Çözüm sürecinde kimsenin tutumuna bağlı kalmayız
17 Ekim 2014 ANKARA
Başbakan Davutoğlu, "Çözüm süreci bizim kimseden izin almadan kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Çözüm süreci bizim kimseden izin almadan
kendi irademizle başlattığımız bir süreçtir. Kimsenin de tutumuna
bakmadan kendi irademizle yürüteceğimiz bir süreçtir. Nasıl başlatırken
kimseden izin almadık, durdurma olayı veya yürütme konusunda da kimsenin
tutumuna bunu bağlı kılmayız" dedi.
Davutoğlu, Diyanet İşleri
Başkanlığı Bilgilendirme Toplantısı sonrasında açıklamalarda bulundu,
gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bütün dini liderlere ayrım
gözetmeksizin saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu,
dış ziyaretlerinde kendisinin de bütün liderleri dini makamlarında
ziyaret ettiğini anımsattı.
Davutoğlu, "Nihai noktada, bir
mensubu bile olsa ülkemizde yaşayan her dini lider o mensubu ile ilgili
bir görev yürütüyor. O saygıyı göstereceğiz. Diyanet İşleri
Başkanlığımız bu anlamda saygının en kapsamlısını hem hak ediyor hem bu
toplumun da beklentisidir" diye konuştu.
"Bir yabancı
televizyon kanalına verdiğiniz mülakatta nerelerde güvenli bölgelerin
oluşturulmasını istediğinize yönelik açıklamalarda bulundunuz.
Saydığınız o bölgelerle mi sınırlı olacak yoksa yeni ekleyeceğiniz
ifadeler olacak mı?" sorusu üzerine Davutoğlu, "Bir yabancı televizyon
kanalına verdiğim mülakatta 'güvenli bölgelerin nerelerde olabileceği
sorusu' veya 'hangi temellerde olabileceği sorusu' gündeme geldiğinde
zikrettiğim bazı hususlar benim iradem dışında haritaya dönüştürülmüş"
dedi.
Bugün kendisinin basında o haritaları gördüğünü aktaran Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bu haritalar bizim güvenli bölge tanımlamamızı sınırlayan ya da onu
ortaya koyan haritalar değil. O üretilmiş haritalardır. Bizim
tarafımızdan harita böyledir diye bir tanımlama olmadı. Orada
zikrettiğim husus şudur; 'Türkiye'ye dönük olarak mülteci akınlarının
olduğu her yerde belli çizgilerde güvenli bölge ihdası gerekli olabilir'
dedim. Türkiye'de şimdiye kadar mülteci şeyleri nereden
geldi? Yayladağı'ndan geldi, Lazkiye'nin kuzeyinden. Nereden geldi?
Reyhanlı'nın doğusundan, İdlip tarafından geldi. Nereden geldi? Kilis'in
hemen karşısından Azaz bölgesinden geldi. Nereden geldi? Cerablus
Çobanbey'den, oradan son dönemde Türkmenlerin yoğun girişleri olmuştu.
Nereden geldi? Tel Abyad'tan geldi. Şimdi nereden geliyor? Kobani'den
geliyor. 'İleride nereden gelebilir?' Haseke veya başka yerden diyerek
aslında bir ilkeye dikkati çektim. Yani güvenli bölgenin insani bölgeler
olduğu, askeri bölgeler değil de insani bölgeler, sivil akışlarının
olduğu yerlerle sınırlamaya çalıştım. Orada, haritalarda bazı yerler
çıkmış görünüyor, o harita bizim tarafımızdan herhangi bir diplomatik
müzakerede kullanılmış haritalar değil."
"Bunlar dediğim gibi
basın mensuplarının benim zikrettiğim yerlere dayalı olarak üretilen
haritalar" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Dolayısıyla nerede insani göç
ve insani durum söz konusuysa güvenlikli bölge orada olur. Şimdiye kadar
insani göçlere dayalı olarak benim saydığım şehirlerle sınırlı değil
veya bu şehirlerin hepsinde hemen olması gereken bir durum da olarak
görülmemeli" dedi.
