Sen benim kim olduğumu biliyor musun! ergun babahan 05 07 2011 Star Gazetesi
Sen benim kim olduğumu biliyor musun!
Bir Fenerbahçeli olarak kendisine oy verdiğim Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım’ın gözaltına alınmasından büyük üzüntü duyduğumu belirtmem lazım.
Hele gözaltına alınma nedeninin şike iddiası olması, bu üzüntümü daha da artırıyor.
Aziz Bey’in bir an önce aklanması ve serbest kalmasını diliyorum. Ama bugün Türkiye’nin kurallar devleti olması gerçeği üzerinde durmak istiyorum.
AK Parti’den önce Türkiye’de her mesleğin kendine has dokunulmazlıkları vardı.
Mesela biz gazeteciler içkili araba kullanabilir, kuralları rahatlıkla çiğneyebilirdik. Çünkü trafik kontrolünde durdurulmayacağımızı, yanlışlıkla durdurulsak da ceza yemeyeceğimizi bilirdik.
Eskiden Türkiye’de en yaygın cümle ‘’Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’’ idi.
Son 10 yıldır bu cümleyi daha az duyar hale geldik veya hiç duymuyoruz.
Çünkü Türkiye kör-topal bir biçimde kurallarla yönetilir hale geliyor, eski dönemin dokunulmazlıkları birer birer ortadan kalkıyor. Bu dönemin başlangıcı Ergenekon Davası oldu açıkçası.
Ergenekon dokunulmazlıkların sona erdiğinin ilanıydı aslında. Emekli generaller, rektörler bir anda yargılanır hale geldi.
Arkasından muvazzaf generallerin sanık olup tutuklandığı Balyoz Davası’na tanık olduk.
Ve şimdi olmaz denilen oldu ve Fenerbahçe’nin tarihte görülen en güçlü başkanı Aziz Yıldırım şike iddialarıyla gözaltına alındı.
Ona sadece başkan demek yanlış olur, o Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanıydı. Bu cumhuriyetin yurttaşları arasında generaller, siyasetçiler, yargıçlar, polisler olduğu için müthiş bir dokunulmazlık zırhı altında korunurdu Fenerbahçe başkanı ve yöneticileri.
Bu elbette Aziz Yıldırım veya gözaltındaki sanıkların suçlu olduğu anlamına gelmiyor ama eski dönemin geri gelmemek üzere kapandığı anlamına geliyor. Eskiden şike iddiaları bırakın soruşturulmayı, duymazdan gelinirdi. Oysa şike Türkiye’de en yaygın suçlardan biriydi ama futbol dünyası bunu ilişkiler ağı sayesinde örtbas edebilirdi.
Artık mesleğiniz, oturduğunuz koltuğun size dokunulmaz kılmadığı anlamına geliyor.
Bu ülkede yıllar boyu en çok bu adaletsizlik duygusu rahatsızlık yarattı.
Doğu toplumlarında adalet talebinin yüksekliği, adaletin toplumsal konuma ve ilişkiler ağına dayalı dağıtılmasından kaynaklanır. Türkiye hukuk devleti adı altında böylesi bir adalet uygulamasıyla yaşayageldi.
Çok övündüğümüz Cumhuriyet adalet önünde eşit yurttaşlar yaratamadı maalesef.
Devlet görevlilerinin işkence yapmasının, yargısız infaz yapmasının suç olarak yargılanamadığı bir ülkede adaletin var olması düşünülemezdi.
Türkiye, Avrupa Birliği süreciyle birlikte devlet adına suç işleme serbestliğini ortadan kaldırdı, tam olmasa da geçmişiyle hesaplaşmaya başladı.
Vesayet sisteminden kurtulan yargı, hukukun gereğini yerine getirmeye, yakaladığı zanlılardan hesap sorulacağını bilen polis suçun peşine düşmeye başladı.
Türkiye artık kuralların kağıt üzerinde kaldığı, ayrıcalıklı yurttaşlarına dokunulmazlık verildiği bir ülke olmaktan çıktı.
Henüz tam istenilen noktada değiliz, yargı sistemimizde aksaklıklar var.
Kazara hakkınızda tutuklama kararı verilerse, tahliye olmakta zorluk çektiğiniz bir ülkeyiz çünkü geçmişin hastalıklarından kolay kurtulunmuyor.
Ancak bunca aksaklığın arasında daha adil bir ülkenin doğmakta olduğu görülüyor.
AK Parti’nin seçim başarılarının sırrı da burada yatıyor aslında. O sadece bir siyasi parti değil, aynı zamanda yeni Türkiye’nin ebesi.
Ergenekon ve Balyoz davalarını bir kesim sürekli Gülen Hareketi’ne yükleyenler var biliyorsunuz.
OSY’de atılan şifre iddiaları da aslında hareketi hedef alıyordu.
Özel yetkili savcılar şimdi de Fenerbahçe ve başkanını hedef aldığına göre biz de bir komplo teorisi üretebiliriz: Bu operasyonun arkasında Fenerbahçe’ye sızamayan cemaat vardır.
Ergenekon’da böyle olduğuna inandığınıza göre Fenerbahçe’de hayli hayli inanırsınız herhalde...
Espriler elbette son operasyon üzerine ve elbette dava bitene kadar söyleyecek sözümüz yok.
Maç izlerken kendinden geçen bir taraftar olarak Fenerbahçe’nin böyle bir yöntemle şampiyon olduğuna inanmıyorum. Türkiye’de hiçbir takımın bu yola başvurmamış olmasını diliyorum.
Sonuç ne olursa olsun kulüp bizim kulübümüz.
