"Çözüm süreci bizim için tarihten gelen şifa ilacıdır"
Davutoğlu, 45 bölgesel ve yerel kanalın ortak yayınına katıldı.
16 Ekim 2014 Perşembe
Davutoğlu, bir gazetecinin son gelişmelerle birlikte çözüm süreciyle
ilgili karamsarlığa düşmeye gerek olup olmadığını sorması üzerine,
"Karamsarlığa düşmeye hiç gerek yok. Çünkü çözüm süreci olarak
adlandırdığımız süreç konjonktürel bir süreç değil" dedi.
Süreci, 30 yıldır devam eden ve daha öncesinde de yaşanan sıkıntıların
biriktirdiği sorunlar yumağı olduğu için "çözüm süreci" olarak
adlandırdıklarını dile getiren Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fakat aslında şifa edici bir tarihi süreç var. Bu topraklardaki ortak
tarihimiz bizi 1071 Malazgirt’te Alparslan’ın ordusundaki Kürtler,
Türkler, bütün Anadolu kavimleri aslında yeni bir ışıkla bir araya
geldiler. Artuklular, Eyyubiler Anadolu’da Mezopotamya arasında ve bütün
Anadolu’da bir anlamda bizim kültürümüzün kaynaklığını teşkil eden o
büyük birikim Selçuklular ortak tarihimizin eseri, ortak bir geçmişimiz
var. İdris-i Bitlisi ile Sultan Selim arasındaki ilişki ve arkasından
gelen o 5 asrı aşkın bir sürede, bütün o ortak kader bilincinin
oluşturduğu muhteşem bir arka plan var. Şehirlerimizdeki mimariye
bakarsanız bunu görürsünüz. Mardin’de hangi mimariyi diğerinden ayırt
edebileceksiniz. Diyarbakır’a geldiğimde yaptığım konuşmada söyledim,
'tarihdaşlık' dedim. Diyarbakır’ın her bir surunda kimi Kürt kökenli,
kimi Türk kökenli, kimi Mezopotamya’da hakim olmuş ama hepsi ortak
medeniyetin paydası olan muhteşem bir tarihin arka planına sahibiz biz.
Bugün bu problemi çıkaranlar ister vaktinde insan haklarını,
özgürlükleri sınırlayan ve tabiri caizse ceberrut, sert devlet
anlayışını temsil eden, işte Dersim’de bir çok yerde görülen uygulamalar
ki katı bir merkeziyetçi tavrın eseriydi ve empoze edici bir kimlik
sadece bir Mezopotamya’da değil Güneydoğu Anadolu’da değil Anadolu’nun
diğer taraflarında da farklı şekillerde tek tipçi bir anlayış vardı."
Davutoğlu, mevcut tek tipçi anlayışa tepki olarak başka bir tek tipçi
anlayış ortaya çıktığını ve bunun da Kürt kimliğini tek bir statükoya,
tek bir aidiyete indirgeyen, ortak paydayı mümkün olduğu kadar
unutturmaya çalışan bir başka ideolojik tavır olarak ortaya çıktığını
belirterek, şöyle devam etti:
"Çözüm süreciyle kastettiğimiz o tarihin derinliğinden gelen kardeşliği
keşfeden bunu modern demokratik devlet anlayışıyla insanına saygı
gösteren, her bir insanın ana dilini, lehçesini, kültürünü sadece Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’da değil ülkenin her yerinde saygıyla anan, hiç
kimseyi tahkir etmeyen, hiç kimseyi dışlamayan bir vatandaşlık
kimliğinde birleştirmeye çalıştık. Tarihdaşlık ve vatandaşlık.
