The Green Wave 2010 Allemagne Couleur 80' vo perse ang, st ang fr
A la veille des élections présidentielles de juin 2009, une nouvelle génération d’Iraniens veut croire au changement. Portée par un vaste élan de contestation et de liberté, une lame de fond – la fameuse Révolution verte – déferle sur l’Iran pour sortir du status quo et en finir avec le régime en place. The Green Wave revient sur l’élection frauduleuse qui a fait trébucher le candidat de l’espoir, Mir Hossein Moussavi, sur les manifestations de protestation et sur leur violente répression. Ali Samadi Ahadi nous livre un film puissant et extrêmement élaboré, dans la même veine que Valse avec Bachir. Mêlée a des interviews, des archives de vidéos amateurs et autres réseaux électroniques, l’animation révèle l’humanité des personnages. Elle ajoute à l’émotion qui nous traverse, face aux douloureux événements qui ont brisé les espoirs de tout un peuple.
REALISATEUR Ali Samadi Ahadi
IMAGE: Axel Gartner, Andre Kniekamp,Henning Lederer, Matthias Parchett, Henning Ric
MONTAGE: Barbaa Toennieshen, Andrea Menn
SON: Olaf Mierau
MUSiQUE Alin N Askin
PRODUCTION: Dreamer Joint Venture, gmBH, ARTE,SBS,SVT,SRC,DBS,Australia,Network
DISTRIBUTION: Java Films , Kathryn Bonnici
E-MAIL: kathryn@javafilms.fr
Haziran 2009 başkanlık seçimleri arifesinde, İranlıların yeni nesil değiştirmek inanmak istiyorum. ünlü Yeşil Devrim - - İran statükoyu üzerine patlak ve rejime son protesto ve özgürlüğü, bir deprem dalgası büyük bir dökülme ile neşeli. Yeşil Dalga umut adayı Mir Hüseyin Musavi, protestolar ve şiddet baskı tetiklenmiş hileli seçim döndü. Ali Samadi Ahadi ve güçlü bir film sunuyor yüksek Beşir ile Vals aynı ven gelişti. Melee röportajlar, amatör video ve diğer elektronik ağlar arşivleri, film karakterleri insanlığa ortaya koymaktadır. Bu bütün bir halkın umutlarını paramparça olması acı olaylar karşısında bize geçer duygu katıyor.
Simon Grütli 18h 45 Cumartesi 5 Mart
Grütli Langlois 16h 30 Çarşamba 9 Mart
baş örtüsü, feminizm içerisinde bir görüş ayrılığıdır cumaertesi 26 2 2011 tarihli Le Monde' dan şöyleşi J Savigneau
"İslam Gurur peçe arkasında" kitabı Here Beji
Unesco için çalışan, öğretim üyesi ve yazar Hélé Beji, baş örtüsünü, modernlik hastalığının belirtisi olarak tanımlıyor;
Le Monde 'da (26-2-2011)
yayınlanan söyleşisinde, başörtüsünün, kadının aile içerisindeki iktidarı ele geçirme mücadelesinin bir parçası ve paradoksal olarak, bu sorunsalının
feminizm mücadelesi devamlılığı içerisinde bir fikir ayrılığı olduğunu, belki de, demokratik modern toplumlarda bazı kadınların içine düştükleri özgürlük
bunalımını ifade edebileceğini ileri sürüyor.
'bir yandan modernliğin reddi, diğer yandan aynı moderliğin verdiği imkanlara sahiplenmek';
anlaşılması
gereken paradoks budur diyor.
La Monde: ''İslam Pride'' ( Gallimard ) adlı çalışmanızda kendi arzularıyla başlarını örten kadınlardan bahsediyorsunuz. Neden ?
