Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket
Eugenio Colorni ve Ernesto Rossi meşhur Ventoten Manifestosu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eugenio Colorni ve Ernesto Rossi meşhur Ventoten Manifestosu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2011 Cuma

Avro Avrupa'yı öldürüyor Amartya Sen 4 7 2011 tarihli Le Monde gazetesi 1941'de Altiero Spinelli, Eugenio Colorni ve Ernesto Rossi meşhur Ventoten Manifestosu

Avro Avrupa'yı öldürüyor Amartya Sen 4 7 2011 tarihli Le Monde gazetesi




Avro'nun Avrupa Birliği gibi bir yapıya ait birçok ülke tarafından ortak para birimi olarak kabul edilebilmesi için herşeyden evvel bu birliğin entegre bir bütçe politikasına sahip olması gerekirdi.

Böyle olmadı.

Bunun sebeplerinden başlıcası amerikan dolarına karşı güçlü bir para birimi yaratma idi;

 bu hedefe ulaşabilmek için avro alanına giren ülke ekonomilerinin temel farklılıkları göz ardı edildi, hesaplar hileyle düzeltildi vs vs...

kısa vadede hedefe ulaşıldı, fakat on yıl içerisinde tüm hile ve dolaplar ortaya çıktı; uluslararası finans bu hileyi, bugün halklara ödetmeye kararlı;

Amartya Sen, Le Monde (4-7-2011) da yayınlanan analizinde, bu mekanizmayı açıklıyor.


1941'de Altiero Spinelli, Eugenio Colorni ve Ernesto Rossi meşhur Ventoten Manifestosunu imzaladıklarında

''özgür ve birleşmiş bir Avrupa''

temenni ediyorlardı.


1943' de takip eden, ve Avrupa Federalist Hareketini kuran ve Avrupa için birlik ve demokratik angajmanlar alan Milano beyanatı var.


Bütün bu gelişmeler, aynı zamanda tüm dünyaya da ilham veren, Avrupanın, Aydınlanma hareketiyle başlayan demokratik arayışlarının bir devamı idi.

Bu yüzden, Avrupa demokratik rejiminin tehdit altında bulunmasının çok az endişe vermesi ve bilhassa finansal gerekliliklere verilen önem üzüntü vericidir.

Demokratik kamu tartışmaları, tamamen kontrol dışında bulunan uluslarlarrası kredi derecelendirme  ajanslarının iktidari ele geçirmesiyle geçerliliklerini yitirmekteler;

bu ajanslar, demokratik hükümetlere, uluslararası finans kurumlarının desteğiyle ekonomik programlar empoze ediyorlar.

Burada iki önemli ve farklı hedefin birbirinden ayrı görülmesinde fayda vardır.

Birincisi gazeteci ve ekonomist Walter Bagehot (1826-1877) ve filozof John Stuart Mill' e (1806-1873) ait olan

''tartışma ile hükümet'' in gerekliliği fikri.

Finansın bekçileri toplumun ihtiyacı olan gerekli eylemlerle ilgili gerçekçi bir vizyona sahip oldukları sürece, demokratik kamu alanı onlari dikkatle dinlemelidir.

 Bu çok önemli !

Fakat bu, finans bekçilerinin ne tüm iktidarı ellerinde bulundurabilmesi, ne de finans kaidelerini demokratik bir biçimde seçilen hükümetlere empoze etme hakkına sahip olmaları anlamına gelmez;

böyle bir duruma Avrupa, eli kolu bağlı kalamaz.

 Kredi derecelendirme Ajanslarının gücü Avrupa kapsamında yürütme mercilerinde görevleri olan politikacılar tarafindan kontrol edilmelidirler.

Halbuki, böyle bir kontrol bugün mevcut değil.

