Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket
Başbakan Erdoğan'ın AK PARTi Grup Toplantısında Yaptığı Konuşmanın Tam Metni 05 04 2011salı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Başbakan Erdoğan'ın AK PARTi Grup Toplantısında Yaptığı Konuşmanın Tam Metni 05 04 2011salı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Nisan 2011 Çarşamba

Başbakan Erdoğan'ın AK PARTi Grup Toplantısında Yaptığı Konuşmanın Tam Metni 05 04 2011salı

Başbakan Erdoğan'ın AK PARTi Grup Toplantısında Yaptığı Konuşmanın Tam Metni 05 04 2011salı

Çok değerli misafirler, çok değerli yol arkadaşlarım, hanımefendiler, beyefendiler; sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, 23. dönemde 5. yasama yılında gerçekleştirdiğimiz bu 18. ve son Grup Toplantımızın ülkemize, milletimize, demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum.

   Konuşmamın hemen başında 22 Mart'ta Hakk'a uğurladığımız Elazığ milletvekilimiz Hamza Yanılmaz kardeşimi bir kez daha rahmetle anıyor, ailesine, sevdiklerine, siz değerli dostlarına sabır ve başsağlığı temenni ediyorum, Allah rahmet etsin.

   Yine geçtiğimiz hafta Osmaniye'de terörle mücadelede şehit olan jandarma er Zeynel Kapucu'ya Allah'tan rahmet, yakınlarına, milletimize başsağlığı diliyor, yaralı askerlerimize de acil şifalar temenni ediyorum.

   Değerli arkadaşlarım, hafta içinde 2010 yılı son çeyreği ve 2010 yılının tamamına ilişkin büyüme rakamları açıklandı. Bildiğiniz gibi, Türkiye ekonomisi 2010 yılının son çeyreğinde Çin ve Singapur'dan sonra dünyada üçüncü büyüme oranını yakaladı, 9,2. 2010 yılının tamamında ise büyüme tahminlerimizin çok çok üzerinde, yüzde 8,9 olarak gerçekleşti, ki bu da Avrupa'da ve OECD ülkeleri arasında Türkiye birinci sırada.

   2010 yılı sonunda milli gelirimiz tarihinde ilk kez 1 trilyon sınırını aşarak 1 trilyon 105 milyar Türk Lirası seviyesine yükseldi. Tabii bu rakam 6 sıfırı atılmış olan rakamdır ha, onu da söyleyeyim. Dolar cinsinden milli gelirimiz de, 736 milyar dolar olarak küresel kriz öncesindeki, yani 2008 sonu itibariyle 742 milyar dolar seviyesine neredeyse ulaştı.

   Yine kişi başına milli gelirimize baktığımızda, 2008'deki gibi 10 bin doları aşarak 10 bin 79 dolar dolar seviyesine ulaştı. Küresel finans krizinin halen devam ettiği, ekonomiler üzerinde baskısını halen hissettirdiği bir dönemde Türkiye'nin yüzde 8,9 gibi yüksek bir oranda büyümüş olması, ülkemiz adına hem gurur verici, hem de umut verici olmuştur. Bu vesileyle işçisinden sanayicisine, ihracatçısından çiftçisine, memurundan esnafına kadar bu büyümede alın teri bulunan tüm vatandaşlarımızı, aziz milletimizi tebrik ediyor, bu büyüme oranlarının ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

   Tabii büyüme oranlarıyla birlikte borç miktarları da çok önemli. Türkiye'nin borç manzarası üzerinde çok spekülasyon yaptılar. Bu da çok net olarak kamu net borç stokunun gayri safi milli hasılaya oranı 2002 yılında yüzde 61,4 iken, 2010 yılı sonunda küresel finans krizine rağmen yüzde 28,7 gibi rekor bir seviyeye geriledi. Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç stokumuzda 2002'de yüzde 73,7 iken, bu oranda 2010 yılı sonunda yüzde 41,6'ya çekmeyi hamd olsun başardık. Borç oranlarında Avrupa Birliği'ndeki birçok ülkeden daha iyi durumda olduğumuzu Maastricht kriteri olan yüzde 60'ın çok altında bir oranı muhafaza ettiğimizi de burada hatırlatmak isterim.

   Dün ekonomiye ilişkin bir başka sevindirici haber daha aldık. Mart ayında enflasyon yüzde 0,42 oranında arttı. 12 aylık enflasyon yüzde 3,99. Dikkatinizi çekiyorum değerli arkadaşlarım. Ekranları başında bizleri izleyen milletime sesleniyorum; göreve geldiğimizde bu enflasyon yüzde 30'du. Bakınız şimdi neredeyse onun 10'da birine düştük. 8 yıl önce biri çıkıp da enflasyon yüzde 4'lere kadar, 3'lere kadar gerileyecek deseydi hiç kimse buna inanmazdı. Bu ham bir hayal, ulaşılamaz bir hedef olarak görülürdü. Hamd olsun bunu başardık. Azmettik, sabrettik, hedefimize kilitlendik, kendimize, ülkemize inandık ve bunu başardık. İnşallah bu seviyeleri muhafaza edecek, milletçe bu seviyelerin daha da altına hep birlikte ineceğiz.

   Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz hafta hem yurt içinde, hem yurt dışında yine önemli temaslarımız oldu. Kahramanmaraş'ta Türk-Avusturya işbirliği Enerji-Sa tarafından yaptırılan hidroelektrik santralinin açılışını gerçekleştirdi. Oradan Adana'ya geçerek 10 binlerce kişinin katılımıyla son derece coşkulu bir açılış törenini, 75 farklı eserin açılışını yaptık.

   İstanbul'da Türkiye İhracatçılar Meclisi  tarafından hazırlanan 2023'e 500 milyar dolar ihracat stratejisini kamuoyuyla paylaştık. Bildiğiniz gibi bu bizim de, 2023 vizyonumuzun aslında bir gereğiydi. Ama Türkiye İhracatçılar Meclisi ayrıca bu çalışmayı yaparak bizim bu hedefimizin ne denli doğru olduğunu onlar da belirlemiş oldu.

   Ankara'da Çevre ve Orman Bakanlığımızın parti ayrımı yapmadan ihtiyacı olan belediyelere hibe ettiği 103 katı atık toplama aracının 7 ton ve 15 tonluk olmak üzere sıkıştırmalı, bu tür araçları belediyelerimize teslim ettik.

