Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket
Julian Assange’la buluşma 15 03 2011 WikiLeaks’in Taraf’la işbirliği talebi üzerine Britanya’da gerçekleşen görüşmede etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Julian Assange’la buluşma 15 03 2011 WikiLeaks’in Taraf’la işbirliği talebi üzerine Britanya’da gerçekleşen görüşmede etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2011 Çarşamba

Julian Assange’la buluşma 15 03 2011 WikiLeaks’in Taraf’la işbirliği talebi üzerine Britanya’da gerçekleşen görüşmede, Türkiye konulu 24 bin sayfa belgenin yayınında anlaştık

Julian Assange’la buluşma - YASEMİN ÇONGAR - Istanbul - 15.03.2011

WikiLeaks’in Taraf’la işbirliği talebi üzerine Britanya’da gerçekleşen görüşmede, Türkiye konulu 24 bin sayfa belgenin yayınında anlaştık


Kırk yaşında ama daha genç, daha naif görünen bir adam Julian Assange.

Uzun boyu, ince gövdesi, porselen cildi ve platin saçları, mekânın içinde adeta kayarcasına, esnek 

ve sessizce hareket etmesi, yumuşak sesi, doğduğu yer olan Avustralya’nın ağır aksanından pek iz 

taşımayan duru İngilizcesi, çok az mimik ve jest yaparak, gösterişsiz, sakin, inişi çıkışı pek az bir 

tonla konuşmasıyla Assange, ilk anda, “güçlü bir ego,“

“cesur bir asi,”

“devletlere kafa tutan bir anarşist,”

“gizlilik kültürüne balyoz indiren bir devrimci,” hatta çok daha 

basitinden “yakışıklı bir erkek” izlenimi bile bırakmıyor insanda; onunla buluştuğumuzda, bu 

tariflerin hepsinden ziyade “beyaz bir gölge” ile karşılaştığımı düşündüm ben.

Bundan bir süre önce, WikiLeaks’in bizimle irtibata geçerek, işbirliği yapma niyetini iletmesinin ardından Britanya’ya gittim. 

Assange’ın ve onu destekleyenlerin güvenliğini gözetmek için size adını söylemeyeceğim bir şehirde ve tarif etmeyeceğim bir mekânda 

“beyaz gölge”

ile buluştum.

O buluşmada bir anlaşma yaptık ve o anlaşma sayesinde, Taraf ’ta bir süredir okumakta ve analiz 

etmekte olduğumuz toplam 24 bin sayfalık, çoğu “gizli” nitelikli, en eskisi 1994 tarihli olup büyük 

çoğunluğu 2000-2010 dönemine ait 11 bin adet telgraftan oluşan 

“WikiLeaks Türkiye Belgeleri”ni yayımlamaya yarından itibaren başlıyoruz.

 

“Çünkü Taraf, Türkiye’nin en korkusuz gazetesi...”

WikiLeaks ile yaptığımız anlaşmanın niteliğini ve Taraf’ın bu belgelere dayanan haberlerinde gözeteceği ilkeleri az sonra anlatacağım. Ama önce yan yana oturup konuştuğumuz mutfak masasında, Assange’la yaptığımız sohbeti aktarmak istiyorum.
Bir yandan kahvesini yudumlayıp, sık sık önündeki bilgisayar ekranına, ara sıra da yüksek tavana bakarak, bütün bunları yaparken, söyleyeceklerini uzun uzun düşünüp, her kelimesini tartmak için zaman kazanarak, usulca konuştu Assange. Türkiye ve Taraf üzerine “gazetede yayımlanmak üzere” bir açıklama yapmak istediğini söyleyince, iki basit soru sordum ona: Neden Türkiye? Neden Taraf?
Türkiye’nin WikiLeaks için taşıdığı önemi, elde ettikleri Amerikan belgeleri üzerinden açıkladı:
“Türkiye, ABD’nin diplomatik telgraflarının konu aldığı bütün ülkeler arasında, Irak’tan sonra ikinci sırada geliyor. Türkiye, Ortadoğu ile Avrupa arasında bir köprü. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ve genel olarak Washington’ın, uzunca bir süredir,operasyonlarının ve nüfuzunu yayma çabasının atlama taşı olarak Türkiye’ye güvendiği anlaşılıyor.”

