Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket
sosyal ve ekolojik gelişme modeli Sosyalist Parti PS web sayfasından derleme 31 01 2011 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sosyal ve ekolojik gelişme modeli Sosyalist Parti PS web sayfasından derleme 31 01 2011 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2011 Çarşamba

fransız Sosyalist Parti' sinin yeni ekonomik, sosyal ve ekolojik gelişme modeli Sosyalist Parti PS web sayfasından derleme 31 01 2011

fransız Sosyalist Parti' sinin 'yeni' ekonomik, sosyal ve ekolojik gelişme modeli Sosyalist Parti  PS web sayfasından derleme 31 01 2011




fransız Sosyalist Parti' sinin yeni ekonomik, 

sosyal ve ekolojik gelişme modeli Sosyalist Parti 

PS web sayfasından derleme

31 01 2011

21.yüzyılın ilk çeyreğinde, muhalefette kalan Avrupa sosyal demokrasileri, bilhassa fransız Sosyalist Parti' si, yeni bir nefes arayışı içerisinde.


Bu katkılar çerçevesinde, fransız Sosyalist Parti' sinin Nisan-Mayıs 2010 Konvansiyonu'nda karara bağladığı,

'yeni ekonomik, sosyal ve ekolojik gelişme modeli'

programının ana hatlarını yayınlıyoruz...



bir medeniyet krizi

-gelişmiş ülkeleri kaplayan kriz geçici veya zamansal bir kaza değildir:

 İşsizlik korkusunu uzun zamandır yaşayan ücretliler, bu krizin Lehman Brothers' ın iflası ile başlamadığını çok iyi biliyorlar.

Esasında kriz, otuz yıldır derin ekonomik, sosyal, insani ve çevresel derin dengesizlikler yaratan finansal kapitalizmin hükmettiği bir sistemin iflasıdır.

 Bu dengesizlikler 2008 yılı patlamasına sebep oldu.

-finansın çoğalan nüfuzu, ekonomiyi küçük bir azınlığın yırtıcı zorbalığına terk etmektedir:

 Yatırım rantabilitesinin maksimum ve derhal olması şarttır; uzun vadeyi, ücretlileri ve genel menfaati kurban eder. Kapitalizm her istediğini yaparken, sermeye ise iş üzerindeki ağırlığını pekiştirdi.

-eşitsizliklerin patlaması yoksullukla süper zenginliği yan yana barındırıyor: Sistemin kaybedenlerinden oluşan bir yurttaş çoğunluğu ile küçük bir azınlık arasındaki eşitsizlikler giderek derinleşti. Birkaç kişinin süper zenginliği, büyük sayıların yoksulluğu, gelecek korkusu, işini, kendisinin ve çocuklarının sosyal seviyesini kaybetmesine tekabül etmektedir.

-dünya ekonomik mübadelelerinin düzensizliği Devletleri ve ülkeleri rekabete sokmaktadır:

Aynı zamanda bu mübadele çemberine, sosyal güvenliği ve hakları olmayan veya çok az olan, maliyet fiyatları çok düşük, gelişmekte olan yeni ülkeler de girmektedir.

Bu ülkelerin, gelişme modelleri, milyonlarca insanı yoksulluktan koparmasına rağmen, eğer daha çok insani gelişmeye yönelmezlerse, küresel dengesizlikleri giderek derinleştireceklerdir.

Sanayi üretimlerinin çeşitliliği son derece çabuk bir şekilde yükselmesine rağmen, bu toplumların sosyal şartları çok ağır ilerlemektedir.

Genelleşmiş bir sosyal ilerleme sistemine ve ahenkli çalışmanın paylaşılmasına ( yeni dünya ülkelerinde artık değeri düşük maddeler, gelişmiş ülkelerde teknolojik sınır ) inanç ortadan kayboldu. Çin, Hindistan, Brezilya ve birçoklarının teknolojik gelişmesi çabuklaşırken, aynı zamanda, daha az sosyal yarışı hızlandı; sanayileşmiş ülkelerde sanayi göçleri, ve sanayi sökümleri çoğaldı.

