Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz. MarmaraYenikapı Ahsarla #etiket

21 Mart 2011 Pazartesi

nükleer kurbanı gözlerin bakışları altındayız 17 3 2011 tarihli Le Monde

Kenzaburô Ôe: ''nükleer kurbanı gözlerin bakışları altındayız'' 17 3 2011 tarihli Le Monde


1994 Nobel Edebiyat ödüllü romancı Kenzaburô Ôé, savaş sonrası Japonya' sının kuruluş değerlerine sadık kalmış, günümüzün ancak geçmişin hafızası üzerine kurulabileceğini kararlılıkla müdaafa etmiştir.

Bu sessiz adam, çoğu zaman kitle kültürü ve ürettiği teknolojiye indirgenen Japonya'nın sözü dinlenen bir bilincine dönüştü.

1994 Nobel ödülü söylevinde

'Anlaşılmaz Japonya'dan birisi olarak ben''

mevhumuyla Japonya' nın savaş sonrası anlaşılmazlığının altını çizmiş olan Ôé, 11 Mart depremi ve tsunaminin sebep olduğu nükleer felakete dair anti- nükleer kararlılığını hatırlatıyor.


bu söyleşi, Le Monde gazetesinin 17-3-2011 tarihli baskısının Japonya ekinde yayınlandı.

Le Monde: Modern tarihte, Japonya' nın bugün yaşadığı facianın anlamı nedir sizce ?

Kenzabrô Ôé: Birkaç gündür tüm gazeteler yaşadığımız faciadan bahsediyor; tesadüf bu ya, makalelerimden biri depremden bir gün evvel Ashai gazetesinde yayınlanmıştı; benimle aynı nesilden, Bikini Atolunda gerçekleştirilen hidrojen bombası denemesinde radyasyona maruz kalan bir balıkçının hikâyesini anlatıyordum. Bu balıkçıya 18 yaşımda rastlamıştım. Hayatının geri kalan kısmını nükleer caydırma maskaralığını ihbar etmeye adamıştı. Devamlı nükleerden yana olanların karşısına dikildi. Bu balıkçıdan bahsetmek, bu büyük felaket arifesinde kötü bir kehanet habercisi mi oldu acaba ?

Bu Bikinili balıkçı nükleer santrallar ve tehlikelerine karşı da mücadele vermişti. Uzun zamandan bu yana üç insan grubunu referans olarak alan bir çağda, Japon tarihi projesi üzerine düşünmekteyim: Hiroşima ve Nagazaki bombalarında canlarını kaybedenler, Bikini Atolu denemesinin radyasyonlarına maruz kalanla ( hikayesini anlattığım balıkçı bunlardan biriydi ) ve nükleer santrallardaki patlamalarda ölenler. Japonya tarihine bu nükleer kurbanların gözüyle baktığımızda, yaşadıklarının tartışmasız bir trajedi olduğunu görürüz. Bugün nükleer santralların yarattıkları riskin bir gerçeklik olduğunu görüyoruz. Yaşanan felaketin neticelerinin ne olduğunu bilmememize rağmen, anlamı hiçbir belirsizliğe yer vermeyecek kadar açıktır. Japon tarihi yeni bir safhasına girdi, ve bir defa daha nükleer kurbanlarının gözleri bize bakmaktadır; bu kurbanlar, çektikleri acılarda büyük bir cesarete sahip olduklarını gösterdiler. Bu trajediden alacağımız ders, yaşamalarına müsade edilenlerin aynı hatalara düşmeme kararlılığına bağlı olacaktır.

Le Monde: Bu felaket iki olguyu dramatik bir biçimde birbirine karıştırmaktadır: Japonya' nın depremlerden yaralanabilirliği ve nükleer enerjinin riskleri. Birincisi ülkenin çok uzun zamandan bu yana bildiği bir gerçeklik; ikincisi ise deprem ve tsunamiden daha korkunç olmasının ötesinde ayrıca insanoğlunun eseri. Japonya Hiroşima deneyiminden ne gibi bir ders çıkardı ?