Bu belgeleri birinci elden değerlendirmesi ve yayımlaması için niye Taraf’ı seçtiklerini ise şöyle anlattı:
“Türkiye’de kuvvetli bir medya ortağı bulabilmek için uzun ve dikkatli bir araştırma yaptık. Görüştüğümüz insan hakları aktivistlerinin ve gazetecilerin uzlaştıkları nokta, Taraf ’ın Türkiye’deki en korkusuz gazete olduğuydu. Satış rakamları, bazı büyük rakiplerinden daha düşük bile olsa, Taraf da tıpkı bizim gibi genç bir kuruluş ve Taraf’ın yayımladığı haberler, anaakım basının geri kalan kısmı tarafından da alınıp kullanılıyor. Biz, bu işbirliğini başlatarak, hem Taraf’ın yaptığı iyi gazeteciliği cesaretlendirmek ve teşvik etmek, hem de bu yolla genel olarak Türk medyasına destek olmak istiyoruz.”

 

“Sansürün olduğu yerde reform da kaçınılmazdır...”

Assange’a göre, WikiLeaks kurumlar karşısında bireyin güçlendirilmesi, devletlerin ve şirketlerin gizlilik zırhına güvenerek kirli işler yapmasının önlenmesi ve kamuoyunun kendi hayatını etkileyen ilişkiler konusunda bilgilenme hakkının savunulması açısından çok önemli bir rol oynuyor ve bu rolü sürdürmeye kararlı.
Ona “Mücadele ettiğiniz bu gizlilik kültürünün, diyelim ki bundan beş yıl sonra hangi noktada olacağını düşünüyorsunuz” diye sordum:

“Güçlü gruplar, önemli karar ve eylemlerini, gizlilik ya da karmaşıklaştırma yöntemini kullanarak halktan saklamaya çalışmayı her zaman sürdüreceklerdir. Biz ise yaptığımız iş aracılığıyla, gizliliğin meşru kullanımı ve bilgiyi yayınlama hakkı konusunda yeni bir standart oluşturuyoruz. Ama gizliliğin istismar edilmesinin tümüyle ortadan kalkacağını da düşünmüyoruz.”

Bu son vurgusuna karşın, “sansür” konusunda çok “iyimser” bir yorum yaptı Assange:
“Sansür her zaman fırsattır. Sansür, halktan duyulan derin korkuyu açığa vurur. Halkın gücünden duyulan korkudur bu. Dolayısıyla, sansürün uygulanmaya başladığı an, paradoksal biçimde, çok cesaretlendirici bir andır. Çünkü sansür yapan kurumlar, özgür yayıncılık yoluyla reforma zorlanabileceklerini de ortaya koymaktadırlar aslında.”

 

“Bilginin topluma ve tarihe mal olmasını istiyoruz”

WikiLeaks, malum, 2006 yılından beri aktif olan bir internet sitesi. Bu sitenin sahibi olan ve Taraf ’ın anlaşma yaptığı kuruluşun adı: “Sunshine Press Productions” (tam tercümesiyle: “Güneş Işığı Basın Prodüksiyonları”). Assange da hem bu kuruluşun yöneticisi, hem de fikir babaları ve çalışanları arasında “Çinli rejim muhaliflerini, gazetecileri, matematikçileri, Avrupa ve Amerika’dan, Avustralya, Tayvan ve Güney Afrika’dan teknoloji uzmanlarını” sayan WikiLeaks’in unvansız önderi.

İlk büyük çıkışını, Irak Savaşı sırasında bir Amerikan Apache helikopterinin açtığı ateşte sivillerin ve gazetecilerin de öldüğünü kanıtlayan Collateral Murder (Tâli Cinayet) adlı video filmini Nisan 2010’da yayınlayarak yapan WikiLeaks, Temmuz 2010’da “Afgan Savaş Günlükleri” adı altında ABD’nin ve NATO’nun Afganistan’daki operasyonlarına ilişkin seksen bine yakın belgeyi sayfasına taşıdı. Ekim 2010’da, bu kez “Irak Savaş Günlükleri” başlığıyla, yaklaşık dört yüz bin belge, Batı’nın saygın gazeteleriyle işbirliği halinde WikiLeaks tarafından kamuoyuna açıklandı. Son olarak, Kasım 2010’da, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın diplomatik telgraflarını yine büyük gazetelerle peyderpey paylaşmaya başlayan site, bu tarihten itibaren başta Washington olmak üzere birçok başkentin “en popüler düşmanı” haline geldi.