İkinci nokta ise, bu finans şövalyelerinin zorluk içerisinde bulunan ülkelerden yapmalarını istedikleri fedakarlıkların gerçekten bu ekonomilerin uzun vadede devamlılığını sağlayabilmeleri meçhul;

ve hatta bu fedakarlıkların avro alanının bile geleceğini, islah edilmemiş integre bir finans sistemi ve aynı para birimini kullanan bir klüp kapsamında garanti altına alabilmesi imkansız gibi görünüyor.

Kredi derecelndirme Ajanslarının koydukları teşhisler, iddia ettikleri gibi mutlak bir gerçeği belirtmiyor.


Sadece şunu hatırlatalım ki, 2008 finansal kriz öncesinde bu Ajansların, finans kurumları ve şirketlere verdiği not ve sertifikasyonlar o denli içler acısı yanlışlarla doluydu ki, Amerikan Kongresi dava açmayı bile göze almıştı.

Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümü kamu açıklarını kısa zamanda, kamu masraflarını kısarak kapatmaya çalıştıklarına göre, böyle bir politikanın insanların gündelik yaşamlarında, ve ekonomik büyüme üzerinde ne gibi etkileri olabileceğinin gerçeklerden kaçmadan incelenmesi gerek.

Bugün, ihtiraslı bir politikanın da ötesinde, eksik olan bu konularda gerçek bir ekonomik düşüncedir;

''kan, ter ve göz yaşları''

 içerisinde böyle bir kemer sıkma stratejisinin netice ve etkinliği gerçekten sorgulanmalıdır.

Tabii ki

 ''fedakarlık''

ahlakının bir asaleti ve kısa vadede tatmin edici etkileri olabilir.

Bu aynı zamanda

''ayarlanan''

korse felsefesidir de:

 ''eğer hanımefendi bu korse içerisinde kendini iyi hissediyorsa, büyük ihtimalle bir alt beden yetebilir.''

Eğer finansal kesinlik mekanik biçimde sıkışmalara sebep olursa, gereginden fazla mahrumiyete sebep olunursa, ekonomik büyüme harikasını da boğarız.

Büyümenin, kamu gelirleri üretmekteki rolünün unutulması sorgulanması gerekli konulardan biridir;

 bunun İngiltereden Yunanistana kadar geçerli olması gerek.

İngilterede, hiçbir kamu tartışmasına baş vurmadan alınan önlemlerin yerinde olup olmadığı sorulmalı;

aynı zamanda Yunanistan ise dıştan empoze edilen önlemlerle karşı karşıya bulunmaktadır; ve bu müdahalelere karşı koyabilmek için imkanları son derece kısıtlıdır.

Bu bütçe kısıtlamalarının maksimuma çıkarılması kamu masraflarını azaltırken özel yatırımları da baltalar. Bütün bunlar sadece büyümeyi uyaran öğeleri değil, tüm kamu gelirlerini de yok edebilir.

Büyüme ile kamu gelirleri arasındaki ilişki, Çin' den Brezilya'ya ve Hindistan'dan ABD' ye kadar gözlemlendi.

Tarihten alacağımız dersler vardır.

 İkinci Dünya Savaşı sonunda birçok ülke ağır bir kamu borcu altında eziliyordu;

fakat sıkı bir ekonomik büyüme bu yükü bir nebze azaltmayı başardı.

1992'de iktidara geldiğinde, Bill Clinton'un bulduğu açıklar hızlı bir büyüme sayesinde erimişti.

Avro alanında bazı ülkeler, kendilerini neden bu denli kötü bir durumda buldular ?

 Ortak bir para birimi kararı mutlaka önemli bir rol oynadı;

Yunanistan ve Portekiz gibi ülkelerin bu alana girebilmek için kamu hesaplarını hileyle düzeltmelerini hesaba almayı unutmayalım.

Eski Avrupa komiserlerinden Mario Monti, Avrupa Birliğinde bu tür hilelerin sık sık kullanıldığını ve bunun

''aşırı gururuna düşkünlük''

anlayışından kaynaklandığını söylemektedir.