-gelişme modelimiz aynı zamanda çevresel bir krize de sebep oldu: Bu model doğal kaynakların aşırı kullanımı üzerine kuruludur ve doğa çeşitliliğinin azalması ve iklim değişikliğine sebep olur. Çevresel damgası çoğalmaya meyilli büyüyen yeni dünya ülkeleri meseleyi daha da zorlaştırmaktadır.
Bu çevresel krizin doğrudan neticelerinden biri de, hammaddelerin ( enerji, maden, tarım ürünleri ) nadirleşip fiyatlarının çoğalması olmaktadır; bunun ise en fakir ülkeleri zayıf düşürdüğü ortadadır.
Aynı zamanda teknolojik, digital ve sanal bir devrim yaşıyoruz. Yarın değişik bir biçimde üreteceğiz, ve daha geniş bir anlamda değişik mal ve hizmetler üreteceğiz. Artık geriye dönmek mümkün değil. Sağ taraf, evvelki yanlışları tekrarlayabilmek için finanasal krizin geçmesini beklemektedir.
Halbuki, krizi tahrik eden, ''evvel'' in dengesizlikleri idi ! Fransızlar umutlu olmalılar: çözümler var.
Yeni bir medeniyet yaratılmasını bekliyor.
Bu ise politikanın geri gelmesi ile mümkün olabilecek.


yeni bir model yaratmak için Sol

-bir çağ sonu yaşıyoruz: Bir modelin sonuna tanığız. Bununla beraber, yeni dengelerin habercisi olması beklenen geleceğin modeli belirmekte zorluk çekmektedir.
Sağ hükümetler, en olumlu örneklerinde, krizin belirtilerine cevap vermektedirler, fakat sorumluluğunu taşıdıkları nedenlerine dokunmamaktadırlar .
Finansal sistemi kurtarmayı başardılar, fakat buna karşılık banka ve finanasal kurumların kamusal kontrolu ile ilgili hiçbir teminat elde edemediler. İdeolojilerinin çöküşüne seyirci kalırken, sosyal krizin derinleşmesine karşı da hiçbir tedbir almadılar.
Bundan beri, bilhassa Fransa' da hiçbir temel reforma gidilmedi.
Bu yüzden, gerçek bir çıkmaz içerisinde bulunulduğu intibaının genelleşmiş olduğunu görüyoruz.

-liberal ve muhafazakar sağın yanlış çözümleri günümüz krizini ağırlaştırmakta ve gelecek krizleri hazırlamaktadır:
Bu çözümlerin gerçeklik üzerinde hiçbir hükmü yok, ve ayrıca kamu eylemlerine karşı itimadı zayıflatmaktadır.
Sağ politikalar, tamamen bugünün zorluklarına sebep olan çerçeve içerisinde kalıyorlar; bu çerçeveyi sorgulamak akıllarına bile gelmiyor. İmalat fiyatlarını düşürerek, yatırımdan, sosyal koruma, formasyon, araştırma ve yeniliklerden, özetle istikbalimizden vazgeçerek rekabet gücümüzü çoğaltabileceklerini zannediyorlar.
 Tüm işlem ve yatırım büdcelerini yontarak, eğitim ve sağlık gibi temel hakların özelleştirilmeleri riskini çoğaltmaktadırlar.
 Mütemadiyen, dünya ekonomisinin düzenlenmesine yönelik çağrıları etkin bir içerikten yoksun söylem olmanın ötesine geçemiyor.


 Krizin kısgacını gevşeteceğine giderek daha da dayanılmaz hale sokmaktadır.
Toplumun bütünü acı çekmektedir; bu ise demokrasiyi tehdit eden bir etken.

-fransa' da, N. Sarkozy bu dayanılmaz politikayı temsil etmektedir: Kapitalizmi ahlaki bir yola sokma çağrılarına rağmen, adaletsiz, etkin olmayan, muhafazakar, liberal ve geriye dönük bir politika gütmektedir. Halbuki, tüm bilirkişilerin belirtiği gibi, fransız sosyal modeli, krize karşı güçlü bir amortisör vazifesi gördü.