Kenzabrô Ôé: Hiroşima dramından çıkaracağımız ders, patlamada ölenler ve yaşayıp da yıllarca istırap çekenlerin insanlık onurudur; bu isdırapları bazı eser ve yazılarımda yansıttığımı zannediyorum. Atom ateşi deneyimini yaşayan Japonların nükleer enerjiyi herhangi bir sanayi üretkenliği kapsamında düşünmemelidirler; yani trajik Hiroşima deneyiminden, bir ''büyüme reçetesi'' çıkarmamalıdırlar. Depremler, tsunami ve her türlü doğal felaketler gibi Hiroşima deneyimi, insanlık hafizasına kaydedilmelidir; zira insan eseri olduğundan doğal felaketlerden daha dramatiktir. İnsan hayatına karşı bu denli bir vurdumduymazlıkla nükleer enerjiye tekrar içli dışlı olmak Hiroşima kurbanlarını hatırasına ihanettir. Son yazımda bahsettiğim Bikini balıkçısı nükleer santralların ortadan kalkmasını devamlı istedi. Çağdaş Japon düşüncesinin önemli isimlerinden biri Shuichi Kato ( 1919-2008 ), insanın kontrolünü yitirdiği atom enerjisini ve atom bombalarını analiz ederken bin yıl evvel Sei Shonagon adlı bir kadın tarafından yazılan ''Ottan Yastık'' eserinde kullandığı bir deyimi hatırlatır. Yazar, hem çok yakın hem de çok uzak bir mevhumu çağrıştırmaktadır. Nükleer felaket uzak ve olasılığı az bir varsayım olarak belirse de, tamamen benliğimizin ayrılmaz bir parçası olarak gözükmektedir.

Le Monde: 1994 Nobel Edebiyat ödülü söylevinize ''Anlaşılmaz Japonyadan birisi olara ben'' adını vermiştiniz. ''Anlaşılmaz Japonya'' formülünüz hala bugün geçerli midir sizce ?


Kenzabrô Ôé: Japonya' nın anlaşılmazlığı bu son dramlarla daha da güçlenmiş bulunuyor. Şu anda bu anlaşılmaz Japonya, müdafa ettiği değerler bağlamında tamamen tıkanmış ve çıkmaz vaziyette. Anlaşılmazlığın tersi açıklıktır: 1994 yılında anlaşılmaz Japonyadan bahsettiğimde, ülke o denli bir hidayet dönemndeydi ki, bazı açık seçenekleri bir kenara itebiliyordu: farklı bir biçimde söylersek, Japonya muğlak olma lüksüne sahipti. Ve Japonya, seçeneklerinin 'sine die' bir kenara itilmesinin diğer ülkelerce kabul gördügünü farzediyordu. Böylelikle kendi gerçek sorumluluklarını üstlenmiyebiliyordu. Japonlar tercih ettikleri, kendilerini nereye götürdüğünü bilmedikleri ekonomik gelişme modeliyle de, politikada olduğu gibi belirsizliklerini kanıtlıyorlardı. Bunun sonuçlarından biri 1990' lı yılların finansal baloncuğu oldu. Bugün Japonya' nın, durumunu açıklığa kavuşturması gerekiyor. Çin, Japonya' yı, tüm Asya' ya karşı sorumluluklarını üstlenmeye itmektedir; ve Japonya adalarındaki Amerikan askeri güçlerinin en yoğun olduğu Okinawa Adası sakinleri, hükümetin, bu güçlerin varlıkları ile ilgili açık bir tavır almasını beklemektedirler. Okinawa Amerikan üssü Japonlar ve Amerikalılar için kabul edilmesi güç bir durumdur. Bu üslerin rolünün ne olduğu tekrardan belirlenmelidir. Bu muğlak tavır artık mümkün değil; Okinawa muharebesinin kurbanlarının hatırası, hükümetten değişik bir tutum beklemektedir. Japonya' nın, seçenek ve kararlarını bir kenara itme devri geçmiş bulunuyor.

Le Monde: Mağlubiyetinden 60 yıl sonra, Japonya, vaadlerini unutmuşa benzemektedir: anayasal barışçılık, silahlı gücün reddi, ve üç anti nükleer prensip ( nükleer silahlara sahip olmamak, üretmemek, ve kullanmamak. ) Sizce, bugün yaşanan facia, isyan ettirici bir bilincin uyanmasına yol açabilir mi ?