Çözüm süreci
Çözüm
sürecine ilişkin yeni çalışmalarla, "Öcalan'a resmi müzakereci statüsü
verilecek" şeklindeki haberlerin sorulması üzerine
Davutoğlu, Başbakanlık görevini aldıktan sonra çözüm süreci mekanizmasıyla ilgili bir kurul oluşturduklarını anımsattı.
Kurulun düzenli olarak 15 günde bir, gerektiğinde kendisinin davetiyle
daha sık aralıklarla toplandığını bildiren Başbakan Davutoğlu, kurulun
son toplantısı geçtiğimiz çarşamba günü gerçekleştirildiğini
hatırlattı.
Toplantıda, son yaşanan gelişmeler ve sürecin geldiği noktaların değerlendirildiğini aktaran Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Bu değerlendirmeler ve sonuçlar arasında bir takım adımlar söz konusu
oldu. Kararlı tutumumuzu bir kere daha vurgulamak isterim; çözüm süreci
bizim kimseden izin almadan kendi irademizle başlattığımız bir
süreçtir. Kimsenin de tutumuna bakmadan kendi irademizle yürüteceğimiz
bir süreçtir. Nasıl başlatırken kimseden izin almadık, durdurma olayı
veya yürütme konusunda da kimsenin tutumuna bunu bağlı kılmayız. Çözüm
süreci kararlılıkla devam ettirilecek. Çözüm sürecindeki muhataplar tek
eksenli, tek muhataplı değildir; bütün bu alanda taraflarla hem de
yaptığımız reformlarla toplumsal tabanda da çalışmalarımızı
sürdüreceğiz. Ama bunun yanında çözüm sürecini herhangi bir
şekilde kamu düzensizliğine, kanunsuz faaliyetlere bahane ya da gerekçe
gösterme çabalarına da izin vermeyeceğiz. Bu iki kanattan oluşan
yaklaşımdır. Kamu düzeni sağlanacak,çözüm süreci devam edecek. Biri diğerinin alternatifi değil."
"Akil İnsanlar Heyeti'ni ihtiyacımız var"
Akil İnsanlar Heyeti üyeleriyle pazar günü İstanbul'da
gerçekleştirecekleri toplantının hatırlatılarak, heyette yeni isimler
olup olmayacağının sorulması üzerine de Davutoğlu, çözüm sürecine ivme
kazandırmak bağlamında "Akil İnsanlarla" toplantı düzenleme kararı
aldıklarını söyledi.
Bu görüşmeyi kendisinin de daha önceden
planladığını belirten Davutoğlu, "Çünkü Başbakan olarak Akil
İnsanlar ile bir araya gelememiştik. Bu pazar görüşeceğiz. Genelde
prensip olarak aynı isimlerden oluşuyor. Belki bir iki bulunan konum
gereği davet edilen isimler varsa ve o konuda bir görev değişikliği
olmuşsa belki o tarz değişiklik olur, onun dışında aynı isimlerle pazar
günü istişare edeceğiz" açıklamasında bulundu.
Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Burada da en önemli şey, çözüm sürecinde, psikolojik boyut. Bu son
şiddet eylemleriyle bu psikolojiyi kırmak istediler, yok etmek
istediler. Psikolojiyi tekrar inşa edebilmek için sadece hükümetin
atacağı adımlar yeterli olmaz. Toplumsal duyarlılığın artırılması,
toplumsal bilincin daha da güçlendirilmesi için Akil İnsanlar Heyeti'ne
ihtiyacımız var. Onların da bizden habersiz, herhangi bir bağlantı
olmaksızın kendi aralarında toplanmış olmasından çok memnun oldum. Böyle
bir sorumluluk duygusuyla bir araya gelmiş olmalarından, bazı Akil
İnsanlar Heyeti üyelerinin, ondan da memnun oldum. Hem onlar kendi
değerlendirmelerini yaptılar, onları dinleyeceğim, bizim perspektifimizi
anlatacağım. Nihayet bu toplumun bütünüyle sahiplendiğinde başarılı
olabilecek bir süreçtir. Son şiddet eylemleri, bu sürece darbe vurmak
istedi. Şimdi bu süreci sahiplenen herkesi açıkçası ortaya
çıkmaya, sesini yükseltmeye davet ediyorum. Madem ki birileri bu süreci
yıkmak istiyor, hangi siyasi görüşte olursa olsun, hangi ideolojiye
mensup olursa olsun bu sürece inananların çıkıp o şiddeti lanetlemesi ve
çözüm sürecinin devam etmesi gerektiği konusundaki iradesini beyan
etmesi gerekir."