Tarihdaşlığın esası şu kimse tereddüt etmesin ki ben birçok Güneydoğu
Anadolu şehrimizi doğudaki birçok şehrimizi akademisyen olarak da bir
ilim adamı olarak da ziyaret ettim. Benim Konya sokaklarında hissedip de
Diyarbakır sokağında hissetmediğim herhangi bir duygu yok. Aynı şeyi
Diyarbakır’da da söyledim, Paris’te hissedemem. Hani ‘Doğu’nun Paris’i
Diyarbakır’ demiştim Diyarbakır’daki konferansımda, 'Paris ne ki,
Diyarbakır varken Paris’in ismi yoktu' diye ifade ederken aslında
Diyarbakır’a duyduğum muhabbeti ve o sokakların her bir zerresinde
hissettiğim o derin ortak kimlik aidiyetinden bahsediyorum. Aynı şekilde
Mardin’e benim ne kadar aşık olduğumu Mardinliler bilir. Bunu
şahsileştirmek için söylemiyorum. Bir Diyarbakırlı da Konya’ya
gittiğinde Hazreti Mevlana’nın o arka bahçelerinde yürüdüğünde aynı şeyi
hisseder."
"AYNI APARTMANDA KARŞILIKLI OTURAN TÜRKLER'LE KÜRTLER'İ AYIRT EDEBİLECEK MİSİNİZ?"
"Şimdi nedir bizleri ayrı kılacak olan şey bunu söylüyorum" ifadesini kullanan Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Kurban Bayramı gibi kutsal bir bayramı, doğusunda, batısında ülkenin
her yerinde bir yasa dönüştüren bu vandalizmin, bu şiddetin anlamadığı
şey bu ya da yok etmeye çalıştığı şey bu. Yani öyle bir ayrım
psikolojisi yerleşsin ki iki ayrı dünyadaymışız gibi algılansın. Olmaz.
Niye olmaz biliyor musunuz? Sadece Konya ve Diyarbakır’da hissedilen
şeyler açısından değil İstanbul’un belli semtlerinde aynı apartmanda
karşılıklı oturan Türkler'le Kürtler'i ayırt edebilecek misiniz? Ya da
Araplar'ı ya da diğerlerini. Zaten bunu anlayamadıkları için bizim
içerideki çözüm sürecine bakışımızı anlayamıyorlar, Suriye politikasını
veya diğerlerini de anlayamıyorlar. Bizim için fark yok. Bunu bir
Başbakan olarak devlet sorumluluğu içinde söylüyor değilim sadece. Zaten
bir başbakan olarak herhangi bir vatandaşımın diğerinin yanında üstün
ya da farklı, imtiyazlı gördüğüm anda bu koltuğu bırakmam gerekir ama bu
toprakların bir evladı olarak ben de Hakkari’de doğmuş olabilirdim, bu
benim elimde olan bir şey değil. Bu toprakların evladı olarak bu
topraklarda yetişen birisi olarak o manzaraları gördüğümde, en son
yaşanan şeyleri ve aslına bakarsanız yine ortak kimliğimizle bunları
aşabiliyoruz, başka ülkeler bu tür şeyleri aşamıyorlar. Bizim çözüm
sürecinden anladığımız bu tarihi derinliğe dayanan kimlik ve bugün
demokratik hukuk devleti vatandaşlığından kaynaklanan ortak hukuk
sistemi ve ortak vatandaşlık hissimizin dayandığı insan hakları, insan
odaklı politika. O bakımdan kesinlikle karamsarlığa kapılmasın hiç
kimse. Ne biz bu iradeyi terk ederiz, ne de bu çözüm sürecini bir şantaj
gibi kullanmak isteyenlere fırsat veririz."
"Çözüm süreci bizim için tarihten gelen şifa ilacıdır, konjonktürel
alınmış bir karar değil" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Birileri bu şifa
edici yerine halkımıza zehir sunmak isterse, o zehri ayıklarız şifa
ilacını içmeye devam ederiz. Hiçbir şekilde hiçbir vatandaşımın ne
Diyarbakır’da ne Mardin’de ne Hakkari’de ne Bitlis’te ne Bingöl’de ne
Urfa’da ne Gaziantep’te ne de Edirne’de, Tekirdağ’da, Çanakkale’de,
Konya’da ümitsizliğe kapılmasını istemeyiz. Böyle bir gerekçe de yok.
