HEM TÜRKİYE’YE HEM DE ORTADOĞU VE AVRUPA’YA SESLENEN BAŞBAKAN ÖNEMLİ MESAJLAR VERDİ
Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan Erdoğan, alkol yasasından heykele, CMK 102 tahliyelerinden yargıya, Lübnan’daki hükümet krizinden Merkel’in açıklamalarına kadar gündemi meşgul eden tüm konuları değerlendirdi
Yeniden siyasi istikrarsızlığa müsaade etmeyeceğiz
Tunus, Cezayir, Mısır, Sudan ve Lübnan’da gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Lübnan Başbakanı, Kıymetli Kardeşim Saad Hariri, Lübnan’daki son gelişmeler hakkında tarafımıza bilgi vermek üzere ülkemize bir çalışma ziyareti yaptı. Sayın Hariri’nin başbakanlığında kurulan Ulusal Uzlaşı Hükümeti içindeki 11 Bakanın istifa etmesi ile ortaya yeni bir bunalım çıktı. Lübnan’ın yeniden siyasi istikrarsızlığa sürüklenmesine müsaade edilemez. Lübnan’da tüm taraflarla diyalog kurabilen bir ülke olarak, biz, kardeşimiz Lübnan’ın huzur, istikrar ve emniyet ortamına kavuşmasını güçlü şekilde desteklemeye devam edeceğiz. Gerek İran’la, gerek Suriye, gerekse Katar’la görüşmeler yapmak suretiyle bu sürecin barışla sonuçlanması noktasında gayretlerimiz sürecek.
Bu noktada Kıbrıs’tan bir gram bile alamazsınız, vermeyiz
Almanya Başbakanı Merkel’in Kıbrıs Rum kesimindeki açıklamaları, Türk tarafını rencide ettiği kadar Merkel’in önceki ifadeleriyle çelişen açıklamalardır. Türk tarafından özür dilemesini bekliyoruz. Eğer halef-selef olduğu Sayın Schröder’in yazdığı eseri okursa Türklere verilen sözlerin nasıl yerine getirilmediğini görecektir. Kofi Annan’a, ‘gel bu süreci başlatalım. Türkler olarak biz her zaman Rumların bir adım önünde olacağız’ diyen biziz. Annan planı ile ilgili olarak, askerlerin çekilmesi, vesairesi hepsi o planın içinde vardı. Adada yapılan referandumda Türkler sözünde durdu. Sözünün arkasında durmayan kim? Rumlar. Ödülü alan kim? Rumlar. Hala Türkler versin... Biz size Kuzey Kıbrıs’tan bu noktada bir gram alamazsınız, vermeyiz. Bunu bileceksiniz. Çünkü biz her zaman söyledik, Kıbrıs olayını siyasi istismar konusu yapmayız, yaptırtmayız.
Hangisine dedik ki ne kadar içiyorsun
Biz muhafazakarız. Aile bizim için önemlidir, mahremiyet bizim için önemlidir, tarih ve tarihi şahsiyetler, tarihi şahsiyetlerin manevi değerleri bizim için son derece önemlidir. Muhafazakar olduğumuz kadar demokrat bir partiyiz... Herkesin yaşam tarzına saygılıyız. 8 yıldır hangi özgürlüğü kısıtladık? Herkes istediği gibi giyiniyor, istediği gibi eğleniyor, istediği gibi içiyor, hangisine dedik ki, sen ne kadar viski içiyorsun? Iksırıncaya tıksırıncaya kadar içiyorlar... Affedersiniz, trafik polisleri, trafik kazalarında yakaladıkları kimler... Onları da yakalamasınlar mı? Bunların yaptıklarını ölümle mi ödeyeceğiz?
Entelektüellikleri babadan oğula geçer
Tarihi sadece bunlar bilirler...
Sadece bunlar estetikten anlar.
Bunlara göre, entelektüellik babadan oğula geçer.
Özgürlüğü savunurlar ama entellektüel despotturlar... Gözü olan, estetikle ucubeyi birbirinden ayırır.
Bunun için hiç de asil bir aileden gelmeye gerek yok...
Bu heykelin dikildiği yerde Seyit Hasan El Harakani Hazretleri’nin Camisi, şöyle kubbelerinin hizasına aldığınız zaman o tepenin bile altında kalıyor...
Hiçbir tarihi eserin olduğu yerde bunu yapamazsınız.
Belli bir mesafe konulur.
Tarih Tabiat Varlıkları Kurulu’nun verdiği karara rağmen, bunun dikilmesine müsaade edemem.