Bu çerçevede, bundan sonraki toplumsal
çağrılarının devam edeceğini de vurgulayan Davutoğlu, "Ama herhangi bir
şekilde, bir statü değişikliği gibi bahsettiğiniz tarzda haberlerin aslı
yoktur, gerçekle de bağdaşmaz, resmi müzakereciydi vesaire gibi böyle
bir şey söz konusu değil. Şu anda her şeyiyle toplumsal dokumuzun ve
temsilcilerimizin bu süreci yeniden ve daha güçlü şekilde sahiplenmesi
önemli. En kısa sürede netice alacak şekilde bu mekanizmaları işletmemiz
önemli" diye konuştu.
Davutoğlu, "Hangi inançtan olursa olsun
ulvi görev yürüten dini makamlara sosyal nezaket olarak zaten
gösterilmekte olan saygının siyasi olarak gösterilmesi toplumun
beklentisidir ve bu laikliğe de kesilikle aykırı bir uygulama da
değildir" dedi.
Davutoğlu, 1960'lı yıllardan sonra Diyanet
İşleri Başkanlığında çok önemli değişim yaşandığını, Türkiye
vatandaşlarının başta Almanya olmak üzere Avrupa'ya gitmelerinin
ardından bu ülkelerdeki vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için
kurumun yurt dışına açıldığını, daha sonra Balkanlar, Kafkaslar ve Orta
Asya'da faaliyetlerde bulunduğunu anlattı.
Avrasya İslam
Şurası, Afrika İslam Şurası ve Balkan İslam Şurası'nın ayrı zamanlarda
Türkiye'nin aktif dış politikasına paralel şekilde toplandığını ve o
bölgelerdeki dini miras, sosyal kültür ve dokuyu muhafaza etme anlamında
büyük hizmetler verdiğini belirten Davutoğlu, "Afrika İslam Şurası
toplandı. Bu, Afrika'daki faaliyetlerimiz, oradaki Türkiye'ye dönük
algıyı olumlu yönde etkilemek itibariyle, Mali'nin başkentinde muhteşem
bir camiye öncülük etmesinden tutunuz, Somalili binlerce öğrencinin
buraya getirilip Şebap gibi şiddet ağırlıklı İslam alternatifi yerine
gerçekten barışçıl yeni bir Somali inşasına doğru telakkiye sahip
nesillerin yetişmesi için önemli" dedi.
Latin Amerika İslam Dini
Liderler Toplantısı'nın da toplanacağı bilgisini edindiğini, İslam
Dünyası Alimler Birliği Toplantısı'nın Diyanet İşleri
Başkanlığı'nın sahipliğinde toplandığını dile getiren Davutoğlu, şöyle
devam etti:
"Sünni, Şii bütün İslam din alimlerinin toplandığı,
gerçekten çok derin etkiler yapmış olan bir platformdur, bunun da devam
etmesi lazım. Biz, her türlü mezhepçiliğe karşıyız. Mezhepçiliğin
İslam'ın temel birliğine, beraberliğine ve tevhid akidesine aykırı
olduğuna inanırız. Kim mezhepçiliği körüklüyorsa aslında şiddeti
körüklüyordur ve bizim İslam anlayışımıza da en büyük tehdidi
yapıyordur. Hac ibadetini yapan Müslümanlar Arafat'ta sağındakine,
solundakine 'hangi mezheptensiniz' diye sormadan bu yıl vazifesini ifa
ettiler. Muharrem ayını idrak edeceğiz, hepimiz muharrem ayını hangi
mezhebe ait olursa olsun. Birlikte ramazan orucu gibi muharrem orucunu
da tutacağız. Kerbela'yı, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i birlikte
anacağız. Bu barış anlayışını dünyaya yayma konusunda Diyanet İşleri
Başkanlığımızın yürüttüğü faaliyetler çok önemlidir.