   Pazar akşamı İstanbul Sinan Erdem Kapalı Spor Salonunu hınca hınç dolduran İstanbul'daki Sinoplu kardeşlerimizle kucaklaştık, onlarla hasret giderdik. Son iki hafta özellikle dış temaslarımız noktasında da çok yoğun geçti. İngiltere'nin Başkenti Londra'da Kraliçe II. Elizabeth, ardından İngiltere Başbakanı Sayın Cameron ile görüşerek kendileriyle hem ikili meseleleri, hem bölgesel meseleleri, özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu'yu görüşme fırsatı bulduk. Ziyaretimiz sırasında Türk ve İngiliz iş adamlarıyla, şirket yöneticileriyle de iki başbakan bir araya geldik.

   Yine bu süreçte Irak'ta tarihi bir ziyaret gerçekleştirdik. Bu ziyaret son derece önemliydi değerli kardeşlerim. Bağdat'ta Irak Başbakanı Maliki tarafından karşılandık ve Başbakanlık binasına hava alanından birlikte geçtik. Yol üzerinde hava alanının hemen çıkışında ellerinde Türk Bayrakları, Irak Bayrakları olan, coşkulu sloganlar atan, hoş geldiniz pankartları açan binlerce Bağdatlı kardeşimizin sevgi gösterilerine muhatap olduk. Tabi bundan önceki her iki gidişimizde bu hali görmek mümkün değildi. Ama şu anda durum çok daha farklı bir duruma geldi. Gerçekten heyecan verici, duygulandırıcı bir tabloydu. Sayın Başbakan Maliki ile uzun uzun görüşmelerimiz oldu. Ardından kaldığımız devlet misafirhanesinde birlikte Irak'taki tüm tarafların temsilcilerini, önce iş adamları olarak birlikte onlara hitap ettik. Ardından ben tüm tarafların temsilcileriyle tek tek gece geç saatlere kadar görüşmeler yaptım. Bu arada Türkmen temsilcilerle ve milletvekilleriyle akşam yemeğinde bir araya geldik. Ertesi gün Bağdat'ta İmam Musa Kazım'ın türbesini ve İmamı Azam Hazretlerinin türbesini ziyaret ettik. Ve Şiilerin yoğunlukta olduğu Necef kentine hareket ettik. Necef'te de Hazreti Ali Keremallahu Veche Efendimizin makamını ziyaret ettik. Ardından Iraklı Şii lider Ali El-Hüseyni El Sistani ile çok sıcak bir atmosferde görüşme fırsatını bulduk. Necef'den heyetimizle birlikte Irak Kürt Bölgesel Yönetiminin merkezi Erbil'e hareket ettik. Burada Bölgesel Yönetim Başkanı Sayın Barzani ile birlikte iki Türk firması Makyol-Cengiz İnşaat tarafından Erbil'de inşa edilen dünyanın en uzun pistlerinden birine sahip modern hava alanı ve terminal binasını törenle hizmete açtık. Yine Erbil'de Erbil Başkonsolosluğumuzun Vakıfbank, Ziraat Bankası ve İş Bankası'nın yeni faaliyet merkezlerini, hizmet merkezlerinin de açılışlarını gerçekleştirdik. Akşam saatlerinde de Sayın Barzani'yle bir araya geldik. Ve gündemdeki konuları ikili olarak görüşme imkanımız oldu, ayrıntılı bir şekilde bunları ele aldık.

   Burada şunu özellikle ifade etmek durumundayım değerli kardeşlerim: Türkiye, hiçbir kompleksi olmadan, çekincesi, tereddüdü olmadan, tarihine, medeniyetine, büyüklüğüne yakışır biçimde tüm bu coğrafyada her kesimle görüşebilen yegane ülkedir.

   Her mezheple, her inanç grubuyla, her etnik grupla görüşüyor, müzakerelerimizi yapıyor, tamamen dostluk, kardeşlik hissiyatı içinde, tamamen birlik mesajları doğrultusunda uyarılarımızı muhataplarımıza iletiyoruz. Bakın, Irak bizim için komşudan öte bir ülkedir. Irak, ortak tarihi, ortak kültürü, ortak medeniyeti paylaştığımız, topraklarımızda ortak şehitlerimizi ağırladığımız bir ülkedir. Dicle ile Fırat birbirine ne kadar kardeşse, Türkiye ile Irak da birbirine o kadar yakındır, o kadar kardeştir. Ben bu ifadeleri Irak Milli Meclisi'nde konuşan ilk yabancı ülke Başbakanı olarak oradaki milletvekillerine de söyledim. Irak'ta camilerde, caddelerde patlayan her bomba bizim yüreğimizi yaralıyor. Irak'ın sokaklarında yere düşen her can, bizim canımızdan can koparıyor. Biz Irak'ta Hülagu'ları İbni Mülcem'leri, Yezit'leri, Iraklı Halepçe'leri, Telafer'leri, Felluce'leri, Altınköprü'leri tekrar görmek, tekrar yaşamak asla istemiyoruz. Aynı kıbleye yönelen Irak halkının birlik içinde, kardeşlik içinde geleceği hep birlikte inşa etmesi lazım. Bizim en büyük ve en samimi arzumuz, bizim bu ziyaretimizi yurt içinde ve yurt dışında hiç kimse farklı yerlere çekmeye, farklı şekillerde yorumlamaya kalkmasın. Her zaman söylüyorum; biz rol kapma çabası içinde değiliz, çıkar kaygısı içinde değiliz. Biz, mezhepler, etnik kökenler üzerinden nüfuz mücadelesi içinde değiliz. Biz, Irak'a baktığında petrol kuyularını görenlerden hiç değiliz. Yerin altındaki zenginlikleri değil, biz yerin üstündekileri, gönüllerdekini görenlerdeniz.