Yasayı CHP çıkardı başkanı bilmiyor
Sen, bu ülkenin hükümetine sokak ağzıyla en ağır hakareti yapan, bunu da köşesinde yazacak kadar ileri giden kişiye parti rozetini takacaksın, sonra da çıkıp, bu ülkede özgürlük yok diyeceksin. Ondan sonra edepten, terbiyeden bahsedeceksin... Sevsinler seni, bunu kimse yutmaz. Sen, yolsuzlukla itham ettiğin kişiyi İstanbul il başkanı yapacaksın sonra namuslu insanları yolsuzlukla itham edeceksin. CHP lideri, RTÜK Kanunu’nu diline doladı. 1994’te RTÜK yasası CHP’nin iktidar olduğu dönemde çıkarılmış. Başbakan ve bakanlara yayınları durdurma yetkisi verilmiş. Bu yetkiyi bizzat CHP sağlamış. Şimdiki CHPlideri bunu bilmiyor. Yüzün kızarması edeptendir. Maalesef edebin rafa kaldırıldığı bir muhalefet var.
Bu tahliye kararlarını Hükümet mi verdi
Özellikle, malum bir davadan dolayı tahliye edilenlerle ilgili olarak, sabah akşam çeşitli yayın organlarında bir zihin bulandırma operasyonu var. Hükümetle, bu örgüt arasında bir illiyet bağı kurulmak isteniyor. Bu tahliye kararlarını hükümet mi verdi? Bu tahliye kararlarını yargı verdi. Aynı yargı, meşhur Erzincan dosyası, vs. süratle yürütülebildi. Ankara’da yine Sincan, gayet başarılı çalıştı. Son 4 yılda 5 kez, hakim ve savcı alımları için yürütmeyi durdurma kararı verdiler. Sonra da iş yükümüz fazla, personelimiz az diyorlar. ‘Onama mı istersin, bozma mı’ diyerek belli çevrelerin arzusuna göre karar veren bir yargıdan, vicdanıyla karar veren bir yargıya geçişi inşallah tamamlayacağız...
Temennim en kısa sürede yakalanmaları
Erdoğan, CMK 102’den tahliye edilenlerin tutuklanmasına ilişkin yargı kararlarını takip ettiklerini, başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere tüm güvenlik güçlerinin tutuklama kararı çıkartılan kişileri aramayı sürdürdüğünü söyledi.
Erdoğan ve kof kabadayılık KUM SAATi 15 01 2011 Ahmet Altan
İnsan, küçük kurnazlıklara kapılıp yanlış yollara saptığında sonunda işte böyle otobana ters yönden girmiş Temel’e döner.
Trafiğin en kalabalık saatinde otobana ters tarafından giren Temel radyoda bir anons duymuş.
– Bir deli otobana ters yönden girdi, bütün sürücüler dikkat etsin.
Temel, akın akın üstüne gelen binlerce arabaya bakıp söylenmiş.
– Hangi bir deli, binlerce deli ters yönde gidiyor.
Seçimlerde MHP’yi barajın altına iteceğim diye her gün biraz daha MHP’lileşen, tutuculaşan, yasakçılığa, heykel yıkmaya, dizi durdurmaya heveslenen, Sayıştay Kanunu için askerlerle gizli anlaşmalar yapan, Kürtlerin hakkını inkâr eden Başbakan Erdoğan, kendisini uyaran, yeniden ilerici, atılımcı, hakşinas, demokrat kişiliğine kavuşmasını isteyen herkesin “ters yöne” girdiğine inanıyor.
Ve onlarla polemik yapmak istiyor.
MHP’lileşmeyi aklı başında, tutarlı bir biçimde savunamayacağı, “kardeşim benim kendi iktidar hesaplarım, kişisel geleceğimle ilgili planlarım var” diye açıkça da söyleyemeyeceği için her cümlesinde kendisiyle çelişiyor.
Devletten para tırtıklamak isteyen medyayla kavga etmeye alıştığı için öyle aklına her geleni söyleyerek polemik yapabileceğini sanıyor.
Kendi kişisel hesabı olan adam, kişisel hesabı olmayan adamlarla polemik yapamaz, yapmaya kalktığında da yüzüne gözüne bulaştırır.
Sen lafa, “örf ve âdetlerimizden, manevi değerlerimizden” gireceksin sonra ilk sıkıştığın yerde kavgaya “baba”yı, “aile”yi karıştıracaksın.
Bu mu senin manevi değerlerin?
Bırak bizim örfümüzü, geleneğimizi, manevi değerlerimizi, Mafya’da bile yoktur kavgaya aileyi karıştırmak.
Başbakan gibi kavga etmek istiyorsan başbakana yakışır bir olgunlukla, delikanlı gibi kavga etmek istiyorsan delikanlıya yakışan bir raconla kavga edeceksin.