Artık,
50'li, 60'lı, 70'li yılların aksine, sadece ideolojik çatışmalar
etrafında bir takım problematiklerle karşı karşıya değiliz. Maalesef
İslam dünyasının içinden ve dışından kaynaklanan birçok meydan
okumalarla karşı karşıyayız. Böyle bir konumda Diyanet İşleri
Başkanlığımızın gerek iç barışımızın korunması, Çözüm Süreci de dahil
olmak üzere Türkiye'deki bütün toplum kesimlerinin ortak değerlerinin
muhafaza edilmesi çok önemli."
Başbakan Davutoğlu, Kutlu Doğum
Haftası'nın, Diyarbakır'da yüz binlerce vatandaşın katılımıyla Türkçe,
Kürtçe ve Arapça ilahilerle anılmasının ortak birlik ve şuura, toplumsal
birliğe büyük bir katkı sağladığını ve Diyanet İşleri Başkanlığının
öncülüğündeki bu faaliyetlerin devam etmesi gerektiğini kaydederek,
"Uluslararası alanda da meydan okumalara karşı Diyanet İşleri
Başkanlığımızın alacağı tedbirleri her zaman yakından takip edeceğiz"
dedi.
Hükümet kurulurken Diyanet İşleri Başkanlığını doğrudan
başbakana bağladığını ve daha sonra Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez
ile 2 kez görüştüğünü hatırlatan Davutoğlu, Diyanet İşleri
Başkanlığının, salt dini hizmetin ötesinde felsefi, stratejik boyutları
olan bir kurum olduğunu söyledi. Başbakan Davutoğlu, yapılan
bilgilendirmeden dolayı Diyanet İşleri Başkanı Görmez ve ekibine
teşekkür ederek, "Hacca gitmiş olan vatandaşlarımın haclarını bir kez
daha tebrik ediyorum. Önümüzde muharrem ayı var, onu da hep beraber en
iyi şekilde idrak etmeyi ve 'Kerbela' derken, dünyadaki bütün mazlumlara
sahip çıkma bilincini muhafaza etmemizi diliyorum" diye konuştu.
"Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokolün en üst düzeyde olması benim beklentimdir"
Başbakan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının devlet protokolündeki
ve devletteki önem sırasını öne almak ve diğer dini liderlerin
konumlarına dair bir çalışma olup olmadığı sorusuna da şöyle yanıt
verdi:
"Diyanet İşleri Başkanlığımızı ben sıradan bürokratik bir
kurum ve bürokratik hiyerarşi içinde bir yerde durması gereken bir
kurum olarak algılamıyorum, dünyanın hiçbir yerinde de böyle algılanmaz.
Ancak dünyanın her yerinde dini otoriteler özel bir protokole sahip
olmuşlardır. Dışişleri Bakanlığına geldiğimde verdiğim ilk talimatlardan
birisi 'bana uygulanan protokol neyse Diyanet İşleri Başkanımıza da
uygulanacak' demiştim, ama orada durmamıştım. 'Fener Rum Patrikhanesine,
Ortodoks Patriğine de aynısı uygulanacak' demiştim. Neden? Eğer biz
bütün dini kurumlara saygı göstereceksek ki göstermemiz siyasal bir
tercihin, dini bir tercihin ötesinde toplumsal bir görevdir, o
kurumların sıradan bürokratik yapılar halinden çıkarılması lazım, tehdit
gibi görülmekten de çıkarılması lazım. Daha sonra Patrik Bartholomeos
ile defalarca görüştüm, artık havaalanında karşılanıyorlar, büyükelçimiz
tarafından. Kendisine özel davet veriliyor, çünkü Hristiyan
vatandaşlarımız da bizim için eşit vatandaşlar ve onların kurumlarına da
dini liderlerine de saygı gösterme zarureti var. Eskiden gayrimüslim
bir dini liderin ziyareti bir tehdit gibi takibe alınan ziyaretlerdi.