   Şunu da hatırlatmak durumundayım: Orta Doğu'daki, Kuzey Afrika'daki tüm gelişmelere en başından itibaren tamamen ilkelerimiz doğrultusunda baktık ve bakmaya devam ediyoruz. Biz hep şunu söyledik: Bu bölge, insanlık tarihiyle yaşıt geçmişine uygun olarak yeniden bir selam coğrafyası olsun, bir barış coğrafyası olsun, yeniden huzurun, güvenliğin, hak ve hukukun coğrafyası olsun istiyoruz. Hiç tereddüt etmeden, hiç çekinmeden biz bu ilkelerimizi, bu çağrılarımızı cesaretle dile getiriyoruz. Tunus, Mısır için söylediğimizi, Libya, Suriye, Bahreyn, Yemen için de söylüyoruz. Aynı cümleyi her yerde kullanmak gerekmiyor. O coğrafyanın gereğini neyse, oradaki insanların yaşadığı tablo neyse, ona göre o cümleleri seçmesini de çok iyi biliyoruz. Bu coğrafyanın sakinleri, evet aynı zamanda bu coğrafyanın sahipleridir. Biz her zaman bunu güçlü şekilde savunduk. Hiç kimsenin iç işlerine karışmadan dostça, kardeşçe uyarılarımızı yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Libya'da olsun, Suriye'de olsun, Yemen ve Bahreyn'de olsun, daha fazla kan akmadan, daha fazla acı yaşanmadan, halkların hissiyatına, arzu ve taleplerine karşılık gelecek reformların acilen yapılmasını yüksek sesle dile getirdik ve getiriyoruz; yaptığımız budur.

   Halkların haklı taleplerini görmemezlikten gelerek bunları, bu halkı veya halkları öldürmeye yönelik tavırları tasvip etmemiz mümkün değil. Üslubumuz, tarzımız, yönetimimiz farklı olabilir. Sesimizin tonuna değil, muhtevasına baksınlar. Orada zaten hiç değişmeyen ilkelerimizi görecekler. Dün NATO Genel Sekreteri Sayın Rasmussen'e de bu tavrımızı ilettim. Ve NATO, Afganistan'da, Irak'ta olduğu gibi değil, burada Libya'da başarılı bir sınav vermek zorundadır dedik. Çünkü, Afganistan'da NATO 8 yılı aşkın zamandır var. Ama Afganistan'daki gelişmeler ne yazık ki beklediğimiz gibi olmadı. Ve şu anda Afganistan'daki NATO güçlerinde ciddi bir yorgunluğu görüyoruz. Herkes çekilmenin hesabını yapıyor, problem çözülmeden çekilmenin hesabını yapıyor. Irak'ın hali ortada. Irak'ta da yine beklenenler olmadı. Ve Irak şu anda yer altı, yer üstü bütün yapılanmalarıyla kim bilir kaç on yıl alacak, böyle bir durum var. Bunu yıkılan bir medeniyeti yeniden inşa etmek sadece Irak halkının değil herhalde bu operasyonlara katılanların da görevi olsa gerek.

   Akşam saatlerinde Lübnan eski Başbakanı, -tabi eski derken şu anda henüz Başbakan, fakat malum Parlamentodaki desteği sebebiyle bunu böyle söyledim, şu anda Lübnan'ın Başbakanıdır- Sayın Hariri kardeşimle de görüşmemizi yaptık, ona da bu düşüncelerimi ilettim. Libya nezdinde, Suriye nezdinde, diğer tüm ilgili ülkeler nezdinde görüşlerimizi farklı şekillerde dile getiriyoruz.

   Bakınız değerli kardeşlerim, Libya'dan vatandaşlarını tahliye etmek isteyen ülkeler Türkiye'den yardım istiyorlar. The Guardian Gazetesi tutuklu muhabirini kurtarmak için Türkiye'den yardım istiyor. New York Times Gazetesi tutuklu 4 muhabirini kurtarmak için Türkiye'den yardım istiyor. Türkiye, Bingazi ve Mısrata'dan 321 yaralıyı tedavi için İzmir'e getiriyor. Bugün saat 15:00-16:00 gibi Çeşme'ye inecekler. 321 yaralı, 158 yolcu ve refakatçiyi taşıyan gemi bugün Çeşme'ye geliyor. Ve kendilerine tahsis ettiğimiz hastanede inşallah bu yaralıların tedavileri yapılacak.

   Şu anda Trablus'da da Türkiye var, Bingazi'de de Türkiye var, taraflarla konuşan, diyalog kurabilen, çözüm üretebilen bir Türkiye var. Ama aynı şekilde Bahreyn'de de Türkiye'de var. Bugün Dışişleri Bakanımızı Bahreyn'e gönderdik, orada görüşmeler yapacak. Yarın Suriye'ye geçecek, orada da görüşmelerimizi yapacağız. Arzumuz nedir? Arzumuz: Şu bölgenin barışına Türkiye olarak nasıl katkı sağlayabiliriz, bu. Efendim, Türkiye'nin içerisindeki sorunları hallettik de o mu kaldı? Türkiye, bir kasaba devleti değil. Türkiye, değerli arkadaşlarım; tarihiyle medeniyetiyle hangi toprakların üzerinde hangi devlet anlayışıyla, hangi medeniyet anlayışıyla var olduğunun bilincindedir. Biz içerideki sıkıntıların da bilincinde, hem onunla mücadelemizi sürdüreceğiz, hem de bölgemizdeki olanların hepsiyle mücadelemizi sürdüreceğiz ve bölgemizde de barışı inşallah egemen kılmanın gayreti içerisinde olacağız. Çözüm üreten, barış, istikrar ve hukuk isteyen bir ülke olarak tüm denklemlerde yer almaya devam edeceğiz.

   Değerli kardeşlerim, başta da ifade ettiğim gibi bugün bu dönemin son grup toplantısını gerçekleştiriyoruz. Öncelikle şunu söylemek durumundayım: AK PARTi, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde bu ülkenin nasıl yegane bir umuduysa, bugün de aynı şekilde Türkiye'nin yegane umududur. Biz 14 Ağustos 2001'de partimizi kurarken, 3 Kasım seçimlerine girerken ne demiştik unutmayın; her şey Türkiye için demiştik. Dikkat edin bugün birileri bizim bu yola çıkıştaki o heyecan dolu ifademizi güya kapacağını zannediyor. Çünkü bunlar mukallittir, bunlar taklitçidir, bunlardan bir şey olmaz. O gün nasıl bir umut, nasıl bir heyecan içindeysek, hiç azaltmadan, hiç eksiltmeden aynı umut ve heyecanı taşımaya devam ediyoruz. Bugünlere engelleri, bariyerleri aşarak geldik. Bugünlere sorunları tek tek çözerek geldik. Milletle gönül bağımızı daha da güçlendirerek, sevdamızı, aşkımızı çoğaltarak bugünlere ulaştık. Halkımıza ben şu anda Parlamento çatısı altından ekranları başında bizleri izleyenlere şöyle sesleniyorum: Bize çıraklık döneminde nasıl desteğinizi verdiyseniz, kalfalık döneminde nasıl desteğinizi verdiyseniz ve çıraklıkta da, kalfalıkta da eğer bizlerden memnun kaldıysanız, diyorum ki; gelin ustalık dönemini de sizlerle beraber inşa edelim.