Ümitsizlik ve karamsarlık tam da bu sürece darbe vurmak isteyen, bu
kardeşliğe darbe vurmak isteyenlerin ulaşmak istediği şey. Bunlara
fırsat vermeyecek, psikolojik üstünlüğü elimizde tutacağız" dedi.
"BAAS'IN DEĞİŞİK VERSİYONLARI BAZI PARTİLER"
Kurban Bayramı’nda meydana gelen olaylarda Hüda Par’lı Yasin Börü adlı
bir gencin kurban eti dağıtırken öldürülmesini hatırlatılarak
yöneltilen, "Burada bir çifte standart, bir çelişki yok mu?" şeklindeki
soru üzerine ise Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Aslına bakarsanız bütün bu vandalizmin, şiddetin, onun için tek
tipçiliğe atıfta bulundum, yapmaya çalıştığı grup konuşmasında da
söyledim, Baas’ın değişik versiyonları bazı partiler maalesef, tek tip
'Ben burada siyaset yaparım, başka siyaset yapanlara izin vermem', 'Ben
burada özgürlükleri kullanırım, başkalarının özgürlükleri kullanmasına
izin vermem', 'Ben burada hak sahibiyim başkası hak sahibi değil', 'Ben
burada işyeri açarım, dükkan açarım başkası açarsa yakarım' dediğiniz
anda zalimleşirsiniz. Şimdi burada Yasin Börü kardeşimiz hangi görüşe
sahip olursa olsun, hangi siyasi partiye mensup olursa olsun 16
yaşındaki birinin 3 kattan atılması, üstünden arabalarla geçilmesi,
işkenceye tabi tutulması, boğazının kesilmeye çalışılması, Allah aşkına
barış, demokrasi diyenlerin bu tablo karşısında sessiz kalması mümkün
mü? Türkiye’de geçen sene yine büyük üzüntüyle hepimizin şey yaptığı
kayıplar yaşandı. Onlar için sesini yükseltenler niçin Yasin için
yükseltmezler. Neden zulmün bir türünü yapanlara göre tasnif ediyoruz.
Neden ortak bir vicdan harekete geçmiyor ve 'yeter' diyerek haykırarak
'Bu gençlerin her biri bir kıymettir ülkenin geleceğidir' diye
seslenmiyor."
"BU DİLLER BİZİM DİLLERİMİZ"
Çözüm sürecinin ilk aşamalarında konferans vermek için bulunduğu
Diyarbakır'da, gençlerle top oynadığını anlatan Davutoğlu, "eğer çözüm
süreci olmamış olsaydı, bu gençlerin bundan üç dört sene sonra belki
değişik yerlerde karşı karşıya gelip çatışmak zorunda kalacaklarını"
söyledi.
Davutoğlu, "Bu gençlere yazık değil mi, neyi paylaşamıyoruz, ne
isteniyor? Son 12 yıldır, Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde,
bizlerin bakanlıklarımız esnasında nasıl çabaladığımız, nasıl gayret
ettiğimiz görülmüyor mu? 12 yıl önce, Ahmet Kaya'nın kasetleri, diğer
şeyler... Kaset dinlenemiyordu, kaset satılamıyordu ve biz bu anlayışa
meydan okuyarak iktidara geldik" diye konuştu.
Yapılan reformların sıralanmasını isteyen Başbakan Davutoğlu, geçmişte
ailelerin tutuklu çocuklarıyla Kürtçe konuşamadığını, siyasi propaganda
yapılamadığını hatırlattı. "Bu diller bizim dillerimiz" diyen Davutoğlu,
şöyle konuştu:
"Şimdi ben Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da bizleri izleyen kardeşlerime
soruyorum. Onlar mutlaka bunları takdir ettikleri için hala bu çözüm
sürecini baltalamak isteyenlere 'inadına çözün' diyorlar. Ama sorsunlar
bu vandallara ne istiyorlar? Onların arkasındaki, onları piyon gibi
kullanan aktörlere sorsunlar, hayatınızı niye zehir ediyorsunuz?
Türkiye'yi Suriye'ye mi dönüştürmek istiyorsunuz veya Irak'taki
çatışmalara? Burada eşit vatandaşlık hakları konusunda kimin tek bir
şikayeti varsa kefili biziz."