Kendi ailene saygısızlık edildiğinde televizyonlarda yakınacaksın sonra kendinden menkul “estetik bilirkişiliğini” haklı gösterebilmek için kavga ettiğin adamın “babasını”, “ailesini” işe karıştıracaksın.
Bu mu senin adamlığın, bu mu senin delikanlılığın?
Kavgaya girmek istiyorsan, kavga ettiğin adam kadar dürüst olacaksın, samimi olacaksın.
Sen, “estetik” değerlere çok hürmetkâr olduğun için o heykeli “ucube” ilan edip yıkılmasını istedin, öyle mi?
Nerede “estetik” olmayan bir heykel, nerede estetik olmayan bir yapı görsen karşı çıkarsın, demek ki.
Samimi bir adamsan, dürüst bir adamsan, tutarlı bir adamsan öyle yapman gerekir.
Sen bu ülkenin her meydanına dikilen Atatürk heykelini, her mahallesine yapılan camiyi estetik değerlere uygun mu buluyorsun?
Bu ülkedeki bütün camiler dinin görkemine yakışır camiler mi?
Sen bugüne dek bir tek Atatürk heykelini, bir tek camiyi “estetik” değerleri nedeniyle eleştirip yıkılmasını isteyebildin mi?
Senin cesaretin, senin yüreğin bir Atatürk heykeline “estetik olmadığı” için karşı çıkmaya yeter mi?
Bu ülkedeki bütün heykeller güzel de bir tek o sahipsiz heykeltıraşın yaptığı heykel mi çirkin?
Gücün ona yetiyor, onu yıkıyorsun, hiç utanmadan sahipsiz bir sanatçının üstünden paye toplamaya çalışıyorsun.
Güçsüze babalanmak kolay.
Ama kabadayılık öyle olmuyor, delikanlılık öyle olmuyor.
Yiğit adam, önce güçlüye kafa tutar.
Sen Yunan Başbakanı’yla görüşürken Yunan Adaları üstünde uçak uçurup bütün ilişkileri ve barış ümitlerini perişan eden orduya karşı niye ağzını açamadın?
Çok mu “estetikti” yaptıkları?
Niye Sayıştay Yasası çıkarılırken orduyla gizlice anlaşıp, halkın paralarının nerelere harcandığını halktan sakladın?
Niye halkının emanetine hıyanet ettin?
Çünkü seçim yaklaşıyor, sen MHP’lileşerek MHP’den oy tırtıklamayı, orduyla iyi geçinmeyi, “ezenlerin” yanında saf tutup “ezen biri olmanın” rantını yemeyi istiyorsun bu seçimde.
İnsanlar seni dürüstsün, cesursun, hakşinassın diye sevdiler, AKP’yi Türkiye’yi daha özgür, daha ileri bir ülke yapacak diye desteklediler.
Şimdi sen o AKP’yi MHP’nin sularına sürükleyip, orduyla anlaşıp, generallerin paralarını halkından saklayıp, sana inananları kandırmaya uğraşıyor, bunu saklayabilmek içinde heykelle, diziyle, “Sarıkamış şehitleri” edebiyatıyla göz boyamaya çabalıyorsun.
Bu halkı herkes kandırdı bir de sen kandır.
Bakalım ordunun karşısında sus pus kesilen, heykeltıraşlara karşı coşan kof kabadayılığınla ne kadar kandıracaksın.
Biz senin eski yiğitliğini ve dürüstlüğünü özleyeceğiz.
Ama hiç unutma, gittikçe “ezilenlerden” uzaklaşan bu politikanla, gün gelecek sen de kendini özleyeceksin.
Erdoğan ve kof kabadayılık - 15.01.2011
Altı ay - 14.01.2011
Böl ve yönet - 13.01.2011
Sarıkamış ve AKP - 12.01.2011
Ucube - 11.01.2011
Yasaklamak - 09.01.2011
Bir cumhuriyet batarken... - 08.01.2011
Şaşırdınız demek... - 07.01.2011
12 ve 10 - 06.01.2011
Sertlik ve zekâ - 05.01.2011
Bir parti - 04.01.2011
Sisif’in günlüğü - 02.01.2011
Dindar ile muhafazakâr - 01.01.2011
Küçük Prens - 31.12.2010
Sokaktaki kadın - 30.12.2010
Balyoz iddiaları - 29.12.2010
İnsanoğlunun rızası - 28.12.2010
Erkek kediler - 26.12.2010
Eczacı hanım - 25.12.2010
Talabani ve ümit - 24.12.2010
Başka bir sorun - 23.12.2010
İki dil - 22.12.2010
Muhalefet - 21.12.2010
Başbakan’ın anlamadığı - 19.12.2010
AKP ve CHP - 18.12.2010
Dikta - 17.12.2010
Savaş - 16.12.2010
Apo bir yol arıyor - 15.12.2010
Amiral - 14.12.2010
Kemalist şiddet - 12.12.2010
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru fazla abartılmamalı Anayasa hukukçusu Prof Dr Serap Yazıcı istanbul 15 01 2011 cumartesi
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmasıyla ilgili yargı dünyasında yaşanan tartışmaları Taraf‘a değerlendirdi.