   Bize yüklenen emaneti kutsal bildik. O emanete uzanan ellere en sert şekilde cevap verdik. O emaneti hakkıyla taşıdık ve taşımaya devam ediyoruz. 8 yıl boyunca Türkiye'ye kazandırdıklarımızı artık bir çırpıda, bir nefeste sıralamak mümkün değil. Neler yaptığımızı sadece önemli başlıklarıyla sıralamaya kalksak uzun mu uzun bir liste ortaya çıkıyor. Eğitimde, sağlıkta, adalette, emniyette, Türkiye bizimle ilkleri yaşadı. Ulaştırma, konutta, enerjide, tarımda, çalışma hayatında, sanayide Türkiye büyük başarılara bizimle şahit oldu. Büyük dönüşümleri, büyük reformları Türkiye bizimle yaşadı. Yüzyılın en büyük küresel finans krizinde yüzde 8,9 oranında büyüyen bir Türkiye var. Dünyada sözünün ağırlığı olan, itibarı olan, ay yıldızlığı bayrağı tüm dünya için anlam ifade eden bir Türkiye var. İleri demokratik standartlara kavuşan, özgürlükleri güvence altına alan, kardeşliğini pekiştiren, birlik beraberlik içinde emin adımlarla geleceğe yürüyen bir Türkiye var. Bu millet AK PARTi'nin ayak sesleriyle 3 Kasım öncesinde umuda, heyecana, aydınlık yarınlara yelken açmıştı.

   Değerli arkadaşlarım, sevgili milletim; bugün 10 bin doları aşan milli geliriyle, bakınız göreve başladığımızda neredeydik, şu anda nerede; 1'e 3 kişi başı milli gelirini artıran bir Türkiye var. Göreve geldiğimizde dünya ekonomileri arasında 26. sırada olan bir Türkiye vardı. Şimdi dünya ekonomileri arasında 17. sırada olan bir Türkiye var. Küresel bir güç olarak yelkenlerini şişirmiş şekilde yoluna devam eden bir Türkiye var.

   Şimdi bakınız değerli kardeşlerim, 3 Kasım seçimlerine girerken AK PARTi Türkiye'nin tek umuduydu. Bugün de 12 Haziran seçimlerine girerken AK PARTi yine Türkiye'nin tek umudu.

  AK PARTi kurulduğu andan itibaren Türkiye'nin tamamını kucaklarken, doğulusuyla batılısıyla, kuzeylisiyle güneylisiyle, Türk'üyle, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Arab'ıyla, Roman'ıyla, Gürcü'süyle, Abhaza'sıyla vesaire 74 milyona aynı dille hitap ederken, bütün millete eşit mesafede dururken, muhalefet partileri tıpkı 3 Kasım'da olduğu gibi bugün de küçük olsun benim olsun mantığıyla hareket ediyorlar.

   Biz Afyonkarahisar'dan yola çıkarken 3 tane kırmızı çizgi ifade ettik. Ne dedik? Bizde etnik milliyetçilik yok, bizde bölgesel milliyetçilik yok, bizde dinsel milliyetçilik yok; bugün aynı noktadayız, bugün yine aynı şeyleri söylüyoruz. Bunları yaptık, bunları yapmaya devam ediyoruz. Fakat bizim dışımızdaki siyasi partilerin hiç bir tanesi bunları yapamadı. Bunları telaffuz dahi edemediler. Hepsi belli bir yere kısılıp kaldılar. Ya bir etkin grubun partisi oldular veya bir bölgenin partisi oldular veyahut da kumsalların partisi oldular, durumları bu. Ama biz doğunun, batının, kuzeyin, güneyin, dağın, taşın, yaylanın, her yerin partisi olduk, her yerde biz varız. Çünkü biz 74 milyonun tamamını kucakladık. Büyümek için, büyük olmak için potansiyel lazım, kapasite lazım, tevazu lazım, büyük düşünmek lazım. Biz bunu yaptık. Bunlarda kapasite, potansiyel var mı ki büyüye bilsinler? İşte görüyorsunuz, belli kesimlere hitap ediyor, belli sorunları istismar ediyor, belli kalıplar içinde katı şablonlara sıkışmış şekilde durumu idare ediyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi 1940'larda takılıp kaldığı yerden bugünlere hala gelemedi. Hatta daha da gerilere gidebilirsiniz, Cumhuriyeti kuran biziz diyorlar ya, aynen oradalar hala.

   Değerli kardeşlerim kendi iç çekişmelerinden, iç sorunlarından Türkiye'nin, milletin sorunlarına kulak vermeye fırsat bulamadı ve bugün de hala bulamıyorlar. Yaptıkları tek şey var, hakaret. Bu hararetin bedelini de 12 Haziran'da yine ödeyecekler. Eski Genel Başkanı hepinizin malumudur, milletin de malumudur. Biliyorsunuz, malum Genel Başkanın neden, niçin böyle bir görevi devretmek zorunda kaldığı ortada. Tabi ona kalsa devretmeyecekti de işte, durum oldu. Ve şimdi kendisine bir güç devşirebilmek için şahsıma bakıyorsunuz ulan mulan gibi ifadelerle hakaretler ediyor. Ya benim kalkıp da senin seviyene inmek gibi bir derdim yok. Zaten bu siyasette milletim her zaman sana tokadı attı, milletimin tokadıyla kalmadı en sonunda partindeki düne kadar yanında olanlar da sana tokat attı. Ve en yakınında olan ziyaretine gelip ben siyasette yokum diyen de yanından ayrılırken açıklamayı yaptı, ertesi gün Genel Başkanlığa adayım dedi, o da sana bir tokat attı. Ama şimdi maşallah boy boy resimler çektiriyorlar beraber işte kurdeleler kesiyorlar, adaylığı garantiye almak istiyor herhalde. Şimdi de böyle bir durum var, ama onun da kararını Parti Meclisi verecek. 1940'larde tek parti iktidarı olmanın imtiyazıyla milletin derdine kulak tıkayan CHP, bugün de aynı şekilde milletin taleplerine, hissiyatına, arzularına kulak tıkamaya devam ediyor. Bu Cumhuriyet Halk Partisi il başkanlarının illerde valilik yaptığı bir partidir. Bunların demokrasi anlayışı budur. İl başkanı, o ilin valisi; böyle demokrasi olur mu ya? İşte biz bu günlere böyle geldik. Şimdi kalkmışlar bunlar Türkiye'de demokrasi dersi veriyorlar. Gençler, bu CHP böyle bir CHP'dir, bunu böyle bilin. Ve hem il başkanı olacak, hem de gidip o ilin valisi olacak. Bunlar demokrasiyi böyle tanıdılar, böyle tanımladılar, böyle anladılar. Bunlar, hani Atatürk'ün egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi var ya, ona hiç bir zaman tahammül edemediler. Bu partinin adındaki halk ifadesine bakmayın, bu parti halksız bir Cumhuriyet Halk Partisidir, bunlarda halk yok.