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan 70 büyükşehir belediye başkanı ile bir
araya geldiğini hatırlatan Davutoğlu, "O masada oturan 70 büyükşehir
belediye başkanımızın büyük bir çoğunluğu Kürt'tü tabi. Türk olanlar da
vardı. Ve o Kürtler, Kürtlerin haklarını savunduğunu iddia edenlerin
kendilerine yaptığı zulümleri anlattılar. Bir tanesi 'üç kez suikastten
kurtuldum' dedi, bir tanesi 'ağabeyimi öldürdüler' dedi, bir tanesi
'akrabalarımı zorla götürüp haraç istiyorlar' dedi" değerlendirmesinde
bulundu.
"Nasıl bir daha İstanbul veya İzmir veya Konya veya herhangi bir yer
sadece Türklerin yaşadığı bir yer olmayacaksa, Diyarbakır da Hakkari de
sadece Kürtlerden ibaret olmayacak" ifadelerini kullanan Davutoğlu,
şunları kaydetti:
"Bu yatırımları engellemeye çalışıyorlar, çünkü biliyorlar ki
yatırımlar arttıkça, ekonomik aktivite arttıkça iletişim artacak. O
bakımdan bizim her şeyden önce hedefin ne olduğu konusunda berrak
olmamız lazım. Bizim hedefimiz çok açık. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti
olarak hedefimiz son derece açık. Biz çözüm sürecini mutlaka başarmak
için elimizden geleni yapacağız."
"MOR GABRIEL'İN SİLAHI MI VARDI?"
Davutoğlu, "Onlar her reformdan sonra 'biz baskı yapmasaydık olmazdı' diyorlar" yorumunu yaparak, şunları söyledi:
"Hayır olurdu. Olurdu. Mesela gayrimüslimlerin silahı mı vardı,
Süryanilerin, Rumların, Ermenilerin... Baskı mı yaptılar da biz iki sene
önce gayrimüslimlerin bütün emlakını iade ettik. Doğru olduğuna
inandığımız için, farklı dine mensupların emlaklarını iade ettik. Mor
Gabriel'in, oradaki Süryanilerin silahı mı vardı da, baskı mı yaptılar
biz onlara bunu geri verdik. Alakası yok. Bizim yaptığımız reformlar
kesinlikle bu örgütün baskısı nedeniyle değildir ve bu örgüt baskı
yaptığı için yapılmış değildir. Biz inandığımız için aynı yolda devam
ederiz."
''Bu örgütün Kürtlerin tek hamisi, tek temsilcisi olmadığını, bütün
Kürt vatandaşların bu konuda söz söyleme hakkı olduğunu" belirten
Davutoğlu, "Kimse Türkiye'deki bir meseleyi tek eline alıp da devletle
pazarlık noktasında 'bir tek ben konuşurum, istediğim zaman giderim,
istemediğim zaman gitmem' diyemez" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, "İstedik ki, bu sürecin içinde herkes kalsın ve demokratik
bir hukuk devleti inşasında herkesle omuz omuza yürüyelim. Ama son
olaylar gösterdi ki bunların niyetleri, bu şiddeti yapanların, çözüm
sürecini de baltalamak. En büyük darbeyi de Kürt kardeşlerimize vurmak"
dedi.
Kanal Urfa televizyonundan Ferhat Özer, Suriye'deki olaylardan en çok
etkilenen şehirlerden birisinin Şanlıurfa olduğunu belirterek, son
dönemde bölgedeki gelişmelerle ilgili çeşitli kesimlerden yapılan
açıklamalara değindi. Özer'in, "Bu olaylar çözüm sürecini etkileyecek
mi" sorusuna karşılık Davutoğlu, hükümetin kurulmasının hemen ardından
çözüm sürecini en önemli mesele olarak ilan ettiklerini hatırlattı.
Hükümet programının 1 Eylül'de okuduğunu anımsatan Davutoğlu,
programında çözüm sürecinin ne kadar yer aldığının herkes tarafından
bilindiğini söyledi.
