"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
Kürt siyasi hareketinin normalleşme barometrelerinden birisi de artık
uzun yıllardır var olan günlük gazeteleridir. Türkiye’de en fazla gadre
ve zulme uğramış olan bu gelenekteki gazetelerin, yaşadıklarının
yanında, bugünlerde basının %70’ini aşan tirajını ellerinde
bulunduranların ‘ifade özgürlüğü’ sızlanmalarını şımarıklıktan başka
hiçbir şeyle telif etmek mümkün olmaz. Hal bu iken mezkur geleneğe ait
gazetelerin, yaşadığı acılar ve zulümler içerisinde olgunlaşması ve
normalleşmesini beklemek de hakkımız.
Kürt ulusalcı medyası derin bir anakronizm içerisinde. Diyarbakır’dan
ziyade Kandil okuyucusuna hitap ediyor. 1992’de hayatta kalan
çalışanları ve yazarlarıyla çıkmaya gayret eden Özgür Gündem’in genel
havası, içeriği ve perspektifi büyük ölçüde bugün de devam ediyor. Bugün
1992’de hayal bile edilemeyen bir Türkiye var. ‘Bu Türkiye’nin elbette
kat etmesi gereken daha çok yol var. Lakin 1992’nin çok uzağında olduğu
da apaçık bir hakikat. Bu hakikatle yüzleşmenin aracı olmaya BDP talip
olduğu oranda, kurucu siyasi bir aktöre dönüşme şansına sahip olacak.
Aksi takdirde, medyaları gibi, 2014 senesinde, 1992’ye ait gazeteleri
neredeyse tıpkı basım yapmaya devam edecekler.
TBMM’de grubu olan BDP, 2 büyükşehir, 8 il, 67 ilçe ve 24 belde de
seçimleri kazanarak toplam 101 belediye başkanlığı elde etmiş oldu. Bir
önceki cümle BDP ve PKK dünyası için nasıl bir anlama sahip? Eğer bu
sorunun cevabı BDP medyasında aranırsa, karşımıza oldukça sorunlu bir
tablo çıkıyor. Kemalistlerin mevzi kaybettikçe yaşadıkları travmanın
neredeyse aynısını Kürt ulusalcılığı mevzi kazandıkça yaşıyor.
Kemalistler tabelalardaki T.C’yi korumak için büyük AK Parti
asimilasyonuna direnirken; Kürt ulusalcılığı da sol-liberal diskurun
Erdoğan nefretini Kürt asimilasyonu olarak kodlamaya çalışıyor!
Ama hayat devam ediyor. Kazanılan belediyelerin, büyükşehir
yasasından sonra, merkezi bütçeden finanse edildiği halde çok geniş bir
yetki alanına kavuşan metropollerin yönetilmesi gerekiyor. Doğu ve
Güneydoğu bölgesinde toplam 1,750,000 civarında oy alan BDP, iki bölge
ortalamasında %25’e ulaştı. Ortaya çıkan bu mütevazı ama ciddi siyasi
sermayenin nasıl kullanılacağı hem çözüm sürecinin geleceğini hem de
BDP’nin nasıl bir aktör olacağında büyük rol oynayacak. BDP’nin elde
ettiği meşruiyet de Kürt meselesinin geldiği nokta da büyük ölçüde
PKK’ya rağmen gelişti. Bunun PKK dünyasında böyle okunmadığı muhakkak.
Aksine Kemalistler gibi PKK da meselenin merkezinde sadece kendisi
olduğunu düşünüyor. Bunda bir noktaya kadar gerçeklik payı var.
Özellikle 80’ler ve 90’larda, vesayet rejimi Kürt Meselesini PKK’ya
indirgemişti. 2000’lerde ise aynısını PKK yapmaya çalışıyor.
2013 Çözüm Süreci bir yılı aşkın zamandır Türkiye’ye yeni bir
platform sağladı. Silahların sustuğu, kanın akmadığı bir ortamda sorunu
ele alma imkanı verdi. Sürecin en aktif aktörü halk olurken, en pasif
aktörü ise PKK oldu. Saha araştırmalarına göre çözüm sürecine Kürtlerden
destek zirveye doğru yükselirken, Türkiye’nin geriye kalanın da
%70’leri buldu. Muhtemelen ortaya çıkan bu güçlü destek, PKK’nın
çekilmeyi tamamladığı bir senaryoda çok daha yüksek olacaktı.
‘Siyasallaşma ve silahsızlanma’ korku ekseninden çıkamayan PKK, eylem
yapmamasının büyük bir adım olduğu kanaatine sarılmış durumda.
Geldiğimiz nokta itibariyle PKK’nın yeniden silahlara sarılması
durumunda, karşısına geniş kitleleri de alacağının farkında olması
gerekiyor. Kürtlerin PKK’ya vereceği negatif toplumsal tepki bir refleks
değil sürece yayılan bir şekilde olacaktır. Başka bir deyişle, PKK
silaha sarıldı diye, Bask tarzı yüz binlerce kişiyi sokakta
görmeyeceğiz. Ama kitleler Çözüm Sürecinde mesajı çok iyi aldıkları gibi
böylesi bir gelişmenin de ne anlama geldiğini bileceklerdir. 100’ün
üzerinde belediye kazanmış bir partinin olduğunu, meşru ve yasal siyaset
kapısının açık olduğu, IKBY liderlerinin düzenli ziyaretler yaptığı bir
dönemdeyiz. Ya bu hakikatler değişecek ya da PKK niçin silahlı bir
örgüt olarak kalmaya devam ettiğine kitleleri inandıracak.