   Şimdi seçim sandığı ufukta gözüktü. Geçici bir süre için CHP'nin aklına millet geldi, milletin sorunları geldi. Dikkat edin, yeni gibi lanse ettikleri her uygulama, her söylem tereddüde yer bırakmayacak şekilde AK PARTi'nin taklidinden ibarettir. Ortaya attıkları her vaat, AK PARTi'nin zaten uyguladığı çözümlerin hani çocuklarımıza gösteriyoruz ya kes, kopyala, yapıştır formülüyle orantılıdır, budur. Yeniden ve abartılı bir şekilde üretilmesinden başka bir şey değildir. Hani geçmişte vardı ya, o ne veriyorsa ben 5 fazlasını veriyorum diyen siyasetçiler yok muydu? İşte CHP'nin bugün ulaştığı seviye, 20 yıl önceki o seviye. Taklidi bile doğru dürüst beceremeyenler hiç şüpheniz olmasın milletten takdiri de göremeyecektir.

   Çetelerden medet umanlar işte ortada. Bakın listeler açıklandığı zaman bir çok şeyleri göreceksiniz. Çetelerden medet umanlar milletten asla takdir göremezler. İngiltere'de, Amerika'da İsrail'e selam göndenler, bu milletten asla takdir göremezler. Kalpleriyle dilleri aynı istikamete bakmayanlar bu milletin tercihine asla mazhar olamazlar. En önemlisi, milleti aşağılayanlar, bugün hala millete tepeden bakanlar, millete göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, yüzde 60'ı aptal diyenler, bu milletten ebediyen yüz bulamazlar.

   Daha önce de söyledim, siz aile sigortasını bir kenara bırakın da, önce kendi arkadaşlarınıza kurduğunuz komploların, yıprattığınız aile kurumunun hesabını verin, siz SSK'nın hesabını verin.

