"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
18 Ağustos 2013 Pazar
Araba devrildikten sonra 18 08 2013 pazar
Araba devrildikten sonra…
Araba devrildikten sonra akıl veren çok olur, derler.
Demek ki, tedbiri araba devrilmeden önce almak gerekiyor.
Fakat bu, gene de olayın ancak bir yüzünü yansıtıyor.
Olayın
bir de başka bir yüzü var: araba acaba kendi normal seyri esnasında mı
devrildi yoksa birileri onun devrilmesine yardım mı etti? Veya daha
doğrudan bir ifadeyle birileri arabanın devrilmesine azim mi etti?
Eğer
durum bu ikinci şık düzleminde tecelli etmişse, bu durumda ne derseniz
boş...
Arabayı devirmeye azmetmiş olanlar onu bir biçimde devirmeye
kararlı olduktan sonra, bunun bahanesini bulmak kolaydır.
Dahası bahane
icat etmek işten değildir.
27 Mayıs darbesini tertipleyenlere
acaba Adnan Menderes ve hükümeti mi zemin hazırladı?
Olayları içinden
(içerden) izleyen biri sıfatıyla iddia ediyorum ki, darbeye niyetlenmiş
olanlar o fırsatı her halükarda icat etmeye azimliydiler. Öğrenci
hareketlerinin bir bölümü bizim fakültede (İ.Ü. Hukuk Fakültesi)
başlatıldı. Biz, o gün her zamanki gibi derse girmiştik. 28 Nisan 1960,
Perşembe günü... İlk dersimize Hıfzı Veldet Velidedeoğlu giriyor. Hoca
derse girdi ve şu cümleyle söze başladı: 'Meclis araştırma
komisyonlarının kurulup göreve başladığı bir günde ben hukuk dersi
vermeyi içime sindiremiyorum, serbestsiniz' diyerek sınıfı terk etti.
Hoca sınıftan çıkar çıkmaz, son sınıftan bazı öğrenciler hemen kürsüye
fırladılar. Nuri Yazıcı adındaki son sınıf öğrencisi Namık Kemal'in
Hürriyet Kasidesi şiirini artistik bir edayla okudu. Onun arkasından
başka bir öğrenci: 'Arkadaşlar, Rektörümüz Sıddık Sami Onar'ı alnından
yaralamışlar' diye bir 'haber' uçurdu ve öğrencileri fakültenin arka
bahçesinde toplanmaya davet etti.
Zaten ders paydos edildiği için herkes
sınıfı terk etti. Ve İstanbul Üniversitesi'ndeki olaylar böylece
başladı. O günün akşamı örfi idare (sıkıyönetim) ilan edildi.
Paralel
olaylar Ankara'da başlatıldı.
Ve tam 1 ay sonra 27 Mayıs Cuma günü cunta
TBMM'ni feshetti, idareye el koydu...
Bu günden geriye
bakıldığında olayın kendiliğinde, kendi mecrasında seyretmediği açık
seçik görülüyor.
Ama olaya o günün şartlarında bakıldığında öğrenciler
sanki kendiliğinden hareket geçmişçesine bir izlenim veriliyordu.
12
Mart muhtırası, 12 Eylül cuntasının darbesi, 28 Şubat 1997 postmodern
darbesi aynı şekilde tertip olarak sahneye konulmuştur.
O günün yargı
mensupları hâlâ aramızda yaşıyor ve bazılarının aymazlığı hâlâ devam
ediyor. Kendilerine o günün cuntası tarafından verilmiş brifing
doğrultusunda hareket ettiklerini aralarında belki hâlâ fark etmemiş
olanlar bulunuyor.
Bazıları fark etmiş olsa bile itiraf etmeyi
izzetinefsine yediremiyor olabilir.
Bunca lafı şunun için
ediyorum. Başkanlığını Ak Parti Kütahya Milletvekili Prof. Dr. İdris
Bal'ın yaptığı Avrasya Global Araştırmalar Merkezi (AGAM) tarafından
hazırlanan 'Taksim Olayları Analizi' başlıklı raporda, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın 'yanlış bilgilendirilerek' olayın tarafı haline
getirildiği belirtilerek 'stratejik hata' yapıldığı, yerel projenin
halka danışılması gerektiği vurgulanmış. (12 Ağu. 13 tarihli gazeteler).
Bu
belirlemede doğruluk payı bulunabileceği ihtimaline diyeceğimiz yok.
Fakat Tayyip Erdoğan değinilen doğrultuda
harekete geçme durumunda
bırakılmamış
olsaydı bile, arkası arkasına sökün eden olaylar
zincirinin
pek de spontane olmadığı belli
olmuyor muydu?
Apartmanlarda tencere
tava dövenler bu işe teşneydiler diyelim.
Molotof kokteyli ile
maytaplarla yangın çıkartan, yüzlerce kamu ve özel otoları yakan,
mağazaları tahrip eden, sokak lambalarını kıran ve daha bir yığın
melunca işler yapan güruhun salt iyiniyetli bir protesto gösterisi
yapmak üzere meydanlara döküldüğüne inanacak mıyız?
İdris Bal
hocamızın raporu yazık ki, araba devrildikten sonraki durumdan yola
çıkarak geliştirilmiş bir yorumu dile getiriyor.
Bu rapor hiç olmasaydı
demiyorum.
Belki bundan sonraki olaylarda işe yarayabilir.
Raporda
değinilen tedbirler muvacehesinde hareket edilmiş olsaydı bile, olaylar
1 Haziran'da değil de, faraza 1 Eylül'de çıkardı. Sonuç değişmezdi
yani.
Çünkü olayları hazırlayan irade bu işi yapmayı kafaya koymuş bir
kere...