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmasıyla ilgili yargı dünyasında yaşanan tartışmaları Taraf‘a değerlendirdi.
» Anayasa Mahkemesi’nde yapılacak değişiklik için çıkarılan uyum yasa tasarısına Yargıtay ve Danıştay, “süper temyiz yetkisi veriliyor” diyerek karşı çıktı. Bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa değişikliği kabul edildiğinde zaten onun böyle bir netice doğuracağı çok açıktı. Çünkü kabul ettiğimiz Anayasa değişikliğine göre hakkı ihlal edilen herkes Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilecek. Hazırlanan metindeki “kamu gücü” ifadesi çok önemli. Kamu gücü dediğiniz zaman kamu gücü kullanılarak yapılan bütün işlemleri kapsıyor. Yani yasama, yürütme ve yargı işlemlerini kapsıyor. Dolayısıyla Anayasa değişikliğini kabul ettiğiniz zaman buna paralel olarak çıkarılan uyum kanununda Anayasa Mahkemesi’ne bir denetim yetkisi tanınacağı çok açıktı.
Türkiye’de geniş bir kesim Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruyu savunmuştur bugüne kadar. Mesela TOBB’un 2000’de hazırladığı, Türkiye Barolar Birliği’nin 2001 ve 2007’de hazırladığı Anayasa taslaklarında bu müesseseye yer verilmiştir. Ve bu müesseseyi savunanların çok büyük bir bölümü Alman hukukundan ilham alarak savunmuşlardır. Almanya’da Anayasa Mahkemesi’ne kamu gücünden kaynaklanan yetkisi üzerinden hukuki işlemleri denetim yetkisi verilmiştir. Alman Anayasa Mahkemesi yargı işlemleriyle hakkı ihlal edilenlerin yaptığı başvuruları kabul etmektedir ve bunlar üzerinde karar vermektedir.
» Günlerdir yargıdaki iş yükünün fazlalığından sözediliyor. Bir yargılama işleminin Yargıtay ya da Danıştay’dan sonra bir de Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi bu yükü arttırmaz mı? Yargı süreci daha uzamaz mı?
Haklınız. Bu soruyu sordunuz madem, kendi tutumumu da bu bağlamda ifade edeyim. Ben hiçbir Anayasa çalışmamda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruyu savunmadım. Çünkü bunun sağladığı yararların bazı çevrelerde biraz fazla abartıldığı kanısındayım. Ve Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünü de arttıracağı kanısındayım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılacak başvurular bakımından bir geciktirici sonuç doğuracak. Sonra bir başka hususa daha işaret etmemiz gerekiyor. Bu müesseselerin iddiası hep şu olmuştur: Türkiye’den AİHM’e çok sayıda başvuru oluyor. Böylece Türkiye’nin uluslararası camiada prestiji sarsılıyor. Eğer biz bu mekanizmayı kabul edersek Türkiye’de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) daha uygun bir yapı yaratılmış olur ve AİHM’e başvurular azalır böylece Türkiye’nin itibarı korunur gibi bir iddia öne sürülüyor.
Bu iddianın doğru olabilmesi için Anayasa Mahkemesi’nin içtihatlarında AİHS’in hükümlerini ve AİHM’in içtihatlarını dikkate alıyor alması gerekirdi. Halbuki bugüne kadar bizim Anayasa Mahkemesi’nin sergilediği tabloya bakarsanız AİHS’in hükümlerini dikkate almadığını söyleyebiliriz. Bir kere parti kapatma davalarındaki kararlar AİHM tarafından AİHS’e aykırı bulunmuştur. Dolasıyla umulan yararın ortaya çıkabilmesi için Anayasa Mahkemesi’nin AİHS’i dikkate alan bir mahkemeye dönüşmesi lazım.
» Hak ihlaline uğrayanlar Anayasa Mahkemesi’nin ardından AİHM’e başvurabilecek mi?
Anayasa Mahkemesi incelediği işlem üzerinde sözleşmeye aykırılık tesbit etmeyen bir karar verirse, fakat başvuru sahibi sözleşmede öngörülen haklarının ihlal edildiği yönünde bir kanaate sahip olursa Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra AİHM’e gidebilecektir.