Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket
çöp adamlara muhtacız Poşulu Kürtler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çöp adamlara muhtacız Poşulu Kürtler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2011 Cumartesi

çöp adamlara muhtacız Poşulu Kürtler, Atatürk rozetli laik teyzeler, başörtülü kızlar, takkeli hacıamcalar ve diğerleri

TARAF ÜNİVERSİTESİ 23.01.2011
Serdar Kaya
Çöp adamlara muhtacız


Poşulu Kürtler, Atatürk rozetli laik teyzeler, başörtülü kızlar, takkeli hacıamcalar ve diğerleri... Hepsini az çok biliyoruz ve hepsi hakkında öyle ya da böyle bir fikrimiz var. İçlerinden hangisinin hangi konuda nasıl bir yaklaşıma sahip olacağını da üç aşağı beş yukarı kestiremiyor değiliz. Ama diğer yandan insanların muhataplarını (onları dinlemeye dahi ihtiyaç duymadan) belli kategorik kalıplara soktuklarına şahit olduğumuzda, bu tavır hoşumuza gitmiyor. Önyargılardan ileri geldiğini düşündüğümüz bu davranış biçimini eleştiriyoruz –ve tabii bunu yaparken kendimizle çelişiyoruz.

Aslında ne insanları kategorize etmemizde ne de insanların kategorize edilmesine isyan etmemizde bir problem var. Dahası, bu iki tavra aynı anda sahip olmak, ilk başta göründüğü kadar çelişkili de değil. Zira, yaygın kanının aksine, zihinlerimizdeki kalıplar önyargıdan kaynaklanmıyor. Bu durum, daha ziyade, insan beyninin yetersizliği ile ilgili. Şöyle ki, içinde yaşadığımız dünya, insan beyni için fazlasıyla karmaşık bir yer. İnsan beyni de, bu karmaşıklıkla başa çıkabilmek için, algıladığı hemen herşeyi basite indirgeme yoluna gidiyor.

Bu zihinsel işlem, kabaca, nesnelerin kimi ayırt edici özelliklerini ön plana çıkarma ve diğer bütün detayları büyük ölçüde gözardı etme esasına dayanıyor. Adam Asmaca oyununda çizilen türden çöp adamlar, bu durumu izah etme adına iyi bir örnek olabilir... Şöyle ki, çöp adam imgesi, bir yandan gerçek bir adamın neredeyse hiçbir özelliğine sahip değil iken, diğer yandan da, iki kolu, iki bacağı, bir gövdesi ve bir de başı olması itibariyle onun en belirgin özelliklerini taşır. Dolayısıyla da, (sözgelimi) bir Cin Ali çizimine bakan herkes, orada bir insan görür. Bu konudaki bir diğer iyi örnek de karikatürlerdir. Karikatürler, yapıları gereği, nesneleri basitleştirerek resmederler. Bu basitleştirme de, resmedilen gerçekliğin sadece en ayırt edici birkaç özelliğini çizgiye aktarma esasına dayanır. Örneğin, her hafta Recep Tayyip Erdoğan'ı kapağına taşıyan mizah dergilerinin çizimlerine dikkat edilirse, Erdoğan'ın geniş alnını, taralı düz saçlarını ve bıyıklarını ön plana çıkardıkları görülebilir. Sadece bu gibi birkaç detayı gören insanlar, resmedilen kişinin Recep Tayyip Erdoğan olduğunu hemen anlarlar. Çünkü her ne kadar kulağa bir parça garip gelse de, zihinlerindeki Erdoğan imgesinin karmaşıklığı, karikatürlerdekinin çok ötesinde değildir.

İnsan beyninin nesneleri kimi ayırt edici özellikleri doğrultusunda "karikatürize etme" eğilimi, ayrımcılık ve önyargıların yaygınlığını da açıklar. İnsanları deri rengi, aksan, kıyafet tercihi gibi belirgin özelliklerden hareketle kategorize eden insan beyni, bu özellikler doğrultusunda her kategoriye karşılık gelen ayrı bir imge (sterotip) oluşturur. Bu imgeler bir kez oluştuktan sonra, kişi, karşılaştığı her insanı ilgili kategorilerden biri altında sınıflandıracak ve bu sınıflandırma doğrultusunda o insana yönelik bir tavra sahip olacaktır. Dolayısıyla, insanlar önyargılı oldukları için başkalarını kategorize etmemekte, beyinleri ancak basit kategoriler doğrultusunda çalışabildiği için önyargılı davranmaya mahkûm olmaktadırlar.

Bütün bunlar şu anlama gelir: Varlığı kategorize etmek insan beyni için istisna değil kuraldır. Bu çalışma şekli bir yandan insan hayatını pratikleştirse de, işin içine diğer insanlar girdiğinde durum tehlikeli bir hâl alır. Zira aynı kategorik kalıplar, insanları karikatürize etmeye (ve hatta ötekileştirmeye) fazlasıyla müsaittir. Dahası, bu durumun zihinsel bir yetersizlikten ileri geliyor olması, insanın bu sürece dışarıdan bakabilmesini fazlasıyla zor kılar. Bu nedenle, insan, haddini bilmek ve yanılabilirliğinin her daim farkında olmak durumunda olan bir varlıktır. Zira insan, hayatını sürdürebilmek için çöp adamlara muhtaç olsa da, tehlikelerinden sakınabilmek için onların aslında ne kadar kırılgan olduklarını aklından çıkarmamak durumundadır. ‚ ‚ ‚

[ÖNÜMÜZDEKİ PAZAR, imge ve gerçeklikler arasındaki kopukluk konusunu son Türkiye seyahatimde yaptığım bir gözlem ekseninde örneklendireceğim. Yazı, köşenin boyutunun imkân verdiği ölçüde detaylandıracağım bir tekil vaka çalışması olacak. Bu vesileyle belirtmiş olayım: Vaka çalışması (case study) sosyal bilimlerde çok önemlidir. Zira biz ilhamlarımızı gökten indiği sanılan liderlerden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.]  ‚ ‚

ÖNEMLİ NOT: Bu köşenin yayına başladığı 9 Ocak tarihli "2011 Ders Yılı Açılış Konuşması" başlıklı yazıdan bu yana Taraf okurları ağız birliği etmişçesine, "Ben de YÖK mağduruyum!", "Benim kaydımı da alın!", "Kayıt için belge istiyor musunuz?" mealinde mesajlar gönderiyorlar. İçlerinde, "Diploma verecek misiniz" diye soranlar da yok değil... İlk başlarda okurların muzipliği olarak görüyordum bu mesajları. Ancak bir süre sonra gelmekte olan mesajların neredeyse hepsinin bu minvalde olduğunu görünce bir açıklama yapmaya karar verdim. Özetle: Diploma vereceğiz dediysek, elbette vereceğiz. Hem de üzerinde YÖK damgası olmayanından vereceğiz! Herhalde takriben iki yıl sonra önlisans diplomalı ilk mezunlarımızı vermeye başlarız. Ama tabii şimdiden kaydolmanız ve bitirme sınavını başarıyla geçmeniz şartıyla. Halen öğrenci numaranızı almadıysanız, Kayıt Formu şu adreste: http://www.serdarkaya.com/kayit/

Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.