Hélé Béji: Eğer kadınları örtünmeye mecbur eden ülkelerden bahsetseydim, başka bir kitap yazardım; kadını baskı altında tutan sistemlerin kökenleriyle ilgilenirdim. Ben, bağımsızlik hareketleriyle örtünmekten kurtulan ülkelerde tekrardan örtünme süreciyle ilgileniyorum. Bazı kadınlar hayatları boyunca örtüsüz yaşadıktan sonra yeniden örtünüyorlar; ve hatta genç kızların bile örtündüğünü gözlemliyoruz.
La Monde: Sizin başınız örtülü değil, baş örtüsünü reddediyorsunuz, fakat ''benim örtüyü reddedişimdeki bunalımın, örtünenlerin bunalımından daha az olduğundan emin değilim'' diyorsunuz.
Hélé Béji: Bazı kadınlar yaşam sıkıntısından, bazıları samimi dini inançdan, başkaları sosyal muhafazakarlıktan, iki yüzlülük veya koyu sofuluktan dolayı örtünebiliyorlar. Bazılari ise, gençlerin erken cinselliğine yol açan cinsel çarpıklıkların giderek arttığı modern toplumlara tepki olarak fazilet ve bakirelik kaygılarını öne çıkarmaya çalışmaktadırlar. Hatta bazıları evlenebilmek için örtünüyorlar. Veya dinle ilişkilerini kıyafetlerinde belirginleştirmeye çalışıyorlar; baş örtüsü bu kadınların bunalımlarını azaltır gözükürken, örtüsüz kadınların bunalımını artırmaktadır. İşte bu bunalımı ve hoşgörü yokluğunu aşabilmek için bu konu üzerine eğildim.
La Monde: Korkudan bahsediyorsunuz; daha doğrusu, bu başı örtülü kadınlar, başı açık dolaşmak için, Batı da dahil olmak üzere, tüm dünya kadınlarının verdiği mücadelelere karşı bir hakaret değil midir ?
Hélé Béji: Hayır; hakaretten çok endişeden bahsetmeyi tercih ederim; yargılamak, meseleyi ahlakileştirmek istemiyorum. Bence baş örtüsü ile kadın onuru arasında biribirinden ayrılmaz, hatta moda haline gelmiş, bir var oluş biçimi var. Ben bu arkaizmi, demokrasilerde kendi kendini belirlemeyle ilgili post-modern bir belirti olarak görüyorum. Bu olgu bence, erkeklere karşı bir bağımlılık veya gönüllü bir kölelik değil; buna, aksine aile içerisinde iktidarı ele geçirmek de diyebiliriz. Tunus' da erkekler, karılarının örtünmelerini istemiyorlar; hatta çoğu zaman bundan rahatsız bile oluyorlar. Kadınlar, hakimiyetlerini yeni sembollerle kanıtlamaktadırlar. Ben bu tavırı feminizmin devamlılığı kapsamında görüyorum. Baş örtüsü sorunsalı, feminizm akımı içerisinde bir fikir ayrılığıdır. Bir yandan modernliğin reddi, diğer yandan modernliğin verdigi imkanlara sahiplenmek .
La Monde: Fakat bu şekilde saklanarak tamamen cinsel nesneye dönüştüklerinin bilincindeler mi ?
Hélé Béji: Evet; fakat bu, aynı zamanda belirli bir cinsel tarafsızlığı da simgeliyor. Örneğin Fransa' da bazı banliyölerde, belirli bir mesafe koyarak, cinsel saldırganlıktan bu şekilde kendilerini koruyabiliyorlar.
La Monde: Eğer kendini korumak için ise, bu bir özgürlük değil, bir baskıdır.
Hélé Béji: Bunu böyle yaşamıyorlar. Artık öznel özgürlükler çağına girdik. Demokrasi bazı özgürlüklerin çok ileriye gitmesine yol açmaktadır. Bazı özgürlüklerin toplum içerisindeki dengesizlikleri, maalesef özel yaşamın kamusala hükmü ile belirlenmekte, hatta sonuçlanmaktadır. Mütemadiyen özel yaşamın pornografik sergilenmesiyle sonuçlanan demokratik müstehcenlikler sergilenmektedir. Baş örtüsü, burka ve buna benzer aksesuarlar sadece İslam' ın değil, Modernliğin de çarpıklıklarını ortaya sermektedir; bunu ''benim tercihim'' sloganında duyuyoruz.