Şimdi teşvik edilen, kabul gören, imkan sunulan ziyaretlerdir. Hal
böyleyken dini makam itibariyle Türkiye'de bütün Müslümanların itibar
ettiği ve bütün Müslümanların dini hayatıyla ilgili çok özel bir görev
yürüten Diyanet İşleri Başkanımıza gösterilen protokol yurt dışında ve
yurt içinde en üst düzeyde olması benim beklentimdir, bunun da
olağanüstülüğü yoktur, bir tercih meselesi değil."
Başbakan
Davutoğlu, Papa ya da Ortodoks patriklerinin Türkiye'yi ya da başka bir
ülkeyi ziyaretinde, devlet başkanı statüsü dışında, dini lider olarak
gösterilen itibarın Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanına gösterilmesi
gerektiğine vurgu yaparak, "Hangi inançtan olursa olsun ulvi görev
yürüten dini makamlara sosyal nezaket olarak zaten gösterilmekte olan
saygının siyasi olarak gösterilmesi toplumun beklentisidir ve bu
laikliğe de kesilikle aykırı bir uygulama da değildir. Dini hayatın
tanzimi konusunda üstlenilen görev son derece hayatidir. Artık Diyanet
İşleri Başkanlığımıza güven duyulması ve kendisini de belli temel
değerler etrafında bütün dini gruplara açması lazım. Öyle dönemler
yaşandı ki Türkiye'de belli askeri dönemlerde, 60 ihtilali sonrasında
Diyanet İşleri Başkan yardımcılığına bir komutan atanmıştı veya 28
Şubat'ta danışman görüntüsünde bir görevli sürekli bu şeyi kontrol
ederdi. Artık kontrol etme, güven sıkıntısı duyduğumuz bir kurum değil
Diyanet İşleri Başkanlığı; saygı gören, saygı gösteren ve uluslararası
itibara, devlet itibarına katkı yapan bir kuruluştur" diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Cami mimarisi de dahil olmak üzere İslam
bir estetik dinidir, sosyal kültür açısından barış
dinidir, dolayısıyla İslam'ın herhangi bir şekilde yurt içinde veya yurt
dışında şiddetle, terörle ilişkilendirilmesine karşı hepimiz tam bir
seferberlik halinde hareket etmeliyiz" dedi.
Davutoğlu,
vatandaşların ve Başkan Görmez'in hac ibadetlerini tamamlayarak yurda
döndüklerini hatırlatarak, haclarını tebrik etti, ibadetlerinin kabul
olmasını diledi.
Bu haftanın Camiler Haftası olduğunu ve bu
bağlamda haftanın temasının cami ve gençlik olarak belirlendiğini
söyleyen Davutoğlu, görüşmede camilerle ilgili de istişarede
bulunduklarını bildirdi. Görmez'in hükümetin kurulmasının ardından
kendisini ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, kendisinin de bir iade-i
ziyaret gerçekleştirdiğini dile getirdi.
Toplantıda dini hayat
ve yapılan faaliyetler konusunda geniş kapsamlı bilgi alma imkanı
bulduğunu anlatan Davutoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığının neredeyse
cumhuriyetle yaşıt en köklü kurumlardan biri olduğunu anımsattı.
Davutoğlu, "Bu açıdan devletimizin, toplumsal hayatımızın kültürel
sürekliliği, inanç özgürlüğü, inancımızın yaşanabilmesi ve son yıllarda
özellikle artan uluslararası misyonuyla en temel kurumlarımızdan
biridir" dedi.