Kenzabrô Ôé: Japonya savaşı kaybettiğinde 10 yaşında idim. Bir yıl sonra Anayasa ilan edildi. Hemen sonra ise, Anayasa' nın yeni nesillerce daha iyi anlaşılması için milli eğitim programları uygulamaya kondu. Mağlubiyeti takib eden 10 yıl içerisinde, anayasal barışçılığın, silahlı gücün reddi ve üç anti nükleer prensibin, gerçekten Japonya'nın temel ideallerini yansıtıp yansıtmadığını sorguladım. Bir genç olarak şüphe içerisindeydim; Japonların çogunluğunun benim gibi ciddi sorular sorduğu bir gerçekti. Buna rağmen, Japonya yavaş yavaş silahlı güçler oluşturdu; ABD ile yapılan gizli anlaşmalarla, ülke, atom bombalarıyla dolduruldu; bu şekilde üç anti nükleer prensibin üzerine oturuldu. Esasında Japonlar, savaşın ve atom bombalarının verdiği ıstırapları unutmamışlardı. Gözlerimizin içine bakan atom kurbanları, ideallerine saygılı olmamızı bekliyorlardı. Hiroşima ve Nagazaki kurbanlarının hatırası politik realizm adına nükleer silahları bayağılaştırıp rölativize etmemize manidirler. Şimdilik buna direniyoruz. Aynı zamanda Amerika ile ittifakı ve silahlanmayı kabul ediyoruz. Çağdaş Japonya' nın tüm anlaşılmazlığı buradadır. Savaş sonrası yıllarında barışçı vaadlerimize belirgin bir içerik veremedik. Amerikan nükleer caydırma gücünün etkinliğine güven, Amerikan nükleer şemsiyesi altındaki barışçı Japonya'nın diplomasisini oluşturdu. Amerikan caydırma gücü sağdan sola tüm parti yelpazesinin desteğini alıyordu; Ağustos 2010' da Hiroşima' nın bombalanmasının yildönümü güsterilerinde, Amerikan temsilci nükleer silahların tehlikesinin altını çizerken, Japon başbakanı bu gücün etkinliğinden bahsedebiliyordu. Fukushima kazasının, Japonların, Hiroşima ve Nagazaki kurbanlarının idealleriyle yeniden barışmasını sağlayacağını, ve bu sayede atom bombasını elinde bulunduranların müdaafa ettiği caydırma gücü yanılsamasının da sonu olacağını umuyoruz.

Le Monde: Eserlerinizden birinin başlığı olan ''Çılgınlığımıza rağmen nasıl yaşayabiliriz ?'' sorusuna bugün ne gibi bir cevap verirsiniz ?

Kenzabrô Ôé: Bu eseri olgun bir yaşımda yazmıştım. Bugün üçüncü yaş denebilecek ileri bir yaştayım ve belki en son romanımı yazıyorum. Bugünkü çılgınlığımıza rağmen, şahsen yaşamayı başarabilirsem, yazmakta olduğum son romanı, Dante' nin  'Cehennem'' inin sonundan bir alıntıyla başlatacağım: ''Ve sonra, yıldızları tekrar görebilmek için dışarı çıkacağız.''

Kenzaburô Ôé

Kenzaburô Ôe: ''nükleer kurbanı gözlerin bakışları altındayız'' 17 3 2011 tarihli Le Monde


1994 Nobel Edebiyat ödüllü romancı Kenzaburô Ôé, savaş sonrası Japonya' sının kuruluş değerlerine sadık kalmış, günümüzün ancak geçmişin hafızası üzerine kurulabileceğini kararlılıkla müdaafa etmiştir.

Bu sessiz adam, çoğu zaman kitle kültürü ve ürettiği teknolojiye indirgenen Japonya'nın sözü dinlenen bir bilincine dönüştü.

1994 Nobel ödülü söylevinde

'Anlaşılmaz Japonya'dan birisi olarak ben''

mevhumuyla Japonya' nın savaş sonrası anlaşılmazlığının altını çizmiş olan Ôé, 11 Mart depremi ve tsunaminin sebep olduğu nükleer felakete dair anti- nükleer kararlılığını hatırlatıyor.


bu söyleşi, Le Monde gazetesinin 17-3-2011 tarihli baskısının Japonya ekinde yayınlandı.

Le Monde: Modern tarihte, Japonya' nın bugün yaşadığı facianın anlamı nedir sizce ?

Kenzabrô Ôé: Birkaç gündür tüm gazeteler yaşadığımız faciadan bahsediyor; tesadüf bu ya, makalelerimden biri depremden bir gün evvel Ashai gazetesinde yayınlanmıştı; benimle aynı nesilden, Bikini Atolunda gerçekleştirilen hidrojen bombası denemesinde radyasyona maruz kalan bir balıkçının hikâyesini anlatıyordum. Bu balıkçıya 18 yaşımda rastlamıştım. Hayatının geri kalan kısmını nükleer caydırma maskaralığını ihbar etmeye adamıştı. Devamlı nükleerden yana olanların karşısına dikildi. Bu balıkçıdan bahsetmek, bu büyük felaket arifesinde kötü bir kehanet habercisi mi oldu acaba ?