La Monde: Sizce, ''benim tercihim'' le, özgürlük aynı şey mi ?
Hélé Béji: Kendi inanç ve sabit fikirlerime bir geri dönüş yaptım. Baş örtüsünü eleştiriyorum, fakat başını örteni yargılamıyorum. Özgürlük anlayışımı evrensel bir mevhum olarak ilan etmek yerine, başını örtenin de özgürlüğünün olduğunu ve bunu sınamaktan çekinmediğine inanmak istiyorum. Eğer benimle eşit olarak kabul etmez isem, örtülü birisiyle hiçbir tartışmaya giremem. Başından itibaren, yanılsama içerisinde olduğunu, özgür olduğunu zannettiğini, fakat olmadığını söylersem, özgürlük müfettişi rolüne girmiş olmuyor muyum ? Bu, biraz da Sovyetler döneminde komünistlerin, kendilerinden farklı düşünenlere karşı tavırlarına benzemiyor mu ? Eğer aynı tavrı takınırsak, baş örtülülerin giderek çoğalacağından emin olabiliriz. Bu kadınların, başları örtülü olduğu için rahat olduklarına inanmalıyız. Başı örtülülerle, modernleşmenin sınırlarına varmış olduğumuzu söyleyebiliriz, zira bu bağnaz olgular demokratik toplumlar içerisinde belirmektedir. Demokrasinin bunu kabul etmesi gerek, zira totaliter sistemlerden farkı budur. Bazı feministlerin baş örtüsünü, cumhuryetçi ve laik söylemlerle dışladıklarını, aforoz ettiklerini duyduğum zaman tepki göstermeden edemiyorum. Baş örtüsü, belki de özgürlük bunalımını ifade ediyor; bu bunalım önemli bir yük olabilir; bunu anlamak görevimiz.
La Monde: Kadınlar uzun zaman böyle düşündüler ve bu anlayış içerisine hapis oldular.
Hélé Béji: Evet. Biz de özgürlük yolunu tuttuk. Fakat modern toplumlarda bireyciliğin sefaletini de görmezden gelemeyiz. Herkes kendi imkanlarıyla mücadele vermektedir.
La Monde: Bağnaz diyorsunuz. Fakat iş dünyasında, kadınlıklarını terk eden, erkek gibi olmaları istenen kadınları anlatırken, bağnaz bir söyleminiz yok mu ? Bütün bunlar, kadınları eve kapatmak isteyenlerin kanıtlari değil mi ?
Hélé Béji: Hayır, modern toplum, kendi özgül zorlamalarını, ilerleme ise kendi menfi yanlarını ve üzüntülerini yaratmaktadır. Bazıları iş dünyasında arzu ettikleri gibi gelişip serpilememektedirler. Ben, baş örtüsü ile değişik biçimde mücadele vermekten, anlayışlı olmak ve beraber yaşamaktan yanayım. Başı örtülü kadınların illa da eve kapandıklarını zannetmiyorum; bunlar kolaylıkla dışarı çıkan ve çalışan kadınlar.
La Monde: Tüm örtülü kadınların bunu arzu ettiklerini söyleyebilir misiniz? Ya eşlerinin erkek doktor görmesine mani olan erkeklere ne diyorsunuz ?
Hélé Béji: Mahkum ediyorum. Buna baskı diyorum. Cumhuriyetin kanunları tatbik edilmelidir. Sokak, özel özgürlük alanıdır, fakat cinsel ayrımcılıkla mücadele iş yerlerinde, kamu hizmetlerinde, hastahanelerde başlıca görevimiz olmalıdır. Aynı zamanda okullarda baş örtüsüne de karşıyım; bunu kız çocuklarına karşı bir şiddet olarak niteliyorum.
La Monde: Baş örtüsüyle, ailenin eski geleneksel saygınlığını kazanması arasında dediğiniz gibi bir ilişki var mı ?