 

“Hakkımdaki cinsel suçlamaların hepsi uydurma...”

Assange’a, WikiLeaks üzerindeki baskıların vardığı noktayı ve “bu baskılara rağmen işlerine devam edip edemeyeceklerini” sorunca, her poker oyuncusunun gıpta edeceği türden ifadesiz bir yüz ve kendinden gayet emin bir sesle cevapladı:
“Faaliyetimizi genişletmeye dönük birçok planımız var. Halen dünya çapında altmış üç kuruluşla işbirliği yapıyoruz; bunlardan bazıları medya grubu, bazıları sivil toplum kuruluşu. Herkesin sahip olduğu bilgiyi toplumuna ve tarihe mal etme hakkını kullanmasını hızlandırmayı sağlayacak bazı yeni teknolojik buluşları ve standartları yakında piyasaya süreceğiz.”
Assange böyle diyor ama WikiLeaks’in eskisi kadar rahat faaliyet gösteremediği de bir gerçek. Söz yine “beyaz gölge”nin:
“WikiLeaks, Washington’ın devreye girmesinin bir sonucu olarak, şu anda Visa, MasterCard, Bank of America, PayPal, Western Union ve diğerlerinin yasadışı iktisadi ablukası altında. Bilgi kaynaklarımızdan biri olduğu iddia edilen genç istihbarat analisti Bradley Manning için idam cezası isteniyor. Üyelerimizin ve gönüllü personelimizin çoğu, ABD ve müttefikleri tarafından yasadışı takip altında tutuluyor.”
Assange sözü bir türlü kendine getirmeyince, “Ya siz, beş yıl sonra nerede, ne halde olacaksınız” diyorum. “Yüzde otuz şurada, yüzde otuz burada” kabilinden, çeşitli ihtimalleri sayan bir cevaba tam başlamışken, vazgeçip şöyle diyor:

“Şahsen benim, casusluk suçundan yargılanmak üzere ABD’ye ya da hakkımdaki uydurma cinsel suçlamalar nedeniyle İsveç’e gönderilmem potansiyel olarak mümkün. Bu ve bunun gibi hukuki meselelerin sonuçlanması yıllar alacaktır. Dolayısıyla, Türkiye’de bizim misyonumuza inanan herkesi de, bu zor zamanda bize destek olmaya davet ediyoruz.”

Baştan sona iyimser ve kendinden emin görünen anlatımının içinde, Assange’ın bu “zor zaman” vurgusu ile destek çağrısı dikkat çekici ama Türkiye’den nasıl bir yardım umduklarının tarifini yapmıyor.

 

Bu anlaşma paralı bir anlaşma değil...

Assange’la, mutfak masasındaki kahve sohbetimize başlamadan önce bir sözleşme imzaladık.
Taraf ’ın Sunshine Press Productions ile işbirliğinin esaslarını belirleyen bu sözleşmenin “Mali Yükümlülükler” başlığını taşıyan maddesinde, “İki taraf da, bu sözleşmeyle belirlenen haklarını kullanmanın ve sorumluluklarını yerine getirmenin bir sonucu olarak birbirine karşı herhangi bir mali yükümlülük altına girmemektedir” yazıyor.
Bu cümlenin meali yeterince açık sanırım:

Taraf, “WikiLeaks Türkiye Belgeleri”ni okuma, değerlendirme ve yayımlama hakkı karşılığında hiç para ödemedi ve hiçbir mali taahhüt altına girmedi.

Aynı sözleşmede, iki kuruluş arasındaki ilişkinin bir ortaklık ya da bir çalışan-işveren ilişkisi olmadığını; Taraf ve Sunshine Press Productions’ın (ve dolayısıyla WikiLeaks’in) tamamen ayrı, bağımsız kuruluşlar olarak kalmaya devam edeceğini de kayda geçirdik.

 

Gizlenecek ve gizlenmeyecek kimlikler var...

