"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
16 Ekim 2014 Perşembe
IŞİD – PYD Çatışmasının Sıcak Cephesi: Ayn El-Arab (Kobani)
''Türkiye, Ayn el-Arab'a şu ana kadar neden askeri müdahalede
bulunmadı'' sorusu üzerine Davutoğlu, "Eğer gerçekten bir müdahaleye
ihtiyaç varsa bütün uluslararası toplum hep birlikte sadece
Ayn el-Arab'a değil Suriye'deki bütün zulümlere müdahil olması lazım"
dedi.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aslında Suriye'de olaylar bugün başlamadı. Sadece
Ayn el-Arab'da da başlamadı. Suriye'de 3,5 yıldır masum insanlar,
siviller, kadınlar, çocuklar zalim bir rejim tarafından katlediliyor.
300 bine yakın insan şehit edildi, katledildi, 4 milyonu aşkın insan
mülteci. Bunun 1 milyon 600 bini Türkiye'de. İçeride 10 milyonu aşkın
insan yerinden edilmiş durumda ve bütün şehirler hemen hemen yıkılmış
durumda. IŞİD, rejimin bu saldırıları karşısında savunmasız kalan Suriye
halkının ortaya çıkardığı güç boşluğunda bir zemin buldu. Ve
bugün maalesef Suriye halkı bir taraftan zalim bir rejimin
diğer taraftan da acımasız bir şiddet ve terör örgütünün şiddet ve
baskısı altında. Türkiye, bu krizin en başından itibaren önce Suriye
rejimini bu zulümden engellemeye çalıştı iyi ilişkiler üzerinden, bu
olmayınca da uluslararası toplumu sivil halkı korumaya davet etti."
O zaman bu davete icabet etmeyen ve Türkiye'nin de bu
mücadeleye müdahil olmasını istemeyenlerin şimdi bir anda
Ayn el-Arab'daki gelişmeler dolayısıyla Türkiye'nin devreye girmesini
istediklerini aktaran Davutoğlu, "Bizim Suriye konusunda çok açık bir
prensibimiz var. Suriye'de hangi etnik ve mezhebi kökenden olursa olsun,
ister Arap, ister Kürt, ister Türkmen, ister Sünni ister Nusayri, ister
Hristiyan bütün kardeşlerimiz, dostlarımız herhangi bir yardıma ihtiyaç
hissettiklerinde Türkiye yanlarında olmuştur" diye konuştu.
Türkiye'nin geçmişte Arap, Kürt ve Türkmen 1 milyon 600 bin
kişiyi kabul ettiğini, Halep'te, Azzaz'da,
Tel Abyad'da, Rasul Ayn'da, İdlib'de, sınır boylarımızda bir ihtiyaç
hasıl olduğunda elinden geleni yaptığını, Ayn el-Arab konusunda da aynı
yardımı sergileyerek 200 bin Kürt kardeşini Ayn el-Arab'dan bir hafta
içinde kabul ettiğini kaydeden Davutoğlu, "Bütün Avrupa'nın 3,5 yıl
içinde kabul ettiği Suriyeli mülteci sayısı bizim 3 gün içinde kabul
ettiğimizden daha az" dedi.
Davutoğlu, şunları söyledi:
"Dolayısıyla gönlümüzü ve yüreğimizi açtık Suriyeli kardeşlerimize.
Ama Türkiye'nin herhangi bir savaşa müdahil olması, tek başına müdahil
olması nihai çözüm getirecek bir durum değil. Eğer gerçekten bir
müdahaleye ihtiyaç varsa bütün uluslararası toplumun hep birlikte
ve sadece Ayn el-Arab'a değil Suriye'deki bütün zulümlere müdahil olması
lazım. Çünkü nihai kertede Suriye'de IŞİD terörü dışında da IŞİD ortaya
çıkmadan önce yani geçen sene... IŞİD 2013 Mart'ında ortaya çıktı,
ondan önce de yüz binlerce insan öldürüldü, kitle imha silahları
kullanıldı, Scud füzeleri kullanıldı ve insanlar Suriye'den kaçmak
zorunda kaldılar. Bizim mesajımız çok açıktır, insani yardım konusunda
hiçbir sınır tanımayız, bila hudut insani yardım yaparız ve yaptık,
yapmaya da devam edeceğiz.