Hélé Béji: Zannederim Fransa' da bu ilişki var. Ne modern aile krizine, ne de insanların yalnızlığına bir çözüm bulamıyoruz. Bağ, koruma ve ihtimama ihtiyacımız var. Baş örtüsü, bağ ve ilişkilerin kopmasına karşı bir direnç. Baş örtüsü, sadece islamın veya cemaatlaşmanın değil, bağların kopmasına sebep olan modernlik hastalıklarının belirtisidir de.
La Monde: İslam' dan söz ediyorsunuz, fakat birçok müslümanın, baş örtüsü veya burka' nın, esasında kabile gelenekleri olduğu, asla islamın gereği olmadığını savunduklarını da biliyoruz.
Hélé Béji: Evet, bu kadınlar, baş örtüsünü islam adına takıyorlar. Laiklik buna, inanç özgürlüğü adına müsade veriyor. Dini inancını beyan etme hakkımız var; aynı zamanda laik' liğin, dini inancı olmayanları dinin baskısından kurtardığını da unutmayalım.
La Monde: Gerçekten baş örtüsüne karşı tavrınız nedir ?
Hélé Béji: Kadınların baş örtüsünden kurtulmalarını ben de arzuluyorum; fakat zorla değil. Tunus devrimine hem örtülü hem de örtüsüz kadınların katıldığını unutmayalım. Bu bir sivil toplum devrimidir, cumhuriyetçidir; 1789 kralın düşmesiyle, 1989 Berlin duvarının yıkıllmasıyla, Mayıs 68 gençliğin ayaklanmasıyla mümkün oldu. Tunus devrimi birçok devrimden esinlenen bir devrim oldu. Başı örtülü kadının tamamen bireysel ve özgür bir konuma kavuşacağına ve hatta örtünme olgusunun duracağına ve gerileyeceğine inanıyorum.
26-2-2011 tarihli Le Monde' dan ( şöyleşi J. Savigneau )
İslam Gurur peçe arkasında Here Beji
A la veille des élections présidentielles de juin 2009, une nouvelle génération d’Iraniens veut croire au changement. Portée par un vaste élan de contestation et de liberté, une lame de fond – la fameuse Révolution verte – déferle sur l’Iran pour sortir du status quo et en finir avec le régime en place. The Green Wave revient sur l’élection frauduleuse qui a fait trébucher le candidat de l’espoir, Mir Hossein Moussavi, sur les manifestations de protestation et sur leur violente répression. Ali Samadi Ahadi nous livre un film puissant et extrêmement élaboré, dans la même veine que Valse avec Bachir. Mêlée a des interviews, des archives de vidéos amateurs et autres réseaux électroniques, l’animation révèle l’humanité des personnages. Elle ajoute à l’émotion qui nous traverse, face aux douloureux événements qui ont brisé les espoirs de tout un peuple.
REALISATEUR Ali Samadi Ahadi
IMAGE: Axel Gartner, Andre Kniekamp,Henning Lederer, Matthias Parchett, Henning Ric
MONTAGE: Barbaa Toennieshen, Andrea Menn
SON: Olaf Mierau
MUSiQUE Alin N Askin
PRODUCTION: Dreamer Joint Venture, gmBH, ARTE,SBS,SVT,SRC,DBS,Australia,Network
DISTRIBUTION: Java Films , Kathryn Bonnici
E-MAIL: kathryn@javafilms.fr
Haziran 2009 başkanlık seçimleri arifesinde, İranlıların yeni nesil değiştirmek inanmak istiyorum. ünlü Yeşil Devrim - - İran statükoyu üzerine patlak ve rejime son protesto ve özgürlüğü, bir deprem dalgası büyük bir dökülme ile neşeli. Yeşil Dalga umut adayı Mir Hüseyin Musavi, protestolar ve şiddet baskı tetiklenmiş hileli seçim döndü. Ali Samadi Ahadi ve güçlü bir film sunuyor yüksek Beşir ile Vals aynı ven gelişti. Melee röportajlar, amatör video ve diğer elektronik ağlar arşivleri, film karakterleri insanlığa ortaya koymaktadır. Bu bütün bir halkın umutlarını paramparça olması acı olaylar karşısında bize geçer duygu katıyor.
