Araba devrildikten sonra…

Araba devrildikten sonra akıl veren çok olur, derler.

Demek ki, tedbiri araba devrilmeden önce almak gerekiyor.

Fakat bu, gene de olayın ancak bir yüzünü yansıtıyor.

Olayın bir de başka bir yüzü var: araba acaba kendi normal seyri esnasında mı devrildi yoksa birileri onun devrilmesine yardım mı etti? Veya daha doğrudan bir ifadeyle birileri arabanın devrilmesine azim mi etti?

Eğer durum bu ikinci şık düzleminde tecelli etmişse, bu durumda ne derseniz boş...

 Arabayı devirmeye azmetmiş olanlar onu bir biçimde devirmeye kararlı olduktan sonra, bunun bahanesini bulmak kolaydır.

 Dahası bahane icat etmek işten değildir.

27 Mayıs darbesini tertipleyenlere acaba Adnan Menderes ve hükümeti mi zemin hazırladı?

 Olayları içinden (içerden) izleyen biri sıfatıyla iddia ediyorum ki, darbeye niyetlenmiş olanlar o fırsatı her halükarda icat etmeye azimliydiler. Öğrenci hareketlerinin bir bölümü bizim fakültede (İ.Ü. Hukuk Fakültesi) başlatıldı. Biz, o gün her zamanki gibi derse girmiştik. 28 Nisan 1960, Perşembe günü... İlk dersimize Hıfzı Veldet Velidedeoğlu giriyor. Hoca derse girdi ve şu cümleyle söze başladı: 'Meclis araştırma komisyonlarının kurulup göreve başladığı bir günde ben hukuk dersi vermeyi içime sindiremiyorum, serbestsiniz' diyerek sınıfı terk etti. Hoca sınıftan çıkar çıkmaz, son sınıftan bazı öğrenciler hemen kürsüye fırladılar. Nuri Yazıcı adındaki son sınıf öğrencisi Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi şiirini artistik bir edayla okudu. Onun arkasından başka bir öğrenci: 'Arkadaşlar, Rektörümüz Sıddık Sami Onar'ı alnından yaralamışlar' diye bir 'haber' uçurdu ve öğrencileri fakültenin arka bahçesinde toplanmaya davet etti.

 Zaten ders paydos edildiği için herkes sınıfı terk etti. Ve İstanbul Üniversitesi'ndeki olaylar böylece başladı. O günün akşamı örfi idare (sıkıyönetim) ilan edildi.

 Paralel olaylar Ankara'da başlatıldı.

 Ve tam 1 ay sonra 27 Mayıs Cuma günü cunta TBMM'ni feshetti, idareye el koydu...

Bu günden geriye bakıldığında olayın kendiliğinde, kendi mecrasında seyretmediği açık seçik görülüyor.

 Ama olaya o günün şartlarında bakıldığında öğrenciler sanki kendiliğinden hareket geçmişçesine bir izlenim veriliyordu.

12 Mart muhtırası, 12 Eylül cuntasının darbesi, 28 Şubat 1997 postmodern darbesi aynı şekilde tertip olarak sahneye konulmuştur.

 O günün yargı mensupları hâlâ aramızda yaşıyor ve bazılarının aymazlığı hâlâ devam ediyor. Kendilerine o günün cuntası tarafından verilmiş brifing doğrultusunda hareket ettiklerini aralarında belki hâlâ fark etmemiş olanlar bulunuyor.

 Bazıları fark etmiş olsa bile itiraf etmeyi izzetinefsine yediremiyor olabilir.

Bunca lafı şunun için ediyorum. Başkanlığını Ak Parti Kütahya Milletvekili Prof. Dr. İdris Bal'ın yaptığı Avrasya Global Araştırmalar Merkezi (AGAM) tarafından hazırlanan 'Taksim Olayları Analizi' başlıklı raporda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'yanlış bilgilendirilerek' olayın tarafı haline getirildiği belirtilerek 'stratejik hata' yapıldığı, yerel projenin halka danışılması gerektiği vurgulanmış. (12 Ağu. 13 tarihli gazeteler).

Bu belirlemede doğruluk payı bulunabileceği ihtimaline diyeceğimiz yok.

 Fakat Tayyip Erdoğan değinilen doğrultuda

 harekete geçme durumunda bırakılmamış

 olsaydı bile, arkası arkasına sökün eden olaylar

 zincirinin pek de spontane olmadığı belli

 olmuyor muydu?

 Apartmanlarda tencere tava dövenler bu işe teşneydiler diyelim.

 Molotof kokteyli ile maytaplarla yangın çıkartan, yüzlerce kamu ve özel otoları yakan, mağazaları tahrip eden, sokak lambalarını kıran ve daha bir yığın melunca işler yapan güruhun salt iyiniyetli bir protesto gösterisi yapmak üzere meydanlara döküldüğüne inanacak mıyız?

İdris Bal hocamızın raporu yazık ki, araba devrildikten sonraki durumdan yola çıkarak geliştirilmiş bir yorumu dile getiriyor.

 Bu rapor hiç olmasaydı demiyorum.

 Belki bundan sonraki olaylarda işe yarayabilir.

Raporda değinilen tedbirler muvacehesinde hareket edilmiş olsaydı bile, olaylar 1 Haziran'da değil de, faraza 1 Eylül'de çıkardı. Sonuç değişmezdi yani.

 Çünkü olayları hazırlayan irade bu işi yapmayı kafaya koymuş bir kere...

  18 08 2013 pazar

RASİM ÖZDENÖREN