Assange ile üzerinde anlaştığımız ve sözleşmede ifadesini bulan temel bir “yayın” kuralından da burada söz etmek istiyorum.
Daha önce WikiLeaks belgelerinin kullanımı konusunda benzer sözleşmeler imzalayan The New York Times, The Guardian, Le Monde, El Pais, Der Spiegel gibi yayın kuruluşlarının uyguladığı, Taraf’ın da haberlerinde ve okura sunacağı belgelerde gözeteceği bu kural, bireylerin korunmasını ilgilendiriyor:
“Taraf, ölüme ya da ciddi tahribata sebebiyet verecek şekilde zulüm görme ya da kovuşturmaya uğrama ya da keyfi biçimde hapse atılma ya da hukuka aykırı bir adlî ve idari süreç sonucunda hapse atılma riski taşıyan bir bireyin kimliğinin ortaya çıkmasına neden olması mantıken muhtemel olan her bilgiyi redakte edecektir.”
Ama bu, belgelerdeki bütün isimlerin ya da şahsi bilgilerin silineceği anlamına gelmiyor. WikiLeaks belgelerini yayımlama hakkını daha önce elde eden belli başlı Batı gazeteleri gibi biz de, bu anlamda “sansürcü” olmayacağız. Taraf, belgeleri yayımlarken sözleşmedeki şu kurala da uyacak:
“Tarafsız bir hukuki süreçte ya da siyasi ve mali güçlerini kullanarak kendilerini savunma fırsatına sahip olan bireylerin kimlikleri, hangi yargı sistemine tabi olurlarsa olsunlar, redakte edilmeyecektir.”

 

Orijinal belgeler aynı gün internette

Taraf, elde ettiği “WikiLeaks Türkiye Belgeleri”ni iki yoldan okura ulaştıracak: Bir kere, kimi belgeleri tam çevirileriyle bütün metin halinde, kimi belgeleri de daha geniş dosyaların kaynak metinleri olarak gazete sayfalarına yansıtacağız. İkinci yol ise internet. Sunshine Press Productions’la yaptığımız anlaşma, Taraf ’ın, söz konusu 11 bin belgeyi tek tek okuyup, “bireyleri koruma ve açıklık” ilkelerine, sözleşmedeki haliyle bağlı kalarak internette yayınlamasını da öngörüyor.

Yarından itibaren Taraf ’ta okuyacağınız ve kaynağı WikiLeaks belgeleri olan her haberin yazımında yararlandığımız telgrafların tam metinlerini, Taraf tarafından redakte edilmiş, WikiLeaks tarafından da son kontrolü yapılmış haliyle, gün ortasından itibaren WikiLeaks’in ve Taraf ’ın internet sitesinde bulacaksınız.
Assange’a göre, “Bu eşzamanlılık çok önemli” zira o, WikiLeaks olarak “bilimsel gazetecilik” ilkesiyle hareket ettiklerini ve okurun, habere kaynaklık eden belgeleri de bizzat görmek yoluyla, gazetecinin yaptığı tercih, vurgu ve yorumları kendine göre değerlendirebilmesine imkân vermek istediklerini söylüyor.

 

“Doğru: Düşünmek taraf olmaktır”

Assange’la, bu sözleşmeyle karara bağladığımız işbirliğimizi doğrudan ilgilendirmeyen konulardaki sohbetimiz ise daha çok Türkiye’de olup bitenler ve gazetemiz üzerineydi. Kendisi, Taraf ’ın bugüne kadarki haberciliğinden, yayımladığı belgelerin bir bölümünden, yaşadığımız mali sıkıntılardan, hakkımızdaki davalardan, bize yöneltilen itham ve eleştirilerden bir ölçüde haberdardı ama “taraf” kelimesinin anlamını ve gazeteye niye bu adı verdiğimizi bilmiyormuş. Sorunca anlattım; “Düşünmek taraf olmaktır” sloganıyla çıktığımızı söyledim… “Bu çok hoşuma gitti, bazılarının o sahte ‘tarafsızlık’ iddiasına karşı ciddi bir duruş” diye karşılık verdi.

Şimdi düşünüyorum da, birbirimize birkaç kez üst üste “Kendine dikkat et” diyerek ayrıldığımız o buluşmadan, topu topu iki mütebessim an kaldı aklımda… “Beyaz gölge”nin durgun ve duru yüzünde, bir “Evet, doğru: Düşünmek taraf olmaktır” derken tebessüm belirdi, bir de Çinlilerin o kadim bedduasını tekrarlarken: “İlginç zamanlarda yaşamanızı dilerim.”
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.