Ama Suriye'ye müdahale konusunda her şeyden önce uluslararası
toplumun entegre bir strateji geliştirmesi lazım. Sadece
Ayn el-Arab'a dönük değil, Suriye'nin bütününe dönük bir strateji
geliştirmeden sadece Kürtleri değil, Suriye'nin bütün halkını korumaya
dönük bir strateji geliştirmeden, sadece IŞİD terörüne karşı değil,
rejime karşı da zalim bir rejime karşı da ortak bir strateji
geliştirmeden bir çözüme ulaşmak çok zor. Dolayısıyla tek bir bölgeye
tek boyutlu bir müdahalenin ve tek bir taraftan gelecek müdahalenin
faydadan çok zarar getirebileceğini düşünüyoruz."
Ayn el-Arab'ın sadece Suriye için değil Türkiye için de özel
stratejik öneme sahip olduğu ve güvenlik çıkarlarının
Ayn el-Arab'ın IŞİD'in eline geçmesinin engellenmesini gerektirdiği
yönündeki soruya karşılık Davutoğlu, sınırlarda IŞİD'in hakim olmasını
Türkiye için bir stratejik risk ve tehdit olarak gördüklerini dile
getirerek, "Sadece Ayn el-Arap değil bizim
için Azez, İdlib, Lazkiye, Cerablus ve Rasulayn'ın da bütün o sınır, 911
kilometrelik sınırımızın her bir santimetresi stratejik değerdedir.
Tabii ki Ayn el-Arab'ın IŞİD'in eline düşmesini istemeyiz. Ama bunun
için herkesin elini taşın altına koyması gerekir" yorumu yaptı.
Böyle bir müdahalenin olması için, sivillerin güvenli alanlarda
barınabilmesini sağlayacak güvenli bölge ilanını gerekli gördüklerini
ve yine IŞİD'e karşı verilen mücadele sonrasında rejimin hava
bombardımanından sivil halkı korumak için de bir uçuşa yasak bölge
istediklerini aktaran Davutoğlu, "Hepimiz tabii ki Ayn el-Arab'daki
olaylara üzülüyoruz ama bugünlerde dahi kimse Suriye rejim uçaklarının
Halep'i bombaladığından bahsetmiyor, kimse Suriye rejiminin zulmünün
devam ettiğinden bahsetmiyor" dedi.
Davutoğlu, IŞİD'in çıkmasının temel sebebinin Suriye rejiminin
acımasızca sürdürdüğü baskı politikaları olduğunu aktararak, buna karşı
direnen ÖSO ve ılımlı muhalefet güç kaybettikçe Suriye rejiminin
desteklediği IŞİD'in güç kazandığını ve dolayısıyla Türkiye'nin
stratejik çıkarının yeni bir Suriye kurulması olduğunu dile getirdi.
Aksi takdirde bugün IŞİD'in tasfiye edilmesinin yarın başka bir
örgütün ya da rejimin IŞİD'in yerini doldurması sonucunu doğuracağını
belirten Davutoğlu, "Bizim için temel mesele, dünyanın da meselesinin bu
olduğu kanaatindeyim. Yeni bir Suriye'nin bütün etnik ve mezhebi, dini
gruplarıyla herkesin eşit vatandaş olduğu, yeni bir Suriye'nin doğuşu
konusunda Suriyeli kardeşlerimize yardım etmemiz şarttır" diye konuştu.
''Talep ettiğiniz tampon bölgenin şekli nasıl olacak ve alanı ne
kadar'' sorusuna Davutoğlu, "Biz hiçbir zaman tampon bölge ifadesini
kullanmadık, bizim kullandığımız güvenli bölge. Tampon bölge
dediğinizde askeri bir anlam taşıyor ve sanki bir ülkeyle başka bir ülke
arasında bir geçiş bölgesi gibi görülüyor. Hayır bizim Suriye'nin veya
hiçbir dost ülkenin toprağında gözümüz yok" yanıtını verdi.
Dünya basınının ''güvenli bölgeden'' değil ''tampon bölgeden''
bahsettiği yönündeki değerlendirmeye de açıklık getiren Davutoğlu,
şunları söyledi:
"Bizim kastettiğimiz güvenli bölgedir, yani öyle bir bölge olsun ki,
BM teminatı altında ya da uluslararası koalisyonun teminatı altında,
insanlar oraya sığındıklarında hava bombardımanından ve kara ordusunun
bombardımanından emin olsunlar. Bunu ne için istiyoruz; şu ana kadar
Türkiye'ye dönük mülteci akınının en önemli kaynağı Suriye rejiminin
hava bombardımanıdır. Bizde şu anda 1 milyon 800 bine yaklaşan
mültecinin 1 milyon 600 bini Suriye rejiminden kaçarak geldi, 200 bini
IŞİD'den kaçarak geldi. Dolayısıyla bu rakamlara baktığımızda eğer IŞİD
tasfiye olmuş olsa dahi Suriye halkının üzerindeki tehdit bitmeyecek."