Diyanetin bünyesinde hizmet veren
personeliyle çok geniş bir kadro ile görevini ifa ettiğini dile getiren
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu topraklarda,
inancımızın, kültürümüzün ve temel değerlerimizin hayatiyetini devam
ettirmesi sadece dini bir konu olmanın ötesinde aynı zamanda kültürel
birlikteliğimizi, kültürel mevcudiyetimizi de ilgilendiren çok temel bir
meseledir. Bu açıdan Anadolu'da Trakya'da asırlarca süre gelen temel
insani değerlerimiz, ki birçok manevi öncüyle, Hazreti Mevlana’dan, Ahi
Evran’a, Hacı Bayram-ı Veli’den Ebu Eyyub el-Ensari’ye kadar bu
topraklara bir şekilde bu manevi özü vermiş şahsiyetlerin diktiği
tohumlar bugünkü kültürümüzün de ana omurgasını teşkil etmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu çerçevede hem vatandaşlarımızın dini
hizmetlerini yerine getirmesi açısından tanzim edici bir rolü vardır,
kamu görevi rolü vardır, hem kültürel sürekliliği devam ettirmesi
bakımından dini bilginin yaygınlaşması görevi vardır, hem yurt dışındaki
vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın, gönüldaşlarımızın ve daha da uzak
coğrafyalardaki dindaşlarımızla ilişkiler bağlamında yurt dışında
yürüttüğü son derece asli görevler vardır, hem dini bilginin sağlıklı
bir şekilde elde edilmesini temin edecek eğitim görevi vardır.
Bu bakımdan Diyanet İşleri Başkanlığımız ilk kurulduğu dönemle kıyas
edildiğinde aslında dünyadaki genel değişime ve küresel toplumun
ihtiyaçlarına göre de kendini yenilemesi gereken bir kurumdur. Statik
bir kurum değildir kesinlikle. Kesinlikle temel bazı itikadi esasları
sadece yaymaya ve bunu korumaya yönelik bir kurum değildir. Uluslararası
sistemdeki, uluslararası toplumdaki her bir değişimin etkilediği bir
sosyal, kültürel, manevi ortam söz konusu ve Diyanet İşleri
Başkanlığımızdan beklediğimiz temel görev bu etkiler çerçevesinde
toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap verilmesidir."
Davutoğlu,
1924’ten bu yana yürütülen birçok çalışmanın Diyanet İşleri
Başkanlığının kendi içinde de reforme ede ede bugüne getirdiği
çalışmalar olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"İlk defa
iktidarımız döneminde 2010'da Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili kanuni
düzenleme yapıldı, ancak bunun yanında da bütün bugün aldığım bilgiler
de dünyadaki gelişmelerden gördüğümüz bu konularda hala ciddi bir
yeniden yapılandırma ihtiyacı sözkonusu. Şimdi hem din görevlilerimizin
görevlerini ifa ederken İslam'ın barış dini olduğu ve bu barış dini olma
özellikleri itibarıyla da sosyal ahengin korunmasında temel değerlerin
menşei, kaynağı olduğu gerçeğinden hareketle herkesi kuşatıcı,
içselleştirici bir görev ifa etmeleri lazım. Bu anlamda dini hizmetler
bağlamında, içeride de üzerinde durduk, atanmış din görevlisi kavramının
yerine gönüllü görevini ifa eden ve aşkla görevini ifa eden, bir memur
ya da bürokratik görevlinin ötesinde bu kültürel sürekliliği aşkla
sağlayan bir din görevlisi anlayışının yerleşmesi önem taşıyor."
"İslam bir estetik dinidir"
Cami mimarisinde sözkonusu olabilecek estetik boyutta zaaf niteliği
taşıyan gelişmelerin önüne geçilmesi konusunun herkesin sosyal
sorumluluğu olduğunu vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Cami mimarisi de dahil olmak üzere İslam bir estetik dinidir, sosyal
kültür açısından barış dinidir, dolayısıyla İslam'ın herhangi bir
şekilde yurt içinde veya yurt dışında şiddetle, terörle
ilişkilendirilmesine karşı hepimiz tam bir seferberlik halinde hareket
etmeliyiz. İslam selam verme anından itibaren muhatabına her bir
inananın 'Ben senden eminim sen de benden emin ol' selamını verdiği bir
dindir. Mimari açıdan ise bir estetik dinidir, mimari kargaşanın sürdüğü
herkesin istediği tarz bir mimari anlayışıyla, bina anlayışı mimari
diyemeyeceğimiz şekilde sade bir şeyi inşa etmeye dayalı, bunların
hepsini ele aldık."