Bu Bikinili balıkçı nükleer santrallar ve tehlikelerine karşı da mücadele vermişti. Uzun zamandan bu yana üç insan grubunu referans olarak alan bir çağda, Japon tarihi projesi üzerine düşünmekteyim: Hiroşima ve Nagazaki bombalarında canlarını kaybedenler, Bikini Atolu denemesinin radyasyonlarına maruz kalanla ( hikayesini anlattığım balıkçı bunlardan biriydi ) ve nükleer santrallardaki patlamalarda ölenler. Japonya tarihine bu nükleer kurbanların gözüyle baktığımızda, yaşadıklarının tartışmasız bir trajedi olduğunu görürüz. Bugün nükleer santralların yarattıkları riskin bir gerçeklik olduğunu görüyoruz. Yaşanan felaketin neticelerinin ne olduğunu bilmememize rağmen, anlamı hiçbir belirsizliğe yer vermeyecek kadar açıktır. Japon tarihi yeni bir safhasına girdi, ve bir defa daha nükleer kurbanlarının gözleri bize bakmaktadır; bu kurbanlar, çektikleri acılarda büyük bir cesarete sahip olduklarını gösterdiler. Bu trajediden alacağımız ders, yaşamalarına müsade edilenlerin aynı hatalara düşmeme kararlılığına bağlı olacaktır.

Le Monde: Bu felaket iki olguyu dramatik bir biçimde birbirine karıştırmaktadır: Japonya' nın depremlerden yaralanabilirliği ve nükleer enerjinin riskleri. Birincisi ülkenin çok uzun zamandan bu yana bildiği bir gerçeklik; ikincisi ise deprem ve tsunamiden daha korkunç olmasının ötesinde ayrıca insanoğlunun eseri. Japonya Hiroşima deneyiminden ne gibi bir ders çıkardı ?


Kenzabrô Ôé: Hiroşima dramından çıkaracağımız ders, patlamada ölenler ve yaşayıp da yıllarca istırap çekenlerin insanlık onurudur; bu isdırapları bazı eser ve yazılarımda yansıttığımı zannediyorum. Atom ateşi deneyimini yaşayan Japonların nükleer enerjiyi herhangi bir sanayi üretkenliği kapsamında düşünmemelidirler; yani trajik Hiroşima deneyiminden, bir ''büyüme reçetesi'' çıkarmamalıdırlar. Depremler, tsunami ve her türlü doğal felaketler gibi Hiroşima deneyimi, insanlık hafizasına kaydedilmelidir; zira insan eseri olduğundan doğal felaketlerden daha dramatiktir. İnsan hayatına karşı bu denli bir vurdumduymazlıkla nükleer enerjiye tekrar içli dışlı olmak Hiroşima kurbanlarını hatırasına ihanettir. Son yazımda bahsettiğim Bikini balıkçısı nükleer santralların ortadan kalkmasını devamlı istedi. Çağdaş Japon düşüncesinin önemli isimlerinden biri Shuichi Kato ( 1919-2008 ), insanın kontrolünü yitirdiği atom enerjisini ve atom bombalarını analiz ederken bin yıl evvel Sei Shonagon adlı bir kadın tarafından yazılan ''Ottan Yastık'' eserinde kullandığı bir deyimi hatırlatır. Yazar, hem çok yakın hem de çok uzak bir mevhumu çağrıştırmaktadır. Nükleer felaket uzak ve olasılığı az bir varsayım olarak belirse de, tamamen benliğimizin ayrılmaz bir parçası olarak gözükmektedir.

Le Monde: 1994 Nobel Edebiyat ödülü söylevinize ''Anlaşılmaz Japonyadan birisi olara ben'' adını vermiştiniz. ''Anlaşılmaz Japonya'' formülünüz hala bugün geçerli midir sizce ?


Kenzabrô Ôé: Japonya' nın anlaşılmazlığı bu son dramlarla daha da güçlenmiş bulunuyor. Şu anda bu anlaşılmaz Japonya, müdafa ettiği değerler bağlamında tamamen tıkanmış ve çıkmaz vaziyette. Anlaşılmazlığın tersi açıklıktır: 1994 yılında anlaşılmaz Japonyadan bahsettiğimde, ülke o denli bir hidayet dönemndeydi ki, bazı açık seçenekleri bir kenara itebiliyordu: farklı bir biçimde söylersek, Japonya muğlak olma lüksüne sahipti. Ve Japonya, seçeneklerinin 'sine die' bir kenara itilmesinin diğer ülkelerce kabul gördügünü farzediyordu. Böylelikle kendi gerçek sorumluluklarını üstlenmiyebiliyordu. Japonlar tercih ettikleri, kendilerini nereye götürdüğünü bilmedikleri ekonomik gelişme modeliyle de, politikada olduğu gibi belirsizliklerini kanıtlıyorlardı. Bunun sonuçlarından biri 1990' lı yılların finansal baloncuğu oldu. Bugün Japonya' nın, durumunu açıklığa kavuşturması gerekiyor. Çin, Japonya' yı, tüm Asya' ya karşı sorumluluklarını üstlenmeye itmektedir; ve Japonya adalarındaki Amerikan askeri güçlerinin en yoğun olduğu Okinawa Adası sakinleri, hükümetin, bu güçlerin varlıkları ile ilgili açık bir tavır almasını beklemektedirler. Okinawa Amerikan üssü Japonlar ve Amerikalılar için kabul edilmesi güç bir durumdur. Bu üslerin rolünün ne olduğu tekrardan belirlenmelidir. Bu muğlak tavır artık mümkün değil; Okinawa muharebesinin kurbanlarının hatırası, hükümetten değişik bir tutum beklemektedir. Japonya' nın, seçenek ve kararlarını bir kenara itme devri geçmiş bulunuyor.