Simon Grütli 18h 45 Cumartesi 5 Mart
Grütli Langlois 16h 30 Çarşamba 9 Mart
baş örtüsü, feminizm içerisinde bir görüş ayrılığıdır cumaertesi 26 2 2011 tarihli Le Monde' dan şöyleşi J Savigneau
"İslam Gurur peçe arkasında" kitabı Here Beji
Unesco için çalışan, öğretim üyesi ve yazar Hélé Beji, baş örtüsünü, modernlik hastalığının belirtisi olarak tanımlıyor;
Le Monde 'da (26-2-2011)
yayınlanan söyleşisinde, başörtüsünün, kadının aile içerisindeki iktidarı ele geçirme mücadelesinin bir parçası ve paradoksal olarak, bu sorunsalının
feminizm mücadelesi devamlılığı içerisinde bir fikir ayrılığı olduğunu, belki de, demokratik modern toplumlarda bazı kadınların içine düştükleri özgürlük
bunalımını ifade edebileceğini ileri sürüyor.
'bir yandan modernliğin reddi, diğer yandan aynı moderliğin verdiği imkanlara sahiplenmek';
anlaşılması
gereken paradoks budur diyor.
La Monde: ''İslam Pride'' ( Gallimard ) adlı çalışmanızda kendi arzularıyla başlarını örten kadınlardan bahsediyorsunuz. Neden ?
Hélé Béji: Eğer kadınları örtünmeye mecbur eden ülkelerden bahsetseydim, başka bir kitap yazardım; kadını baskı altında tutan sistemlerin kökenleriyle ilgilenirdim. Ben, bağımsızlik hareketleriyle örtünmekten kurtulan ülkelerde tekrardan örtünme süreciyle ilgileniyorum. Bazı kadınlar hayatları boyunca örtüsüz yaşadıktan sonra yeniden örtünüyorlar; ve hatta genç kızların bile örtündüğünü gözlemliyoruz.
La Monde: Sizin başınız örtülü değil, baş örtüsünü reddediyorsunuz, fakat ''benim örtüyü reddedişimdeki bunalımın, örtünenlerin bunalımından daha az olduğundan emin değilim'' diyorsunuz.
Hélé Béji: Bazı kadınlar yaşam sıkıntısından, bazıları samimi dini inançdan, başkaları sosyal muhafazakarlıktan, iki yüzlülük veya koyu sofuluktan dolayı örtünebiliyorlar. Bazılari ise, gençlerin erken cinselliğine yol açan cinsel çarpıklıkların giderek arttığı modern toplumlara tepki olarak fazilet ve bakirelik kaygılarını öne çıkarmaya çalışmaktadırlar. Hatta bazıları evlenebilmek için örtünüyorlar. Veya dinle ilişkilerini kıyafetlerinde belirginleştirmeye çalışıyorlar; baş örtüsü bu kadınların bunalımlarını azaltır gözükürken, örtüsüz kadınların bunalımını artırmaktadır. İşte bu bunalımı ve hoşgörü yokluğunu aşabilmek için bu konu üzerine eğildim.
La Monde: Korkudan bahsediyorsunuz; daha doğrusu, bu başı örtülü kadınlar, başı açık dolaşmak için, Batı da dahil olmak üzere, tüm dünya kadınlarının verdiği mücadelelere karşı bir hakaret değil midir ?