Sarkozy, bu modelin faziletlerini devamlı övmesine rağmen, metotlu bir şekilde yıkmaktadır. Kamu hizmetleri, görevlilerin azaltılması

( eğitim, polis, jandarma, sağlık...) ve özelleştirme tehdidi ( posta ) altında bulunmaktadırlar.

Firmalara ve zenginlere tanınan vergi indirimleri kamusal bütçe açıklarını derinleştirmekte, bu ise yeni harcama azalmalarını beraberine getirmektedir.
Saglik sigortası

( sağlık franşizleri, ilaç ödemelerinin azalması )

 ve emeklilik sandığı ( emeklilik aidatlarının uzatılması, emekli aylıklarının azalması )

yontulmaktadır, bu ise bu müesseselerin kısmi de olsa özelleştirilmesinin yolunu açmaktadır.

 İş haklarının hırpalanması, hissedar gruplarının baskısı altındaki işçi ve ücretlilerin işsiz kalma korkularını çoğaltmaktadır. Sarkozy' nin politikası, krize sebep olan çarpıklıkları daha da derinleştirmektedir. Bu politika, reform terimini lekeledi; bundan böyle reform, gerileme demek; bütçe kesintileri, ''daha iyi'' yerine ''daha az'' ı koyma.

-aksine, gelecege güvenle bakabilmek için, krizin sebeplerine hücum etmek gerek: Bu Sol' un misyonudur, zira sadece Sol, alternatif bir vizyon müdafa edebilir. Geçmişte, sol hükümet 1997 ile 2002 yılları arasında önemli ekonomik, sosyal ( istihdam, 35 saat, CMU, PACS ) ilerlemelere yol açmakla beraber toplum modelinde yeterli değişiklikleri gerçekleştiremedi. Avrupa' da, sosyal demokrasi, rakiplerinin ideolojik saldırılarına gereken cevapları veremedi. Fakat, kriz, sola, tarihi bir toplumsal değişim projesi yaratma firsatı veriyor.

-bugün dünyanın, eşitlik, adalet ve sosyal ilerleme, uzun vadenin hesap edilmesi, çevre, düzenleme, siyasi ve sosyal demokrasi, enternasyonalizm ve avrupa angajmanı gibi sosyalizme ait değerlere ihtiyacı vardır: Bu değerlerdir ki daha adil ve sürdürülebilir bir dünya yaratabilir. Bu yeni ekonomik, sosyal ve çevresel modeli yaratmak bize düşüyor.

