İmkânsızın içindeki mümkünü görebilmek…

Mısır'da darbecilerin meydanlara müdahalesiyle birlikte Müslüman Kardeşler mensuplarının 'merkezin dağıldığını, bundan sonra olacak olayları kontrol edemeyeceklerini' açıklaması durumun daha tehlikeli bir boyuta doğru ilerleyeceğini gösteriyor. Son birkaç gündür yaşananlar bunun işareti.

Kaosun iç savaşa dönüşmemesi için 'aklıselimin' acilen devreye girmesi gerekir. Cezayir, Afganistan, Irak ve Suriye örnekleri ortada dururken; bugünkü karışıklıktan halkın bütünlüğünü sağlayacak bir durumun oluşması zor gözüküyor.

Birkaç hafta önce İslamcı liderlerden Saffet Hicazi Ruşen Çakır'la yaptığı söyleşide 'Başbakan Erdoğan bir şeyler yapabilir mi' sorusuna karşılık: 'Evet yapabilir çünkü Tayyip Erdoğan çok güçlü bir isim. Bir tür arabuluculuk yapabilir ve askeri rejimi Mursi'nin dönmesine ve demokratik sistemin işlemesine ikna edebilir' demişti.

Gösterilerin 50. gününe yaklaştığımız dönemde Türkiye'nin darbe karşıtlığı tavrına rağmen devreye girilmelidir. Evet, Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu konuda daha fazla inisiyatif üstlenmeli. Zaman kaybetmeden girişimlere başlanılmalı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Financal Times ve El Pais gazetelerine yazdığı makalede Mısır'daki soruna çözüm bulunması ile ilgili 4 maddelik öneri sundu. Öneriler özetle şunlardı:

Tüm unsurları kapsayıcı bir geçiş süreciyle demokrasiye bir an önce dönüş.

İlk genel seçime bütün siyasi grupların katılmasına izin verilmelidir.

Muhammed Mursi ve siyasetteki yol arkadaşlarının serbest bırakılması.

Daha fazla can kaybı yaşanmaması için herkes mutedil olmalıdır.

Elimizde böylesi bir teklif var ve desteklenmeli. Buna İslam dünyasında Türkiye'nin tecrübesini ve duruşunu da eklemek gerekir.

Ortadaki durumu serinkanlı bir şekilde analiz edelim. Mısır'da halkın oylarıyla seçilmiş bir yönetime yönelik gerekçesi ne olursa olsun bir darbe yapılmıştır. Yeryüzünde hiçbir darbenin meşruiyeti yoktur. Şöyle de söylemek mümkün hiçbir düşünce darbeyi meşru göremez.

Dolayısıyla Mısır'da yapılan darbenin de meşruiyeti yoktur. Buna karşı direnmek insanlık görevidir.

Mevcut dünya ve liderlik anlayışı bu konuda ikiyüzlü davranıyorsa devreye 'aklıselim' girmeli ve bu kaostan bir çıkış yolu bulunmalı.

Mısır'da gelinen duruma baktığımızda bir tarafta özgür iradesine sahip çıkmak için ölüm korkusunu yenerek sokaklara çıkmış milyonlar, diğer tarafta elinde silah gücü önemli oranda darbe sever halk desteği olan askerler var.

Darbenin üzerinden neredeyse 50 gün geçmiş, gösterilere müdahale sonucu binden fazla insan hayatını kaybetmiş ve binlercesi yaralanmış. Halk arasında ayrışma her gün daha da derinleşiyor ve trajedi büyüyor.

Şimdi bu tablodan yola çıkarak değerlendirmemizi yapalım.

Özgür iradelerine karşı darbe yapılmış olan kitleler, bu saatten sonra evlerine 'hadi yenildik' diyerek dönebilirler mi? En basit ifadesiyle bu kadar akan kana karşı hane halklarına söyleyecekleri bir sözleri olmalı. Evine dönenlerin tutuklanmayacaklarına ve gelecekte yapılan seçime dâhil olacaklarına dair bir garantileri yok. Kısaca bu imkânsız gözüküyor.

Ya darbeci askerler?

Askerler kışlalarına döndüklerinde komutanlar askerini bir daha esas duruşa bile geçiremeyeceklerini biliyorlar. Ayrıca darbenin başarısızlığı karşısında kendilerine yargı yolunu açacağını, meşru bir hükümeti devirmenin, silahsız ve savunmasız kitleleri katletmenin neticesinin idam olduğunu da görüyorlar.

Böylesi bir atmosferde 'aklıselimin' hissiyata hâkim olması gerekir.

Demokrasi halkın kendini yönetecekleri seçmesinin dışında; çatışmayı ve iç savaşları engelleme gücü vardır. Çatışma veya iç savaş yenilgileri kolayca içselleştirilemez. Özgür iradeyle yapılan seçimlerin sonucunda ki yenilgi bir çatışma zemini oluşturmaz kolayca kabul edilir.

Buradan yola çıkarak, Mısır'da tüm siyasi tutukluların buna Muhammed Mursi'de dâhil serbest bırakılması, en kısa zamanda özgür seçime gidilmesi ve sonucu halkın belirlemesi sağlanmalı. Doğrusu da budur. Buna hiç kimse de itiraz edemez.

Merhum Selahaddin Şimşek'in bir özdeyişini nakletmeliyim 'Deha imkânsız sanılanın içinde mümkünü görmektir.' derdi.

Her gün binlerce insan öldürülüyor. Bugün devreye girilmezse yarın geç kalınacak.

Cumhurbaşkanı ve Başbakan bölgesel ve uluslararası organizasyonların arabuluculuğunu beklemeksizin devreye girmelidirler.

Siyasetin de imkânsızın içindeki mümkünü görmesi gerekir.

***

'Ş.'

Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu'nun başarılı çalışmaları sonucu şehrimiz iki büyük sanat galerisi kazandı. Şimdi de isim araştırması yapılıyor.

Zeki Aydıntepe ve Cihat Zafer gibi birçok arkadaşımız, sanat galerilerinden birinin adının Selahaddin Şimşek olmasını önerdiler. Selahaddin Şimşek Sakarya'nın yetiştirdiği, genç yaşta kaybettiğimiz sanatçı ve entelektüel bir dostumuzdu. Yazıları, 'Beyaz Leke Tiyatrosu', 'Ş' imzalı özdeyiş ve grafikleriyle sanata ve kültür dünyamıza önemli katkılar sağlamıştır. Her bir özdeyişi bir kitap niteliğindedir. Galerinin adı Selahaddin Şimşek veya özdeyişlerinde kullandığı 'Ş' mahlası olması bir hatırşinaslık olur.

Bir 17 Ağustos'u daha geride bıraktık. Ah Yusuf Bağlar sensiz geçen bir gün daha. Depremde kaybettiklerimizi Fatihalarla ve büyük bir özlemle yâd ediyorum. 

 18 08 2013 pazar

SÜLEYMAN GÜNDÜZ