Hélé Béji: Hayır; hakaretten çok endişeden bahsetmeyi tercih ederim; yargılamak, meseleyi ahlakileştirmek istemiyorum. Bence baş örtüsü ile kadın onuru arasında biribirinden ayrılmaz, hatta moda haline gelmiş, bir var oluş biçimi var. Ben bu arkaizmi, demokrasilerde kendi kendini belirlemeyle ilgili post-modern bir belirti olarak görüyorum. Bu olgu bence, erkeklere karşı bir bağımlılık veya gönüllü bir kölelik değil; buna, aksine aile içerisinde iktidarı ele geçirmek de diyebiliriz. Tunus' da erkekler, karılarının örtünmelerini istemiyorlar; hatta çoğu zaman bundan rahatsız bile oluyorlar. Kadınlar, hakimiyetlerini yeni sembollerle kanıtlamaktadırlar. Ben bu tavırı feminizmin devamlılığı kapsamında görüyorum. Baş örtüsü sorunsalı, feminizm akımı içerisinde bir fikir ayrılığıdır. Bir yandan modernliğin reddi, diğer yandan modernliğin verdigi imkanlara sahiplenmek .
La Monde: Fakat bu şekilde saklanarak tamamen cinsel nesneye dönüştüklerinin bilincindeler mi ?
Hélé Béji: Evet; fakat bu, aynı zamanda belirli bir cinsel tarafsızlığı da simgeliyor. Örneğin Fransa' da bazı banliyölerde, belirli bir mesafe koyarak, cinsel saldırganlıktan bu şekilde kendilerini koruyabiliyorlar.
La Monde: Eğer kendini korumak için ise, bu bir özgürlük değil, bir baskıdır.
Hélé Béji: Bunu böyle yaşamıyorlar. Artık öznel özgürlükler çağına girdik. Demokrasi bazı özgürlüklerin çok ileriye gitmesine yol açmaktadır. Bazı özgürlüklerin toplum içerisindeki dengesizlikleri, maalesef özel yaşamın kamusala hükmü ile belirlenmekte, hatta sonuçlanmaktadır. Mütemadiyen özel yaşamın pornografik sergilenmesiyle sonuçlanan demokratik müstehcenlikler sergilenmektedir. Baş örtüsü, burka ve buna benzer aksesuarlar sadece İslam' ın değil, Modernliğin de çarpıklıklarını ortaya sermektedir; bunu ''benim tercihim'' sloganında duyuyoruz.
La Monde: Sizce, ''benim tercihim'' le, özgürlük aynı şey mi ?
Hélé Béji: Kendi inanç ve sabit fikirlerime bir geri dönüş yaptım. Baş örtüsünü eleştiriyorum, fakat başını örteni yargılamıyorum. Özgürlük anlayışımı evrensel bir mevhum olarak ilan etmek yerine, başını örtenin de özgürlüğünün olduğunu ve bunu sınamaktan çekinmediğine inanmak istiyorum. Eğer benimle eşit olarak kabul etmez isem, örtülü birisiyle hiçbir tartışmaya giremem. Başından itibaren, yanılsama içerisinde olduğunu, özgür olduğunu zannettiğini, fakat olmadığını söylersem, özgürlük müfettişi rolüne girmiş olmuyor muyum ? Bu, biraz da Sovyetler döneminde komünistlerin, kendilerinden farklı düşünenlere karşı tavırlarına benzemiyor mu ? Eğer aynı tavrı takınırsak, baş örtülülerin giderek çoğalacağından emin olabiliriz. Bu kadınların, başları örtülü olduğu için rahat olduklarına inanmalıyız. Başı örtülülerle, modernleşmenin sınırlarına varmış olduğumuzu söyleyebiliriz, zira bu bağnaz olgular demokratik toplumlar içerisinde belirmektedir. Demokrasinin bunu kabul etmesi gerek, zira totaliter sistemlerden farkı budur. Bazı feministlerin baş örtüsünü, cumhuryetçi ve laik söylemlerle dışladıklarını, aforoz ettiklerini duyduğum zaman tepki göstermeden edemiyorum. Baş örtüsü, belki de özgürlük bunalımını ifade ediyor; bu bunalım önemli bir yük olabilir; bunu anlamak görevimiz.
La Monde: Kadınlar uzun zaman böyle düşündüler ve bu anlayış içerisine hapis oldular.