Bununla beraber Yunanistan' ın başlattığı derin reformlar ve Yunan halkının sancılar içerisinde yapacağı fedakarlıkların uzun vadedeki neticeleri ne olursa olsun, Avrupa, Yunanistan'a empoze edilen şartları sorgulamalıdır.


Bugün Yunanistan' ın uyguladığı kemer sıkma politikası finans bekçilerine kısa vadede memnuniyet verse de, bu ülkenin, büyümeyle ne zaman karşılaşacağıyla ilgili belirgin bir vizyonunun olduğu söylenemez.

Yunan ekonomisinin yavaşlamasının da ötesinde, Yunanistan' ın illa da avro alanında kalmasını istemenin hiçbir yararı olmayacak, zira avronun özellikleri yunan hizmet ve mallarının, uluslararası pazarda tüm rekabet gücünü azaltmaktadır.

Başından beri avroya karşı olmam, bana hiç de hoş olmayan bir tatmin verse de, Altiero Spinelli' nin ısrarla altını çizdiği anlamda Avrupa Birliğinin güçlenmesinden yana olmaya devam etmekteyim.

 Başlıca kaygım, avro alanına giren her ülkenin para politikasındaki bağımsızlığından feragat göstermesi;

 halbuki bu alandaki bağımsızlık, geçmişte birçok ülkenin zorluklarını hafifletmişti.

 Bu tür bir bağımsız para politikası, finansal çevreleri tatmin edeceğine, ahalinin gündelik yaşamını bozmamayı sağlayabilir.

 Para politikalarında bağımsızlık terk edilebilir, fakat bunun için aynı ABD' deki gibi gerçek bir politika ve bütçe birliği olmalıdır.

Demokratik ve birleşmiş bir Avrupa fikri, zaman içerisinde yerini finansal bir programa kayıtsız şartsız bir itaata bıraktı.

Avro alanını yeni baştan düşünmek birçok sorun yaratmaktadır.

Avrupa, her ülkenin özel durum ve konumunu göz önüne alarak tartışmalıdır bu konuları.

Çoğu zaman kredi derecelendirme Ajanslarının yanlışlarla dolu tahminlerinden ilham alarak geliştirilen ekonomi politikalarının peşinden koşmakta Avrupa'nın ne menfaati ne de ihtiyacı var. Avrupa demokratik geleneğinin marjinalizasyonuna son vermenin zamanı geldi: bu son derece önemli bir gerekliliktir. Bu gerekliliği hiçbir zaman yeteri kadar abartmıyoruz.

Amartya Sen, ekonomist

1933 yılında Hindistanda doğan Amartya Sen, Hindistan, Ingiltere ve ABD'nin birçok Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmaktadır.

Son zamanlarda Harvard'da eğitim vermektedir. Kıtlık, refah ve gelişme ekonomisi ve fakirliğin mekanizmaları üzerine çalışmalarından dolayı 1998 Ekonomi Nobel 'ine lâyık görülmüştü.

Aynı zamanda kadın ve erkek eşitsizlikleri, sağlık eşitsizlikleri, hukuk eşitsizlikleri üzerinde yaptığı çalışmalarla da tanınmaktadır.

Amartya Sen, liberal ekonomiye karşı devletin rolünü müdaafa eden birkaç ekonomistten birisi.

Yaptığı birçok çalışma, kıtlıkların gıda eksikliğinden çok, demokrasi yokluğundan kaynaklandığını belirler.

1990'da, Mahbub Ul Hak ile

''insanı gelişme endeksi''

 (IGE) nin yaratılmasını ona borçluyuz.

IGE, fert başına düşen milli gelir mevhumuna, sağlık ve eğitim sorunsallarını da katmaktadır


'Avro Avrpayı öldürüyor' başlıklı yazı 4-7-2011 tarihli Le Monde gazetesinde yayınlandı.


 
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.