   Değerli arkadaşlarım, 8 yıldır söylüyorum; böyle muhalefete can kurban, inanın can kurban. 12 Haziran seçimlerine çok bildik, çok tanıdık bir rakiple, sürekli çark eden, umut simsarlığı yapan, hayal tüccarlığından medet uman bir CHP'yle giriyoruz. Diğer yandan MHP. 22 Temmuz'da Parlamentoya girme başarısını göstermişken 4 yıl boyunca muhalefet etme görevini yerine getirememiştir. 2000 ve 2001 krizlerinin mimarı olan, Türkiye ekonomisini adeta dibe vurduran, 1 gecede Türkiye'yi yoksullaştıran MHP, Meclis dışında kaldıktan sonra 2007 seçimlerinde eline geçen fırsatı heba etmiştir. Allah aşkına şu geride kalan 4 yıla bakın, MHP üst yönetimine ait tek bir olumlu, yapıcı, pozitif eleştiri bulabilir misiniz? Bu MHP'nin içinde olduğu iktidar, değerli arkadaşlarım, sadece enflasyon yüzde 30. Gittiler biliyorsunuz IMF'den 30 milyar dolar borç aldılar. Bize 23,5 milyar dolar borçla devrettiler. Kim? MHP, DSP, ANAP. Bunların borçlandığı Türkiye'yi biz o borçları ödedik ödedik ödedik, IMF'e olan borcumuzu 5,2 milyar dolara indirdik. Bakınız 23,5 milyar dolar borçtan devraldık, 5,2 milyar dolara indirdik. Bitmedi, Merkez Bankası, bunlar milliyetçi değil mi, öyle geçinmiyorlar mı? Madem milliyetçisiniz, bu Milli Bankamız Merkez Bankası'nın döviz rezervi neydi? Bunlardan devraldığımız zaman 27,5 milyar dolardı. Değerli kardeşlerim, şu anda altın rezervimiz hariç 86 milyar dolara ulaştık. Şimdi zaman zaman utanmadan, sıkılmadan çıkıp konuşuyorlar. Bu iktidar, yolsuzlukların iktidarıdır diyorlar. Yahu sizin bütün kirlettiğiniz bu Türkiye'yi biz temizliyoruz biz, biz temizliyoruz. Kasaları boşalttınız biz dolduruyoruz, borçlandınız biz ödüyoruz. Ve 79 senede 6 bin 300 kilometre duble yolun yapıldığı bir Türkiye'de, 8 yılda biz kalkmışız 13 bin 600 kilometre duble yol yapıyoruz. Türkiye'nin dört bir yanına 45 hava alanıyla ulaşan bir Türkiye. Ve artık bire üç, bire beş, hamd olsun benim vatandaşım uçaklarla seyahat ediyor, bu hale gelen bir Türkiye. Yolsuzlukların olduğu bir Türkiye'de siz bunları nasıl yapacaksınız ya, bu yolları nasıl yapacaksınız, dağa taşa suyu, yolu nasıl götüreceksiniz, bu borçları nasıl ödeyeceksiniz? Bunlar böyle oldu. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı korunduğu için bunlar oldu, yoksa bunların hiçbirini yapamazdık. Ve onun için bugün bakın attığımız adımlarla işte gayri safi yurt içi hasıla ortada. Kamu net borç stoğu ortada. Bütün bunlarla beraber olaya baktığımızda, işte Maastricht kriterlerinin çok çok altında bir borç stoğu, böyle bir Türkiye var. İtalya'ya bak, ne bileyim Fransa'ya bak, Almanya'sına bak, Japonya'sına bak, hepsindeki borç stokları devasa, yüzde 100'lerin üzerinde, böyle bir durum var. Türkiye artık ayaklarının üzerinde duruyor. Ve 4 yıl boyunca milletin derdine deva olacak, sadra şifa olacak bir tek öneri görülmemiştir. Küfretmekten, hakaret etmekten, öfke ve nefretten başka ortaya hiçbir şey koymadılar, koyamadılar. Milli birlik ve kardeşlik projesi gibi birleştirici, bütünleştirici bir süreç karşısında bile ayrıştırıcı dile öfke ve nefret dilini tercih ettiler. BDP, nasıl Türkiye'nin doğusuna sıkışıp oradan çıkamadıysa, MHP de maalesef kafatası ölçmekten başka bir işe yaramadı, buraya sıkışıp kaldı. MHP de, maalesef sahil kesimlerinin bazı yerlerine sıkışarak oradan çıkamadı, bir Türkiye partisi olamadı. Milli birlik ve kardeşlik projesinin karşısında duran, çözümü engellemek için yoğun gayret gösteren maalesef bir diğer parti de işte gördüğünüz gibi MHP oldu, bir diğeri de BDP. Doğu ve Güneydoğu'nun yatırımlara kavuşması, çocukların, gençlerin umutla kucaklaşması, huzurun bölgeye egemen olması, sorunlardan beslenen, yoksulluğu istismar eden maalesef BDP'yi rahatsız etti. Yüksekova'ya gideceksin hava alanı yapacaksın, oranın temel atma törenine gelmek isteyenleri engelleyeceksin. Şırnak Cizre'de hava alanı yapacaksın, temel atma töreni, gelmek isteyenleri engelleyeceksin. Yol yapacaksın, yollardaki o müteahhitlerin iş makinelerini yakacaksın. Ya bu mudur ülkeyi sevmek, bu mudur insanını sevmek, bu mudur şehrini, Hakkari'sini, Şırnak'ını, Diyarbakır'ını, şurayı burayı sevmek, bu mudur? Şu anda seçim sandığının görülmesiyle birlikte projelerle, planlarla, önerilerle ortaya çıkması gereken BDP, bir kez daha gerilimi, bir kez daha tahrik siyasetini, bir kez daha istismarı propaganda yöntemi olarak benimsedi. Yapılan sivil itaatsizlik değil arkadaşlar, sivil iradesizliktir, yapılan budur. Halkının oy aldığı kesimlerin iradesini hiçe sayanlar, milletin iradesine ipotek koyduranlar sivillikten, sivil itaatsizlikten bahsedemezler. İşte referandumda gördük. Sandığın üzerine çarpı işareti koyanlar, değerli kardeşlerim ne yaparlar? bu sivil iradesizlik değil mi, halkının iradesine ipotek koymak değil mi? Budur, bırak halk iradesini ortaya koysun bakalım ne diyor. Senin gösterdiğin istikametten mi gidecek, yoksa doğru neredeyse oradan mı gidecek? Kendileri Parlamentoda bile biliyorsunuz sandığa gidemediler, iradelerini ortaya koyamadılar. Ve bugüne kadar terörden en fazla iki kesim istifade etti değerli kardeşlerim; birincisi silah tüccarları, ikincisi de istismarcılar. İşte şu anda bölgenin meseleleri çözüldükçe, o istismarcılar çözümü engellemek için her yola, her tahrik eylemine başvuruyorlar.

   Sivil itaatsizlik diye ortaya konan eylemler, bölge halkının hissiyatını istismar yoluyla seçim hesabı yapmaktan başka bir şey değildir. Burada Cuma namazı kılınıyor. Siz kalkıp da hemen şöyle biraz öte tarafta orada kılınan Cuma namazını adeta sabote edercesine orada elde megafonla alelacele toparlanıp bir Cuma namazı kılmaya kalkarsanız, ha buna ayrımcılıktan başka bir şey denmez, bu ayrımcılıktır. Bu, mukaddes dinimizin içerisine de bölücülüğü sokmaktır ve bunlar bunu da yaptılar. Ben işin teferruatına, detayına da girmiyorum. Bu tahrik eylemleri, paniğin, telaşın, tükenmişliğin emaresidir. Türkiye'ye konuşamayanlar, Türkiye'yi bir bütün olarak kucaklayamayanlar, ne yaparlarsa, hangi senaryoyu uygularlarsa uygulasınlar, benim o bölgedeki samimi kardeşimin de takdirine mazhar olamayacaklardır. Çünkü benim milletim artık oynanan oyunları çok net olarak görüyor. Benim milletim, kimin kiminle iş tuttuğunu, kimlerin nasıl bir kirli ilişki içinde olduğunu, hangi çirkin senaryoların ortaya konduğunu artık çok net olarak görüyor. Bunu sadece kendileri görmüyor. Eski bayat senaryoların hala iş göreceğini zannediyorlar. Ama 12 Haziran'da milletim onlara nasıl bir yanılgı ve yanlış içinde olduklarını inşallah gösterecektir. 12 Haziran senaryoların değil hakikatin tecelli edeceği bir tarihtir.

   Tabi burada terör örgütünün son günlerdeki eylemlerine de milletimin özellikle dikkatlerini çekiyorum. Seçimin hemen öncesinde ortaya konan bu eylemler her seçim öncesinde olduğu gibi, Türkiye'de iç siyaseti dizayn etme girişimlerinin aleni bir uzantısıdır. Şunu da açık açık söylüyorum: Bu eylemler, sadece Doğu ve Güneydoğu'da halkı tahrik yoluyla değil, Hükümeti yıpratmak, batıdaki vatandaşları tahrik etmek yoluyla seçimleri etkilemeye dönük çok boyutlu bir senaryonun parçasıdır. Türkiye artık bu oyunlara gelmeyecek, Türkiye, bu kirli senaryolara evvel Allah gelmeyecek, bunları bozacak ve mutlaka aşacaktır.