Le Monde: Mağlubiyetinden 60 yıl sonra, Japonya, vaadlerini unutmuşa benzemektedir: anayasal barışçılık, silahlı gücün reddi, ve üç anti nükleer prensip ( nükleer silahlara sahip olmamak, üretmemek, ve kullanmamak. ) Sizce, bugün yaşanan facia, isyan ettirici bir bilincin uyanmasına yol açabilir mi ?


Kenzabrô Ôé: Japonya savaşı kaybettiğinde 10 yaşında idim. Bir yıl sonra Anayasa ilan edildi. Hemen sonra ise, Anayasa' nın yeni nesillerce daha iyi anlaşılması için milli eğitim programları uygulamaya kondu. Mağlubiyeti takib eden 10 yıl içerisinde, anayasal barışçılığın, silahlı gücün reddi ve üç anti nükleer prensibin, gerçekten Japonya'nın temel ideallerini yansıtıp yansıtmadığını sorguladım. Bir genç olarak şüphe içerisindeydim; Japonların çogunluğunun benim gibi ciddi sorular sorduğu bir gerçekti. Buna rağmen, Japonya yavaş yavaş silahlı güçler oluşturdu; ABD ile yapılan gizli anlaşmalarla, ülke, atom bombalarıyla dolduruldu; bu şekilde üç anti nükleer prensibin üzerine oturuldu. Esasında Japonlar, savaşın ve atom bombalarının verdiği ıstırapları unutmamışlardı. Gözlerimizin içine bakan atom kurbanları, ideallerine saygılı olmamızı bekliyorlardı. Hiroşima ve Nagazaki kurbanlarının hatırası politik realizm adına nükleer silahları bayağılaştırıp rölativize etmemize manidirler. Şimdilik buna direniyoruz. Aynı zamanda Amerika ile ittifakı ve silahlanmayı kabul ediyoruz. Çağdaş Japonya' nın tüm anlaşılmazlığı buradadır. Savaş sonrası yıllarında barışçı vaadlerimize belirgin bir içerik veremedik. Amerikan nükleer caydırma gücünün etkinliğine güven, Amerikan nükleer şemsiyesi altındaki barışçı Japonya'nın diplomasisini oluşturdu. Amerikan caydırma gücü sağdan sola tüm parti yelpazesinin desteğini alıyordu; Ağustos 2010' da Hiroşima' nın bombalanmasının yildönümü güsterilerinde, Amerikan temsilci nükleer silahların tehlikesinin altını çizerken, Japon başbakanı bu gücün etkinliğinden bahsedebiliyordu. Fukushima kazasının, Japonların, Hiroşima ve Nagazaki kurbanlarının idealleriyle yeniden barışmasını sağlayacağını, ve bu sayede atom bombasını elinde bulunduranların müdaafa ettiği caydırma gücü yanılsamasının da sonu olacağını umuyoruz.

Le Monde: Eserlerinizden birinin başlığı olan ''Çılgınlığımıza rağmen nasıl yaşayabiliriz ?'' sorusuna bugün ne gibi bir cevap verirsiniz ?

Kenzabrô Ôé: Bu eseri olgun bir yaşımda yazmıştım. Bugün üçüncü yaş denebilecek ileri bir yaştayım ve belki en son romanımı yazıyorum. Bugünkü çılgınlığımıza rağmen, şahsen yaşamayı başarabilirsem, yazmakta olduğum son romanı, Dante' nin  'Cehennem'' inin sonundan bir alıntıyla başlatacağım: ''Ve sonra, yıldızları tekrar görebilmek için dışarı çıkacağız.''

Kenzaburô Ôé


Azsonra Birazdan Şimdi Biz Türkiye'yiz.