Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket

9 Ekim 2011 Pazar

New York’ta Filistin saati Filistin trajedinin altmışıncı yılını anarken İsrail kuruluşunun altmışıncı yılını kutladı


New York’ta Filistin saati











Filistin trajedinin altmışıncı yılını anarken İsrail kuruluşunun altmışıncı yılını kutladı.

Gelinen noktada Amerika ve İsrail'in dışında görüşmelerin sürdürülebilir olduğunu söylenen her hangi bir ülke kalmadı



 Brüksel

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı gelecek hafta New York'ta  başlıyor. Ancak bu yıl ki Genel Kurul'a Filistin'in damagasını vurması bekleniyor.

Filistin Yönetimi 21 Eylül günü BM'nin 194. ülkesi olmak için başvuruda bulunacak.

Başvurunun Genel Kurul veya Güvenlik Konseyi'ne yapılması bekleniyor.

Amerika, Güvenlik Konseyi'ne gelmesi durumunda red edeceğini açıkladı. İngiltere'nin Amerika'dan yana olması beklenirken Fransa ve Almanya'nın sunulacak metne göre hareket etmeleri bekleniyor.

Avrupa Birliği'nin ortak hareket etmesi zor görünüyor.

Türkiye süreci yakından takip ediyor ve destekliyor.

 İsrail Washington'da ki lobileri aracılığıyla baskısını artırıyor.

Verilen mücadelenin bir yanında  uluslararası hukuku savunanlar diğer yanında  yok sayanlar yer alıyor.


Önce son on yılın görüşme tarihçesine bakalım.

Camp David görüşmelerinin sonuçsuz kalmasının ardından görüşmeler ancak Ocak 2001 Mısır'da tarafların bir araya gelmesiyle yeniden başladı.

27 Mart 2002'de Beyrut Arap Birliği Zirvesi'nde Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah Filistin-İsrail sorununun çözümüne yönelik hazırladığı "Ortadoğu Barış Planını" sundu.

Barış planı İsrail'in tanınması karşılığında  İsrail'in 1967 sınırlarına dönmesi, Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olmasını ve mültecilerin geri dönüşünü kabul etmesi isteniyordu.

Ancak öneri karşılık bulmadı. 2003'te Cenevre'de başlatılan genel çözüm görüşmeleri de defalarca kesintiye uğradıktan sonra G. W. Bush'un başkanlığında Annapolis'te taraflar bir araya geldi ;

 ancak bu zirveden de somut bir çözüm çıkmadı.

Dönemin Dışişleri Bakanı Livni'nin

"bir hukukçuyum, ancak hukuka, özellikle uluslararası hukuka karşıyım"

 sözleri hatırlandığında görüşmelerin altmosferi hakkında bir tahminde bulunmak zor olmasa gerek. Son olarak 3 Eylül 2010'da Obama'nın başkanlığında taraflar bir araya geldi. İsrail'in Doğu Kudüs'te ki inşa faaliyetlerini dondurmama kararlılığı Filistin Yönetimi'ni çileden çıkardı ve "görüşmeler" başlamadan sonlandı.


Ocak 2011'de  El-Cezire televizyon kanalının internet sitesinde –Filistin Yönetimi'nin içinden ele geçirdiği-  1600 sayfalık "Palestine Papers" belgelerini yayımladı. Belgeler görüşmelerin dakika dakika nasıl
"ilerlediğini/geliştiğini"

 göstermesi açısından önemli idi.

Okunduğunda görüşmeler hakkında çarpıcı detaylara ulaşmak mümkün.

El-Cezire'nin yayımladığı "Palestine Papers" belgelerinden de anlaşıldığı gibi hem Bush hem de Obama döneminde Amerikan yönetimi, görüşmelerde, taraflara eşit mesafede duramamıştır.

Condoleezza Rice ve Hillary Clinton'un, Erekat'ı azarlaması ve çocuk muamelesi yapması belgelerde yer alan en çarpıcı bölümler. İsrail ve Amerika barış görüşmelerinde "gerçekçi" olmaya davet ettiği Filistin delegasyonuna gerçek dışı öneriler sunarak çözümden yana olmadıklarını uluslararası topluma göstermişlerdir.


Son on yılda Filistin-İsrail görüşmelerinde gelinen noktaya bakıldığında doksanların gerisine düşüldüğünü ve son on yılda Filistin'in tamamen kuşatıldığını söyleyebiliriz. Diplomasinin bilinçli olarak işletilmediği , uluslararası hukukun her defasında yok sayılıdığı bir dönemden geçtik. Sonuçsuz kalan görüşmelerin gölgesinde  Filistin trajedinin altmışıncı yılını anarken İsrail kuruluşunun altmışıncı yılını kutladı. Gelinen noktada Amerika ve İsrail'in dışında görüşmelerin sürdürülebilir olduğunu söylenen her hangi bir ülke kalmadı.


Obama'nın öncülüğünde başlatılan görüşmelerin başlamadan bitmesi ve İsrail'in geri adım atmaması Filistin Yönetimi'ni harekete geçirdi ve B planı yürürlülüğe konuldu. Şimdi gözler Birleşmiş Milletler'de. Filistin Yönetimi'nin önünde iki seçenek bulunuyor ya önerisini Güvenlik Konseyi'ne sunacak ya da Genel Kurul'a. Amerika'nın veto tehdidi sebebiyle Güvenlik Konseyi'ne başvurunun yapılması zor görünüyor.