   Değerli arkadaşlarım, 12 Haziran seçimlerine işte böyle bir genel manzara içerisinde giriyoruz. Tekrar ediyorum, bu manzara içinde Türkiye'nin umudu, milletin umudu yine AK PARTi'dir. 8 yıl boyunca Türkiye'yi rekor seviyelerde büyüten AK PARTi, daha büyük hedeflerle, daha geniş bir ufuk ve daha güçlü bir vizyonla, en önemlisi de daha büyük bir aşk ve heyecanla 12 Haziran seçimlerine hazırlanıyor.

   Değerli kardeşlerim, 12 Haziran seçimleriyle ilgili olarak biz 4 yıl sonrasını değil 12 yıl sonrasını, Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıl dönümünü, yani 2023'ü hedefleyerek seçimlere giriyoruz. Ayağı yere basan, gerçekleşebilir hedefleri milletimizin takdirine sunuyor, Türkiye'yi 2023'te dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olarak görme vizyonuyla yeni döneme hazırlanıyoruz.

   Bu son Grup Toplantımızda hepinizin çok çok iyi bildiği bazı hususları da bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

   Değerli kardeşlerim, biz bu yola ikbal için çıkmadık, biz bu yola şahsi hırslarımızı tatmin için, koltuk ve makam sevdası için çıkmadık. Tüzüğümüzü hazırlarken, Programımızı hazırlarken bu anlayışla hazırladık. Biz bu yola yoksulların umudu olarak çıktık, sessiz yığınların sesi olarak çıktık, kimsesizlerin kimsesi olarak çıktık. Ayağında çarığı olmayan, üzerinde giyeceği, sofrasında yiyeceği olmayan, kalem tutacak elleri soğuktan tirtir titreyen çocuklar için biz bu yola düştük. Ve onun için eğitimde tüm okullarda kitapları her yıl okullar açılırken masaların üzerine koyduk, ki o yavrular benim kitabım yok diye ağlamasın, benim kalemim yok diye ağlamasın, onlara bu imkanı hazırladık. Bununla kalmadık, hastane kapılarında inim inim inleyen, o sıralarda, kuyruklarda evet can çekişen nice insanları kurtarabilmek için tüm hastaneleri biliyorsunuz koordine ettik ve artık dedik ki isteyen istediği hastaneye gidebilecek. Bunu söylediğimizde bunu nasıl yapacaksınız diyenler, yaptığımızda şok oldular. Şimdi benim vatandaşım istediği hastaneye gidebiliyor. Her zaman söyledik, elindeki reçetesiyle doktorun yazdığı ilaçları alamayan, ama şimdi elindeki reçeteyle tüm ilaçları istediği eczaneden alabilen bir Türkiye var ve böyle bir millet var, buraya geldik.

   Ve bizim söylediklerimizin taklidi başladı. Biz ne dedik? Her doğan, sigortalı doğacak, sosyal güvencesiyle, genel sağlık sigortasıyla doğacak, 18 yaşına kadar bu devam edecek dedik. Bunu yaşayan bir Türkiye var. Bakıyorsunuz birileri çıkıyor şimdi diyor ki, biz hayat boyu sigortalı yapacağız. Yahu sen önce bunu bir, önceleri geldiniz yaptınız mı? Yapmadınız. Niye yalan söylüyorsun? Yahu başaramadınız, yapamadınız, siz bu ülkede iktidar gördünüz. İktidarlara şöyle böyle de olsa geldiniz, yapamadınız bunları. Ama biz yaptık. Tek göz evinde yaşayan aileler AK PARTi iktidarıyla hamd olsun 480 bin konutun inşasını görüyor, bunların 360 bini sahiplerine teslim ediliyor. 10 yıl, 15 yıl, 20 yıl vadeyle bunları yaptık. Ve bu aynı zamanda Türkiye'nin bir dönüşüm, değişim projesi olarak hayata geçti. Tenceresinde çocukları için evet su kaynatan anneler, artık valilerimizin, kaymakamlarımızın Sosyal Dayanışma Yardımlaşma Fonumuzdan verilen desteklerle evet evlerine aş girdi. Ve bunu istismar ettiler. Ne dediler? Devlet, sadaka devleti oldu. Hayır, devlet sadaka devleti değil, sadaka devletin görevi değil, sadaka bireyin görevidir. Birey verir, verdiği zaman da sağ eliyle verdiğini sol eli görmez. O zengine ait bir iştir. Devlet, sosyal devlet olarak bunu yapmak zorundadır, bu sosyal devletin ilkesidir, biz bunu yaptık. Yani biz bunu Ömer misali yapmaya gayret ettik. Tam yaptık mı? Yapamadık. Yani biz şu anda ülkemizin ara sokaklarında, vali arkadaşlarıma hep onu söyledim, kaymakamlarımıza onu söyledim; valilik makamında oturup kalmayın dolaşın, kaymakamlarımızla dolaşın. Gezin bakın nerede kim fakir, bunları bulun. Kimin bacası tütmüyor buna bakın ve onların kömürünü, sobasını götürün. Yahu dediler ki, ben her aileye 600 lira vereceğim ya, işte bu dağıttıklarınızın tutarı o da onun için oradan vereceğim dedi. Yahu akşam başka sabah başka. Eğer bu işin hesabını yapacak olursan, bizim bu dağıttıklarımız senin o 600 liranın çok çok üstünde. Çünkü 600 lirayla bunlar alınamaz. Kaldı ki bizim valiliklerimiz biliyorsunuz ayrıca sosyal güvencesi olmayanlara mali olarak da belli bir miktar da bir parasal yardımı da zaten yapıyor, o da ayrı, bunu da yapıyor. Sen kimi aldatıyorsun ya, benim halkım bunları görüyor, biliyor. Yıllardır evladının yolunu gözleyen, 30 yıldır ha geldi ha gelecek diyerek kapısını açık bırakan analar için biz bu yola çıktık. Gümrük kapılarında, vize kuyruklarında başlarını öne eğen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının gururunu yüceltmek için biz bu yola çıktık. Artık pasaport gözükünce vize yok, geç; böyle bir noktaya geldik. Ana dilini konuşamayan, ana dilinde ninni söyleyemeyen, ağıt yakamayan bacılar için biz bu yola çıktık. Cezaevlerinde yavrusuyla kendi ana dilinde konuşamayanlara biz bunun yolunu açtık, bunu biz yaptık. Devletin televizyonlarından bir tanesi tamamıyla, evet özellikle Güneydoğu, Kuzey Irak, bu bölgelerde yayın yapacak şekilde Kürtçe yayın yapar hale biz getirdik. Olağanüstü hali bölgede biz kaldırdık. Çevik Kuvveti, Çekiç Gücü biz oradan kaldırdık. Bize şunu diyorlardı: Bunlar gitsin mesele yok. Bunları biz hallettik, biz bunları gönderdik. Bu sürece biz geldik, biz getirdik. Ana dilde kursla mı açacaksın, açın dedik; bunların yolunu biz açtık. Kendi ana dilinde türküsüyle, sazıyla her şeyiyle bunları yapar hale bu imkanları biz sağladık. Şimdi biz bunları yaptıktan sonra, biz indirme-bindirme harekatı yaptık da öyle yaptılar. Bu noktaya geldiler. Siz bu indirme-bindirme harekatı daha önce niye yapamadınız ya? Vatan hasretiyle kavrulanlar için, vatanına hasret hayata gözünü yumanlar için, gurbette alın teri dökenler için biz bu yola çıktık. Merter'deki, Tuzla'daki, Kozlu'daki, Ostim'deki emekçi kardeşim emeğinin hakkını alın teri kurumadan alabilsin diye biz bu yola çıktık.

