Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket
Zagreb’in tamamı fantastikmiş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zagreb’in tamamı fantastikmiş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Zagreb’in tamamı fantastikmiş

Zagreb’in tamamı fantastikmiş! alin taşçıyan


Fantastic Zagreb Film Festivali’nin ilk kez düzenlenmesi vesilesiyle ben de ilk kez Hırvatistan’ın başkentine ayak bastım. Tarihiyle, yeşiliyle ne kadar iyi korunmuş, ne kadar çok sayıda müzeye sahip, müziği sokaklara taşıran cıvıl cıvıl bir kentmiş meğer!

Sadece yeni film festivalinin teması değil Zagreb’in tamamı fantastikmiş! Kentin merkezine yayılan koru gibi parklardaki ağaçların üzerinden yükselen kuleleriyle sadece yeni film festivalinin teması değil Zagreb’in tamamı fantastikmiş! İnsanı zaman tüneline sokan kentlerin havası başka oluyor.

Merkeze oldukça yakın olan havalimanından yola çıktığınızda sanki İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan yola çıkmış da Ataköy’den geçiyormuşsunuz gibi... Dünyanın her yerinde rastlayabileceğiniz bir toplu konut mimarisi işte... Sava nehri yeni kenti eski kentten ayırıyor, kentin kalbine yaklaştıkça zamanda geriye doğru gidiyor ve Ortaçağ’a dek iniyorsunuz. Öyle çok da müze gibi bir kent değil ama... Yeterince modernize olmuş. Bozulmanın kibarcasına modernizasyon denir ya!

Zagreb yaz tatili nedeniyle boşalmış biraz. Hırvatistan dünyanın en güzel kıyı şeritlerinden birine sahip. Ege’yi andıran ama çok daha fazla adacıktan oluşan Dalmaçya’ya dünyanın her yerinden turist akın ediyor. Türkiye’den de talep hiç fena değil sanırım. Vize derdi olmadan, sadece iki saatlik uçuşla varılabilen böyle gözde bir tatil destinasyonuna nasıl talep olmasın ki? Ama Dubrovnik dururken Zagreb es geçiliyor sanırım. Oysa kültür turizmi yapmak isteyenler için Zagreb misali şehirler her mevsim ayrı bir seçenek verir:

Ljubljana’ya kışın gitmiştim ve tarihi dokusundan, mimari niteliklerinden, cafelerinden, müzelerinden eş derecede zevk almıştım. Tallin kar altında, Pecs bağbozumunda masal gibiydi. Hadi onlara ulaşım biraz zor ama Zagreb, Ljubljana ve Belgrad gibi Erivan, Tiflis, Selanik gibi gastronomik açıdan da bize çok hitap eden kentler burnumuzun dibinde. Suriye’ye vizesiz gitme sefasını devrim tamamlanınca süreceğiz umarım. Tunus’ta asayiş berkemal artık, oraya da vizesiz ve iki buçuk saatlik uçuşla ulaşmak ve doğal güzelliği kadar kültürel zenginliğinin tadını çıkarmak için artık çekinmenize gerek yok! Fransızlar çoktan akın etmeye başladı!

Paris, Roma, Viyana, Prag değil bu kentler... Ancak müziğe ve sahne sanatlarına meraklı olanlar için konserleri, tiyatro, opera ve bale temsilleri, art arda festivalleri, mimari dokunun tadına varılacak yürüyüş parkurleri ve gurme lezzetleriyle küçük Avrupa kentlerinin ayrı bir çekiciliği var! Hangi mevsimde olursa olsun bir hafta sonu bile kaçılabilecek yerler.

Harita üzerinde biraz fazla zıpladım. Yeniden Zagreb’e döneyim: Boşalmış diyorlar ama biz Türkiyelilerin hiç hazzetmediği o ıssızlık sendromu yok. Boş sokaklar, boş mekanlar kasar bizi. Oysa mevsim uygun, turist sayısı da hiç fena olmadığından her yerde yeterince insan var. Kalabalık yok, ama ıssız da değil! Masmavi boyanmış tramvaylar vızır vızır işliyor sokaklarda. Bisikletliler kaldırımlarda son hız gidiyor! Kaykaylı çocuklar meydanların tadını çıkarıyor.

Ben en çok yukarı şehir dedikleri eski Zagreb’deki yürüyüşlerden,  sokak kahvehanelerinden ve müzelerden hazzettim. Özellikle iki müze var ki bir sonraki yazımda konsept ve koleksiyon açısından onlardan söz edeceğim mutlaka.

Sen film festivaline gitmemiş miydin diye soracak olursanız, akşamları açıkhava sinemalarında ayaklarım donarak izliyorum filmleri! Gayet de ilginç yapımlar, üşüdüm diye yarım bırakamıyorum. Bireysel psikoz ve paranoyaların, insanın içindeki şiddetin yeni dünya düzeniyle körüklendiği filmlerin neden olduğu ürperti de cabası! 
Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.