Cami mimarisi konusunun sadece Diyanet
İşleri Başkanlığıyla ilgili olmadığını, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve
belediyelerle de ilgili olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Ben bugün
özellikle rica ettim Diyanet İşleri Başkanlığından, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığımızla da bunları konuşacağız, cami mimarisine bir estetik boyut
kazandıracak bir denetim mekanizması kurma ihtiyacı var" dedi.
Camilerin devlet dairesi gibi belli saatlerde açılıp kapanan mekanlar
olmaktan çıkarılıp sosyal işleri yoğun, toplumun her kesimine hitap eden
bir niteliğe dönüşmesinin önem taşıdığını anlatan Davutoğlu,
"Gençlerimizin, çocuklarımızın camilerde belli kurallara uyup
uymama ötesinde camilere rahatlıkla girip çıkılabilen, rahatlıkla o
sosyalleşmeyi gerçekleştirebildikleri mekanlar haline
gelmesi konusunu ele aldık. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanımızın hassas
tutumundan da çok etkilendiğimi, mütehassıs olduğumu da ifade etmek
isterim" diye konuştu.
-"Bilgi anarşisi aslında dini şiddete yol açıyor"
Dini bilginin sağlam kaynaklardan elde edilmesinin öneminin özellikle
son dönemlerde yaşanan gelişmelerle daha büyük bir önem ifade ettiğini
söyleyen Davutoğlu, "Eğer bugün çok az bir dini bilgiyle insanlar dini
konuda her türlü hükmü verebilecek konumda görmeleri gibi yanlış kanaat
cereyan etmişse işte bu bilgi anarşisi aslında dini şiddete yol açıyor.
Bilgide ortaya çıkan şiddet dini görünümlü veya algıda böyle ortaya
çıkartabilen IŞİD benzeri yapılar ve diğer yapılarda toplumsal
hayatımızda da İslam'ın dünyadaki algısını etkileyecek sonuçlar
doğurabiliyor" dedi.
Toplantıda ilmihal kavramından başlayarak
bu konuların nasıl ele alınması gerektiğini de paylaştıklarını dile
getiren Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Dini hayat denince burada
hiçbir mezhep ayrımı, din ayrımı gözetmeden bütün din ve mezheplerin,
muharrem ayı var, Alevi kardeşlerimizin, vatandaşlarımızın da
bütün Sünniler ve diğer cemaatler gibi muharremi idrak etmeleri
bağlamında da konuları ele aldık. Hiçbir ayrım gözetmeden herkesin kendi
özgür iradesiyle dini anlayışını yaşayabilme hakkı insanlık onurunu
ilgilendiren bir haktır. Bu anlamda o onurun korunması çerçevesinde de
bütün din görevlilerimize Diyanet İşleri Başkanlığımıza içselleştirici,
bütünleştirici ve birlikte ortak bir sosyal hayatı paylaşıcı bir çerçeve
sunma ihtiyacı var. Biraz latifeyle ama gerçeği yansıttığını düşündüğüm
için 'Türk İslamı, Arap İslamı, Afrika İslamı' gibi ayrımlar değil
aslında İstanbul İslamı var, Medine İslamı var, bir çok kültürün bir
arada yaşadığı İslam anlayışı ki kültürel çoğulculuğu da bünyesinde
barındırır. Bir de böyle bir çoğulculuk anlayışına sahip olmadan gelişen
dini telakkiler var ki maalesef alternatif veya farklı gördüğü her
şeyi yok etmeye, tahrip etmeye dönük bir anlayış. Bu bazen farklı
dinler, mezheplere mensup dini mekanların Irak'ta, Suriye'de görüldüğü
gibi bombalanması, tahrip edilmesi şeklinde tecelli ediyor. Bazen hiç
İslam'la uzlaşması mümkün olmayacak katliamlar
şeklinde tecelli edebiliyor. Buna karşı İslam'ı bir barış dini olarak
takdim etmek, korumak, yaymak başta Diyanet İşleri Başkanlığımız olmak
üzere hepimizin görevidir."