Davutoğlu, emin bölgeler ilan edilerek, bu emin bölgelerde Suriye
halkının kendi topraklarında bulunabileceğini, bütün ihtiyaçlarının yine
Türkiye tarafından karşılanabileceğini ve Türkiye'nin bundan hiç
çekinmediğini vurgulayarak, "Ama artık Suriyeli kardeşlerimizin Suriye
topraklarında kalmasını, kendi toprakları içinde gelecek inşa etmesini
istiyoruz. Her türlü yardımı yine yapalım. Kastettiğimiz tampon bölge
askeri bir tanımlama değil, insani bir güvenlik bölgesi ama askeri
bakımdan koruma altına alınmış bir güvenlik bölgesi. Bunun belirli
yerlerde derinliği farklı olabilir diğer yerlerde farklı olabilir ama
kesinlikle insani olacak" diye konuştu.
Güvenli bölgenin sınırları
Güvenli bölgenin sınırları ile ilgili ise Davutoğlu, "Biz bunun belli
yoğunluklu nüfusların olduğu yerlerde... Mesela Halep’in kuzeyinde
olması lazım. Çünkü Halep’te hem rejim saldırıları var hem IŞİD
saldırıları var. Halep’le Türkiye sınırları arasında olması lazım.
İdlib’in Türkiye sınırlarına yakın yerlerinde, aynı şekilde Lazkiye’nin
kuzeyinde, yine Haseke’de belli bölgelerde ve şu anki Cerablus
bölgesinde, Ayn el-Arab’da. Bütün bu kuşakta yerleşim merkezlerinin
olduğu alanlara göre derinliği değişebilir" dedi.
Bunu Türkiye'nin mi yoksa BM'nin mi belirleyeceğine ilişkin soruya karşılık da Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Birleşmiş Milletler’in belirlemesi en doğru olanıdır. Uluslararası
meşruiyeti güçlü olur. Ama Birleşmiş Milletler eğer bu konuda karar
alamıyorsa ki biz 3,5 yıldır Birleşmiş Milletler’in karar almasını
bekliyoruz. Hiçbir karar alamıyor Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
belli vetolar sebebiyle. O zaman Suriye’ye müdahale konusunda oluşan
uluslararası koalisyon ve gönüllüler koalisyonu bu konuda belli kararlar
alıp havadan koruma sağlayabilir. Bunun örneği de Irak’ta 90'lı
yıllarda yaşandı. Irak’ta 90’lı yıllarda Birinci Körfez Savaşı’ndan
sonra uzun bir süre belli bir paralelin kuzeyi ve güneyi emin bölge ilan
edildi ve Saddam’ın saldırılarına karşı korundu."
Türkiye'nin böyle bir koruma alanı oluştuğunda her türlü katkıyı
vermeye hazır olduğunu dile getiren Davutoğlu, böyle bir koruma alanı
yokken tek başına Türkiye’nin müdahalesini istemenin bütün bu riski tek
başına Türkiye’nin üstlenmesini istemek olduğunu dile getirdi.
"Türkiye'nin burada vurguladığı hususun, hangi strateji uygulanacaksa
uygulansın bu stratejinin bütün Suriye’yi kapsaması gerektiği, geçici
ve tek boyutlu olmaması, tek bir bölgeye veya şehre inhisar etmemesi
olduğunu" aktaran Davutoğlu, "Nasıl Kürtlerin ki kardeşlerimizdir,
korunma hakları var, aynı şekilde Ayn el-Arab’daki Kürtlerin, Çobanbey
ya da Bayırbucak’taki Türkmenlerin, İdlib’deki Arapların ve Afrin’deki
Kürtlerin de korunmaya ihtiyacı var" değerlendirmesinde bulundu.
Sadece bir noktaya ve sadece IŞİD’den gelen tehdide teksif
olunursa bunun meseleye sadece geçici bir çözüm olacağını aktaran
Davutoğlu, "Biz artık Suriye’de kalıcı bir çözümün zamanının geldiğini
ve geçmekte olduğunu düşünüyoruz" diye konuştu.