   Değerli kardeşlerim, biz bu yola Diyarbakır'da Benusen Mahallesinin, Ankara'da Altındağ'ın, Gaziantep'te Çıksorut  Mahallesinin, İstanbul'da Atik Mustafa Paşa Mahallesinin umudu olarak çıktık. Fakir fukaranın, garip gurebanın sesi soluğu olmak hakkını hukukunu korumak için biz bu yola çıktık. Bizim derdimiz var, biz dertliyiz arkadaşlar. Dertli olmayan derman bulamaz. Biz milletin derdiyle dertlenerek bu yola revan olduk.

   Sevgili kardeşlerim, biz sadece Türkiye'nin değil Orta Doğu'nun, Kuzey Afrika'nın, Balkanlar'ın barış, huzur, istikrar umudu olarak bu yola çıktık. 8 yıl boyunca bu çizgiden, bu istikametten sapmadık. Hedeflerimizde hiç tereddüde mahal bırakmadık. Çeteler karşısından hep birlikte dimdik durduk. Hukuksuzluk karşısında birlikte göğsümüzü siper ettik. Engeller, engellemeler, kirli tezgahlar karşısında gönlümüzü hiç karartmadık. Yurt içinde, yurt dışında aleyhimize yürütülen kampanyalara boğun eğmedik. Bir olduk, iri olduk, her zaman diri olduk. Milletten kopmadık, milletle gönül bağımızı bir an olsun koparmadık.

   Değerli kardeşlerim, burada hepinize en kalbi şükranlarımı sunarken şunu tüm kalbimle ifade ediyorum: Bu mübarek yolda bana sizin gibi yol arkadaşları nasip ettiği için Rabbime hamd ediyorum. Yanlışlar, hatalar olabilir. Ben sizlerden razıyım. Millet inanıyorum ki, sizlerden razıdır. Allah da sizlerden razı olsun diyorum.

   Bizim dünyamızda kardeşler arasında hesaplaşma olmaz, helalleşme olur. Eğer üzerimde hakkınız varsa, ben sizlere hakkımı helal ediyorum, lütfen sizler de bana ve birbirimizi hakkımızı helal edelim diyorum.

   Böyle bir yolda ikbal hırsı olamaz, böyle bir yolda şahsi beklentiler öne çıkarılamaz. Böyle kutlu bir yolda küslüğe, kırgınlığa, dargınlığa asla yer olamaz. Hani Üstat diyor ya: "İnsandır sanıyordum, mukaddes yüke hamal. Hamallık ki, sonunda ne rütbe var, ne de mal. Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan ve ayrılık anneden, vatandan, arkadaştan." Bu kadro böyle bir misyonla, böyle bir hissiyatla donanmış kadrodur. Hesap günü bizim hakkımızdan bir an olsun çıkmadı, çıkmayacak. Biz ilklerin olduğu kadar ilkelerin partisiyiz. Ben Partimizin Tüzüğüne koyduğumuz o maddeden hareketle biliyorsunuz bu dönem son kez aday oluyorum. Sonra ara veriyorum, gerisi Allah kerim. Bu bir bayrak yarışı. Koltuğuna yapışanları kıyasıya eleştirdiğimiz bir ortamda biz de onlardan olamayız.  Onlar gibi davranamayız.

   Değerli arkadaşlarım, millete hizmetin sayısız yolu yöntemi var. Siyaset sadece bu çatı altına girmek değildir. Siyaset partide yapılır, partinin dışında çeşitli kurum kuruluşlarda yapılır. Eğer biz muhafazakar, demokrat bir hareketin mensuplarıysak, bu hareketin çeşitli kurum ve kuruluşlarında da herhalde görev yapmamız gerekir. Yani aday olamadığımız andan itibaren eyvallah deyip bir dahaki seçimlere kadar kaybolanlardan olmamalıyız. Ya? Aynı şekilde yine yola devam etmeliyiz. Bunun bir çok yöntemi var. Ve biz de kenara çekilir, bir yol tutturur ve millete hizmete kaldığımız yerden evvel Allah ondan sonra devam ederiz. Aktif siyasetin mekanı, tekrar ediyorum, sadece burası değildir. Buradaki arkadaşlarımla, teşkilatımızdaki tüm kardeşlerimle bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her zeminde hizmet üretmenin mücadelesi içinde olacağız.

   Evet değerli arkadaşlarım, bu şarkı burada bitmiyor.

Bu şarkı 12 Haziran'dan itibaren çok daha gür ve ahenkli şekilde ustalık dönemi olarak devam ediyor.

   Ben bir kez daha ekranları başında bizi izleyen milletime, ülkeye hizmetlerimizden dolayı sizlere teşekkür ediyorum.

Bir kez daha Allah sizlerden razı olsun diyorum.

 Daha birlikte yürüyecek nice yolumuz var diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

   Sağ olun, var olun, Allah'a emanet olun.


 http://kutuphane.akparti.org.tr
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.