Sen benim kim olduğumu biliyor musun!
Bir Fenerbahçeli olarak kendisine oy verdiğim Kulüp Başkanı Aziz Yıldırım’ın gözaltına alınmasından büyük üzüntü duyduğumu belirtmem lazım.
Hele gözaltına alınma nedeninin şike iddiası olması, bu üzüntümü daha da artırıyor.
Aziz Bey’in bir an önce aklanması ve serbest kalmasını diliyorum. Ama bugün Türkiye’nin kurallar devleti olması gerçeği üzerinde durmak istiyorum.
AK Parti’den önce Türkiye’de her mesleğin kendine has dokunulmazlıkları vardı.
Mesela biz gazeteciler içkili araba kullanabilir, kuralları rahatlıkla çiğneyebilirdik. Çünkü trafik kontrolünde durdurulmayacağımızı, yanlışlıkla durdurulsak da ceza yemeyeceğimizi bilirdik.
Eskiden Türkiye’de en yaygın cümle ‘’Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’’ idi.
Son 10 yıldır bu cümleyi daha az duyar hale geldik veya hiç duymuyoruz.
Çünkü Türkiye kör-topal bir biçimde kurallarla yönetilir hale geliyor, eski dönemin dokunulmazlıkları birer birer ortadan kalkıyor. Bu dönemin başlangıcı Ergenekon Davası oldu açıkçası.
Ergenekon dokunulmazlıkların sona erdiğinin ilanıydı aslında. Emekli generaller, rektörler bir anda yargılanır hale geldi.
Arkasından muvazzaf generallerin sanık olup tutuklandığı Balyoz Davası’na tanık olduk.
Ve şimdi olmaz denilen oldu ve Fenerbahçe’nin tarihte görülen en güçlü başkanı Aziz Yıldırım şike iddialarıyla gözaltına alındı.
Ona sadece başkan demek yanlış olur, o Fenerbahçe Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanıydı. Bu cumhuriyetin yurttaşları arasında generaller, siyasetçiler, yargıçlar, polisler olduğu için müthiş bir dokunulmazlık zırhı altında korunurdu Fenerbahçe başkanı ve yöneticileri.
Bu elbette Aziz Yıldırım veya gözaltındaki sanıkların suçlu olduğu anlamına gelmiyor ama eski dönemin geri gelmemek üzere kapandığı anlamına geliyor. Eskiden şike iddiaları bırakın soruşturulmayı, duymazdan gelinirdi. Oysa şike Türkiye’de en yaygın suçlardan biriydi ama futbol dünyası bunu ilişkiler ağı sayesinde örtbas edebilirdi.
Artık mesleğiniz, oturduğunuz koltuğun size dokunulmaz kılmadığı anlamına geliyor.
Bu ülkede yıllar boyu en çok bu adaletsizlik duygusu rahatsızlık yarattı.
Doğu toplumlarında adalet talebinin yüksekliği, adaletin toplumsal konuma ve ilişkiler ağına dayalı dağıtılmasından kaynaklanır. Türkiye hukuk devleti adı altında böylesi bir adalet uygulamasıyla yaşayageldi.
Çok övündüğümüz Cumhuriyet adalet önünde eşit yurttaşlar yaratamadı maalesef.
Devlet görevlilerinin işkence yapmasının, yargısız infaz yapmasının suç olarak yargılanamadığı bir ülkede adaletin var olması düşünülemezdi.
Türkiye, Avrupa Birliği süreciyle birlikte devlet adına suç işleme serbestliğini ortadan kaldırdı, tam olmasa da geçmişiyle hesaplaşmaya başladı.
Vesayet sisteminden kurtulan yargı, hukukun gereğini yerine getirmeye, yakaladığı zanlılardan hesap sorulacağını bilen polis suçun peşine düşmeye başladı.
Türkiye artık kuralların kağıt üzerinde kaldığı, ayrıcalıklı yurttaşlarına dokunulmazlık verildiği bir ülke olmaktan çıktı.
Henüz tam istenilen noktada değiliz, yargı sistemimizde aksaklıklar var.
Kazara hakkınızda tutuklama kararı verilerse, tahliye olmakta zorluk çektiğiniz bir ülkeyiz çünkü geçmişin hastalıklarından kolay kurtulunmuyor.
Ancak bunca aksaklığın arasında daha adil bir ülkenin doğmakta olduğu görülüyor.
AK Parti’nin seçim başarılarının sırrı da burada yatıyor aslında. O sadece bir siyasi parti değil, aynı zamanda yeni Türkiye’nin ebesi.
Ergenekon ve Balyoz davalarını bir kesim sürekli Gülen Hareketi’ne yükleyenler var biliyorsunuz.
OSY’de atılan şifre iddiaları da aslında hareketi hedef alıyordu.
Özel yetkili savcılar şimdi de Fenerbahçe ve başkanını hedef aldığına göre biz de bir komplo teorisi üretebiliriz: Bu operasyonun arkasında Fenerbahçe’ye sızamayan cemaat vardır.
Ergenekon’da böyle olduğuna inandığınıza göre Fenerbahçe’de hayli hayli inanırsınız herhalde...
Espriler elbette son operasyon üzerine ve elbette dava bitene kadar söyleyecek sözümüz yok.
Maç izlerken kendinden geçen bir taraftar olarak Fenerbahçe’nin böyle bir yöntemle şampiyon olduğuna inanmıyorum. Türkiye’de hiçbir takımın bu yola başvurmamış olmasını diliyorum.
Sonuç ne olursa olsun kulüp bizim kulübümüz.