ilerlemenin yolunu almak

-küreselleşmenin yarattigi eşitsizliklere son vermek ve bunu dürüst bir şekilde söylemek: Avrupa bugün, ekonomik düzensizleşmeyi müdafa eden bir Komisyon' un, ezici bir sağın Parlamentodaki iktidarının, ve ülkeleri rekabete sokan Konsey' in etkisi ile geleneksel değerlerini kaybetmektedir. Avrupa, pazarları düzene sokacağına düzensizliği bir kural haline sokmaktadır. Halbuki düzenli bir pazar, Avrupa yı, küreselleşme içerisinde daha istikrarlı bir yere koyabilir. Avrupa' yı arzuluyoruz: avrupa işbirliği dışında bir gelecek yok. Fakat bunun için uzun zaman gerekecek. 10 yıldır süren sorumsuz politikaların sebep olduğu içler acısı kamu finansının telafisi için eylemlerimizi giderek model değişikliğine doğru yönlendirmemiz gerekecek. Bir yandan, inşa etmeye imkan yokluğundan rüyasını gördüğümüz model, diğer yandan ise idare edilmesi gereken gerçeklik yok. Sadece bu modele doğru ilerleyerek belli başlı toplumsal sorunları halledip, sosyal ilerlemeyi relanse edebileceğiz: kitle işsizliği, eşitsizlikler, rekabet kaybı, sanayi-sökümü, kamusal bütçe açıkları, çözüm bekleyen sorunların başında gelmektedirler. Aksi taktirde eğer, aynı model içerisinde yönetime devam edersek bu sorunların hiçbirinin çözüm bulması mümkün değil. Bu bağlamda, Fransa üç çözüm bekleyen problem karşısında bulunmaktadır: kamusal finansın son derece bozuk olduğu bir bağlamda ekonomik ve sosyal krizin neticelerine cevap bulmak, insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki damgasını azaltıcı eylemler gerçekleştirmek, uluslararası rekabetin giderek arttığı bir dönemde Fransa' nın dünya sahnesindeki yerini muhafaza etmek. Krize bu açıdan bakıldığında, küremizin ağırlık noktasının Asya' ya doğru kaydığını görüyoruz. Bizce iki ekonomik strateji başarısız kalmaya mahkûm: Tarih, toplumların içe kapanmalarının çökme ve kriz doğurduğunu gösterdi; buna karşın, Avrupa Birliği içerisinde ve dışında rekabet sebebiyle her türlü sosyal hak ve maaş dengesizliklerinin kabulü de bir çözüm olamaz. Biz, aksine dışarıya açık ve etkin bir Fransa istiyoruz. Bu hedefe varmak için birçok kozumuz var: fransiz işçileri ve tüm maaşlıları dünyanın en verimli insanları arasında bulunmaktadırlar, bilhassa taşıma ve genelde altyapılarımızın kalitesi, demografik dinamizmimiz ( 2,01 ), laik ve cumuriyetçi modelimiz gücumüzün temelini oluşturmaktatır. Netice itibariyle, hizmet, sanayi, çevre ve enerji gibi ekonomik alanlarda yeni faaliyetler sağlayacak sosyal ve çevresel bir gelişme stratejisi öneriyoruz; bu stratejiye tüm yerel, ulusal ve Avrupa imkanlarını seferber ederek varmayı düşünüyoruz.

yeni modelin anahtarları


1/ Kısa vadeye son, öncellik uzun vadeye
Ekonomik ve sosyal mantık değiştirip, uzun vadeye dönmeliyiz. Bu ise, hissedar payına yatırımı, spekülasyona ekonomik projeleri yeğlemek ve aynı zamanda geleceği hazırlayıcı faaliyetlere daha çok kaynak vakfetmektir: eğitim, araştırma, yenilik, altyapılarımızın gelişmesi, enerji kullanımında kanaatkarlık. Bu aynı zamanda, doğa üzerinde sebep olduğumuz zaiyatları telafi etmek için, toplumlarımızın çevresel mütasyonunu teşvik etmeyi gerektirecek. Israf ve kısa vade açgözlülüğü eski zaman rafina kaldırılmalı. Gelecek nesillere ve yer küresine saygılı bir gelişme modeline yönelmeliyiz. Yurttaşlarla birlikte, adalet ve eşitliği teminat altına alan çevresel geçişi sağlamak istiyoruz. Bunun adına sosyal-çevrecilik diyoruz.

2/ Zenginliklere bir azınlığın el koyması yerine adalet

Rekabetin prensip haline dönüştüğü toplumlarımız son derece eşitsiz hale geldiler. Yeni zenginliklerin önemli bir kısmı en zenginlerce gasp edilirken, çalışanlar için, iş dünyası bir izdiraba dönüşmektedir. Vergi sisitemi ve düzenleme bu gelişmelere mani olabilir. Zenginliklerin sermaye ve iş arasında değişik bir biçimde dağılımı, maaşlar arasındaki büyük farkları azaltma, ekonomik risklerin devamlı ücretlilere transferiyle mücadele yönündeki irademizde kararlıyız. Bu bir adalet, sosyal etkinlik ve refaha ulaşmak için tek yoldur: gelir farklarının az olduğu toplumlarda, genellikle sosyal ve sağlık problemleri daha hafif olmakta ve şiddet daha az yaygınlaşmaktadır.

