanları da vardır.
Şİ'İR'LER
(Kıbrıs Müftüsü Hilmi Efendi, Şiirleri
Alub dest-i hayâle rişte-i zer-târ-ı güftân
Keşîde eyleyem silk-i beyâne dürr-i muhtarı
Nev-â nev sebt edüb ser-levha-i ekvâne hoş mazmun Lisâne almamak şartıyle amma köhne âsârı.
Gülistân-î cihan hep taze tarh-ı dil-güşâ olmuş Usûlü hep değişmiş, andelibân-ı nevâ-kân
Libâs-ı dehri tecdîd eylemek îcâb edüb şimdi Yeniden câmeler bicdi gelüb hayyât-ı settân
İdüb meşşate-i tedbîr ile zîbinde ser-tâ-ser Zelihây-ı zamanın buldu ziynet zülf-i zer-tân
Haöb-i andelîb evsaf şâhî okumak ister Sabâ emmâre kılsun minber-i vâlâ-yı gülzân
Şeh-i vâlâ-güher Sultân-ı Mahmud Hân-ı Daradır Ki çeşm-i 'âleme kühl-i ciladır gird-i reh-vân
Şehen-şâh-ı mücâhid Hân-ı Mahmûd-ı gazâ-pîşe Müceddid, müctehid, revnak-fezâ-yı taht-ı hünkârı
'Arab saçı gibi pîçiş-pezîr olmuş idi 'âlem Bi-hamdi'llah nizâma koydu 'asrın şâh-ı dindarı
Hüdâvend-i zamane, kahrımân-ı 'arsa-yı heyca Muzaffer pâdişah-ı şehsuvâr-ı rezm-i gerrârı
Mücessem pertev-i şems-i semâ-yı saltanatdır kim Cihanı zulmet-i gamdan rehâ-yâb etdi envân
Medâr-ı dîn ü devlet, bâ'is-i âsâyiş-i ümmet Müsellem vâris-i milk-i hilâfet ni'met-i Bârî
Sinân-ı can-sitânı serv-i bostân-ı celâdetdir
-Kemân-ı bî-amâmndan olur Rüstem de firârî
Ser-â-ser kişver-i Mağrib ana bir fes behâ olmaz Değer Maşrik zemini sorgucunun dürr-i şehvârı
Sehâ vü cûd u ihsan ü 'itasın edemem tahrîr Sığar mı lüle-i teng-i k alem bir bahr-ı zehhân
Tamâm 'ömründe i'tâ etmemişdir Hâtem-i meşhur Anın bir günde ihsan itdiği enva'-ı dînân
Eder bir demde bir merd-i fakîri mîr-i 'âlem-gîr Olunca cûy-i bâr-ı lutfu dehre nil-veş carî
Olur Efrâsiyâb efrâsına Mîrâhur-ı Evvel
Ferîdûn olsa Mîrâhûr-ı Sânı fahr olur kân
Teşerrüf eyleseydi nûr-ı îmân ile Cengiz Han Kasab-başı ederdi erduya ol şahs-ı hunharı
Eğer leng olmasa Tîmûre bir tîmâr edüb tevcîh , İderdi dergehinde bir sipâhî ol tebeh-kân
Ider Dahhaki bir hande ile bend hâk-i pâyinde Olur Dârâ müdârâ ederek erduda dümdân
Eğer bir çîn-i ebru gösterirse hışmile nâgâh Erir Çîn-i Hatâ hakaanınm cism-i hatâ-kân
Mizâc-ı âteşi lutf-i nigâhı âbe kalb eyler Velî hışmıyle âb âteş olub eyler şerer-bân
Zamanında füsun u mikr ü hiyle oldu hep nâ-bud Fakat tek durmayub hûbân-ı 'asnn çeşm-i sehhân
Sitanbul ravza-i behcet-nümâdır 'ahd-ı 'adlinde Olub ğars-ı yemiş-i şevketi hep taze eşcân
Bahâristân-ı 'âlem ol kadar revnak-fezâ olmuş Anın devrinde kim, müşg-i Hutendir cümle azhân
Demişdi vâlid-i mağfurunu medh eyleyüb Vehbî Mukaddemler bu beyt-i dil-güşâyı taze güftân
Husûsan cümleden mümtaz kılmış feyz-i Rabbani Cenâb-ı Hazret-i Abdü'l-hamîd Hân-ı cihandan
Velî ben de desem bu zât-ı pâki eyleyüb tavsîf Budur hâlâ cihanın kim medâr-ı fahr ü muhtarı
XXXVII
Lefkoşa'de Kâ'in Kütübhâne İçin Merhum Müfti Hilmi Efendi'nin Tarihidir
(KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları: 9, Lefkoşa,1987,s.U7)
Kitâb-ı kâ'inâta sebt olub evsâf-ı şâhâne Okunsun haşre dek âyât-ı hayrât-ı mülûkâne
Şehen-şâh-ı meğâzî-pîşe Mahmud Hân-ı Sânî kim Senâsi vâcib olmuş evvel-âhir ehl-i îmâne
Müsellem vasf-ı zâtı oldu seyf-i min süyûfi'llah N'ola meslûl olursa ta-be-mahşer ehl-i tuğyâne
Ricâl-i devletinden 'addolub sın'f-i ricâlu'llah Gelüb bi'at ederler cümlesi ol kutb-ı devrâne
İmâm-ı a'zamıdır müslimînin zât-ı pür-cûdu Vücûdı verdi revnak mezheb-i muhtâr-ı nu'mâne
Müceddiddir vücûd-ı es'edi bî-şübhe bî-mâni1 Bakub Üss-i Zaferde vâkıf ol te'sîs-i bürhâne
Yed-i Beyzâ ile tenvîr eder da'vâ-yı tecdîdi Nice fir'avnı gark eyler nihayet bahr-ı hüsrâne
O mahmûdü'ş-şemâ'il mazhar-ı sırr-ı Muhammeddir Düşer elbet Ebû Cehl-i Mu'annid çâh-ı hızlâne
Vücûd-ı eşrefi esdâf-ı dehrin dürr-i muhtân Kef-i gevher-feşânı haclet-âver ebr-i nîsâne
Eğer müşkil ise ma'nâ-yı nassı "Vahribû minhüm" Anı tef sîr eder 'alâka-ı şimşîri devrâne
Olub vasfında huddâm-ı ma'ânî tıfl-ı ebced-hân Tufeylî pâyesiyle ben de saldım hân-ı ihsâne
Ben ol mûr-ı hakîrem, fehm edüb 'aczim kelâmımdan Tebessüm 'arız olmak muhtemeldir ol Süleymâne
Süleymân-ı zaman kim Âsaf ibn-i Berhıyâ gelse Öpüb mihr-i hümâyûnun düşer telsîm-i dâmâne
Tevârî eyleyüb Lefkoşede bir kuşede Hilmî Du'â-yı devletin evrâd edindim müstemendâne
Sıhâh-ı Cevherîden eyledim târihini tahrir: Fünûn-ı 'ilm ile sa'd oldu bû vâlâ Kütübhâne