Hélé Béji: Evet. Biz de özgürlük yolunu tuttuk. Fakat modern toplumlarda bireyciliğin sefaletini de görmezden gelemeyiz. Herkes kendi imkanlarıyla mücadele vermektedir.
La Monde: Bağnaz diyorsunuz. Fakat iş dünyasında, kadınlıklarını terk eden, erkek gibi olmaları istenen kadınları anlatırken, bağnaz bir söyleminiz yok mu ? Bütün bunlar, kadınları eve kapatmak isteyenlerin kanıtlari değil mi ?
Hélé Béji: Hayır, modern toplum, kendi özgül zorlamalarını, ilerleme ise kendi menfi yanlarını ve üzüntülerini yaratmaktadır. Bazıları iş dünyasında arzu ettikleri gibi gelişip serpilememektedirler. Ben, baş örtüsü ile değişik biçimde mücadele vermekten, anlayışlı olmak ve beraber yaşamaktan yanayım. Başı örtülü kadınların illa da eve kapandıklarını zannetmiyorum; bunlar kolaylıkla dışarı çıkan ve çalışan kadınlar.
La Monde: Tüm örtülü kadınların bunu arzu ettiklerini söyleyebilir misiniz? Ya eşlerinin erkek doktor görmesine mani olan erkeklere ne diyorsunuz ?
Hélé Béji: Mahkum ediyorum. Buna baskı diyorum. Cumhuriyetin kanunları tatbik edilmelidir. Sokak, özel özgürlük alanıdır, fakat cinsel ayrımcılıkla mücadele iş yerlerinde, kamu hizmetlerinde, hastahanelerde başlıca görevimiz olmalıdır. Aynı zamanda okullarda baş örtüsüne de karşıyım; bunu kız çocuklarına karşı bir şiddet olarak niteliyorum.
La Monde: Baş örtüsüyle, ailenin eski geleneksel saygınlığını kazanması arasında dediğiniz gibi bir ilişki var mı ?
Hélé Béji: Zannederim Fransa' da bu ilişki var. Ne modern aile krizine, ne de insanların yalnızlığına bir çözüm bulamıyoruz. Bağ, koruma ve ihtimama ihtiyacımız var. Baş örtüsü, bağ ve ilişkilerin kopmasına karşı bir direnç. Baş örtüsü, sadece islamın veya cemaatlaşmanın değil, bağların kopmasına sebep olan modernlik hastalıklarının belirtisidir de.
La Monde: İslam' dan söz ediyorsunuz, fakat birçok müslümanın, baş örtüsü veya burka' nın, esasında kabile gelenekleri olduğu, asla islamın gereği olmadığını savunduklarını da biliyoruz.
Hélé Béji: Evet, bu kadınlar, baş örtüsünü islam adına takıyorlar. Laiklik buna, inanç özgürlüğü adına müsade veriyor. Dini inancını beyan etme hakkımız var; aynı zamanda laik' liğin, dini inancı olmayanları dinin baskısından kurtardığını da unutmayalım.
La Monde: Gerçekten baş örtüsüne karşı tavrınız nedir ?
Hélé Béji: Kadınların baş örtüsünden kurtulmalarını ben de arzuluyorum; fakat zorla değil. Tunus devrimine hem örtülü hem de örtüsüz kadınların katıldığını unutmayalım. Bu bir sivil toplum devrimidir, cumhuriyetçidir; 1789 kralın düşmesiyle, 1989 Berlin duvarının yıkıllmasıyla, Mayıs 68 gençliğin ayaklanmasıyla mümkün oldu. Tunus devrimi birçok devrimden esinlenen bir devrim oldu. Başı örtülü kadının tamamen bireysel ve özgür bir konuma kavuşacağına ve hatta örtünme olgusunun duracağına ve gerileyeceğine inanıyorum.
26-2-2011 tarihli Le Monde' dan ( şöyleşi J. Savigneau )
İslam Gurur peçe arkasında Here Beji