3/ Herşeye sahip olmak yerine refah ve rahatlık

Varlık sahibi olma toplumu tüketimi azdırmakta ve toplumun genel bir fakirleşmesine sebep olmaktadır: buna, doğal kaynakların eridiği ve atılır eşyaların çoğaldığı tatminsizlik toplumu da diyebiliriz. Toplumlarımızın mütasyonunu, herşeye sahip olma mantığından, refah ve rahatlık anlayışına yönlendirmeliyiz. Bu ise aksesuar olandan çok, esas olana ( eğitim, sağlık, kültür...) ağırlık vermeyi zorunlu kılar.

4/ Bireycilik yerine kamusal değerler ve dayanışma

Refah ve rahatlık toplumu kollektif değerlere ( enerji, su, çevre, canlı çeşitliliği ) ihtimam gösteren, kamu hizmetlerini ve dayanışmaları geliştiren, bireycilik ve metalaşmaya karşı baş eğmeyen bir toplumdur. Halbuki, bugün toplumun en eğreti bölümleri spontan bir biçimde dayanışmaya baş vurmamaktadırlar. Devlet' e, kamusal eylemlere, dayanışmaya, kişisel problemlere kollektif cevaplar aramaya inancı teşvik edici girişimler solun vazifesidir. Bu ise daha adil, dayanışma gayretlerine, herkesi eşit bir biçimde katkıda bulunmaya teşvik eden bir Devletle mümkündür. Devletle birey arasında yeni bir eklemlenme yaratmak gerek. Seçenek yelpazesini zenginleştiren bir Devlet.

5/ Geleceğe hakim olabilme imkanları vermek

Bu XXI.yüzyıl başında en yaygın olarak paylaşılan psikolojik problem, hayatına ve geleceğine hakim olamama endişesidir. İşinde hakimiyet kaybı: işsizlik seviyesinin vardiği yüksek seviyeler ve kriz sebebiyle güç ilişkileri işçiler ve ücretliler aleyhine gelişmektedir. Sağlık, çevre ve emeklilikle ilgili oluşan belirsizlikler gelecekten endişelenmeye sebep olmaktadır. Mecburi gündelik masrafların sürekli çoğalması ( 1979' da gelirin % 24' ünden, 2005 yılında % 48' e ulaştı. ) Sosyal yabancılaşma kendini tekrar göstermektedir. Bu endişeleri telafi edecek hak ve korumaları yaratmak zorundayız: örneğin herkese konut, sağlık ve bakım, profesyonel sosyal sigorta hakkı; gençlere ekonomik özerklik hakkı; ve onurlu bir emeklilik ve yaşlılık hakkı.

6/ Sahte performans toplumu yerine yaratıcı toplum

Bireyleri psikolojik baskı altında tutan sözümona performansın doktrin haline geldiği bir toplumda yaşıyoruz. Tecrübelerimiz, bunun hiçbir yere götürmediğini ve bireysel olarak tahammül edilmez izdıraplara sebep olduğunu göstermektedir. Kollektif olarak psikolojik baskı altında tutulan bir toplum uzun vadede yaratıcılıktan, yenilikten uzak ve kısırlığa mahkûmdur. Bu yüzden, zamana, özgürlüğe, eylenceye, işbirliğine ve tecrübeye ihtiyacı olan yaratıcılığı teşvik etmek gerek. Hedef, en büyük sayıda yurttaşın kendi varlığının ve geleceğinin aktörü olmasını sağlamak, yerel ihtiyaçlara yerel cevaplar bulmak, kollektif olarak kamusal hizmetler ve değerler yaratmak, yerel ve global dayanışmalar geliştirmek ve yeni fikirler tecrübe etmektir.

Yeni bir gelişme modeli tasarlamak aynı zamanda bazı temel soruları da sormayı gerektirir: Ne üretmeli ? Nasıl üretmeli ? Nasıl dağıtmalı ?



http://www.parti-socialiste.fr/articles/le-conseil-national-de-la-convention-nouveau-modele-de-developpement

http://kutuphane.akparti.org.tr

























Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.