Beyaz Saray iki ateşin arasında Filistin-İsrail sorununda da "diplomaside 11. saatin"  mümkün olduğuna inanmak istiyor. Hafta içinde Obama'nın Ortadoğu özeltemsilcileri Dennis Ross ve David Hale İsrail'i ikna etmek için İsrail'de temaslarda bulundular. Amerika, İsrail'in Filistin'e iyi niyetini gösteren güçlü bir sinyal göndermesini istiyor ve tarafların "görüşme masasına" dönmeleriyle BM sürecini  sonlandırmayı planlanıyor.

Obama bir yanda Arap Baharı'na verdiği destekle Amerika'nın bölgede elde ettiği "prestiji" Filistin'in tanınmasına karşı çıkarak kaybetmekten korkuyor. Suudi Arabistan Prensi Faysal El-Turki, Salı günü New York Times'ta yayımlanan yazısında Beyaz Saray'ı uyardı.  Filistin'in BM başvurusunun engellenmesi durumunda Amerika'nın bölgede önemli bir müttefiğini kaybedeceğini bildiriyordu. Tükiye'nin tutumu biliniyor. Diğer yanda Obama yaklaşan başkanlık seçimlerinde güçlü lobilerin ve Amerikalı yahudilerin desteğini kaybetmekten korkuyor. Salı günü demokratların kalesi New York'un dokuzuncu bölgesinde yapılan seçimlerde cumhuriyetçi adayın kazanması, New Yorklu yahudilerin,  Obama'ya gönderdikleri güçlü bir mesaj olarak okundu.  

   
Güvenlik Konseyi'ne başvurulmadığı takdirde Filistin Yönetimi'nin teklifi Genel Kurul'a yapması bekleniyor.

Filistin şuan BM'de "gözlemci yönetim" statüsünde. Teklif kabul edilirse "gözlemci devlet" statüsü kazanacaktır.

Teklifin Genel Kurul'a gelmesi durumunda üye 193 devletin önemli bir çoğunluğunun desteğini alması bekleniyor.

Genel Kurul'un yeşil ışık yakmasıyla artık hukuki olarak Filistin Yönetimi sıfatı tarihe karışacak ve
"Filistin Devleti"
 doğmuş olacak.

 Bu yeni durum bu güne kadar BM'de gözlemci statüsüyle çalışmalara katılan Filistin Yönetimi'nin devlet olarak Birleşmiş Milletler'in bütün organlarında

(Dünya Sağlık Örgütü, Unesco...)

aktif olarak çalışmalara katılmasını sağlayacaktır.


Genel Kurul'da Filistin Devleti'ni tanıyan devletlerin Filistin'de elçilik açmaları, büyükelçi atamaları ve karşılıklı antlaşmalar yapmaları mümkün olacak. Bununla birlikte Filistin devlet olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuruda bulunabilecek. 2002'de kurulan mahkeme savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar , soykırım ve saldırı suçlarına bakıyor. İsrail'i en fazla tedirgin eden Filistin'in doğrudan  UCM'ye başvurma hakkını elde edecek olması.

 Genel Kurul'un Filistin devletini 1967 sınırları içinde tanıması aynı zamanda Batı Şeriha ve diğer bölgelere yerleşmiş olan 500 bin yerleşimcinin işgalci statüsünü bir kere daha teyid edecektir.


İsrail yaptığı açıklamalarda Filistin devletinin tanınmasını Oslo barış süreci ve görüşmlerinin sonu anlamına geleceğini ve Oslo sürecinde varılan temel mutabakat noktalarının sıfırlanacağını ifade ediyor. Bu güne kadar sürdürülen görüşmelerin sonuç vermemesi üstte ifade ettiğimiz gibi İsrail ve Amerika'nın akıl dışı önerileri sebebiyle olmuştur. İsrail'in Oslo ısrarı görüşmleri şahsi politkalarına paravan olarak kullanmasından kaynaklanıyor.


Amerika ve İsrail'in takındıkları tavır bugüne kadar uluslarası hukukun uygulanmasına gösterdikleri  özensiz yaklaşımla doğru orantılı. Pratikte Filistin'de ki fiili durumu değiştirmeyecek olsa da ilk defa her iki ülkenin dışında konu uluslarası hukuka dayandırılarak tartışılacak ve uluslararası toplumu oluşturan diğer devletlerce değerlendirilecek.

 Filistin'de yaşayan insanlık dışı uygulamaların UCM'e taşınabilecek olması İsrail'in bugüne kadar sürdürdüğü deve kuşu politikasını sonlandırmaya zorlayacaktır. Filistin Yönetimi'nin 21 Eylül günü Birleşmiş Milletler'e yapacağı başvuru devletler arasında ki ilişkileri tanzim eden uluslararası hukukun istenildiği takdirde güç dengelerine göre yok sayılamıyacağını göstermesi açısından tarihi bir dönemeç olacaktır.
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.