Davutoğlu, 3 Eylül'de daha güvenoyu almamış bir hükümetin başbakanı
olarak ilk toplantıya çözüm süreci mekanizmasını kurarak başladıklarını
anlattı.
Çözüm süreci mekanizması toplantısını o zaman kurduklarını dile getiren
Davutoğlu, haziran ayında da yasasını çıkardıklarını ve bunu ilan
ettiklerini hatırlattı.
Davutoğlu, o mekanizmada herkese görevler verdiklerine işaret ederek,
MİT Müsteşarının, Başbakan Yardımcıları ile İçişleri ve Adalet
bakanlarının ne yapacağının tek tek belli olduğunu aktardı.
"KOBANİ'DEKİ OLAYLAR HEPİMİZİN YÜREĞİNİ YAKAN OLAYLARDIR"
Yol haritasında tüm detaylarıyla kendi iradelerini ortaya koyduklarını
kaydeden Davutoğlu, "Sonra Kobani'deki olaylar o gün de vardı.
Kobani'deki olaylar yeni başladı. Çözüm süreci 2 yıldır var. Kobani'deki
olaylar hepimizin yüreğini yakan olaylardır. Türkiye elinden gelini
yapmıştır. Bunu ayrıca ele alacağım. Çözüm süreci bizim irademizle
yürüyen bir şey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ve buradaki
tarafların. Hemen sonra tezkere hazırlıkları yapılırken ki tezkere
Kobani'deki kardeşlerimize yardım etmek üzere çıkarılmış bir tezkere.
Aynı gün Bakanlar Kurulu kararı çıkardık. Görevleri tanımladık ve şunu
söyledik, burada net olarak bir mekanizma artık kararnameye bağlandı. Bu
arada Sırrı Süreyya Önderler, diğerleri gittiler geldiler, onlarla da
görüştüm" diye konuştu.
"KOBANİ İLE TELABYAD'I, DİĞER YERLERİ AYIRT EDİYOR DEĞİLİZ"
Davutoğlu, 1 Ekim'de Başbakanlık'ta Selahattin Demirtaş ile görüştüğünü anımsatarak, şöyle devam etti:
"Kendisine de çok açık bir şekilde söyledim. Bizim irademiz açıktır.
Sizin bu anlamda muhatap olarak nasıl bir planlama ile karşı karşıya
olduğumuzu biliyorsunuz. Yol haritası da belli. Bundan sonra çözüm
sürecini hızlandıracağız. Hızlandırmaktan kasıt nedir? Zaten biz
demokratik haklar anlamında büyük reformlar yapmışız, belli reformları
daha hayata geçireceğiz. Bir taraftan da bize daha 2013'ün başında söz
verilmiş olan örgütün silahlı unsurlarının Türkiye sınırına çıkması,
sürecin başlaması lazım. Şimdi çözüm sürecine inanırsak hep beraber
yürürüz. Ama bir taraf 'çözüm sürecini şimdilik idare edeyim, istediğimi
elde edeyim, söz verdiğim şeyleri de yapmayayım' demeye başladı mı iyi
niyet ortadan kalkar. Kendisine orada da söyledim. Kobani'ye ne yardım
yapılacaksa konuşmaya hazırız. Bunu yapalım çünkü biz Kobani ile
Telabyad'ı, diğer yerleri ayırt ediyor değiliz. Kendisi de bundan memnun
oldu. Çıktığı zaman da 'çok olumlu bir görüşme yaptık' dedi. Değil mi?
Çok olumlu bir görüşme. Bu konuyu müzakere eden heyetler arasında da çok
pozitif bir atmosfer vardı. Ben de son derece olumlu açıklamalar
yaptım. Toplumda genel olumlu bir atmosfer oluştu."
"KİMSE BUNA 'TESADÜF' DEMESİN"
"Peki ne oldu da o günlerde de vardı Kobani'deki olaylar. Demirtaş bana
geldiğinde de vardı. 'Çok olumlu bir görüşme yaptık, çözüm süreci
ilerliyor' dediği gün de vardı. Ne oldu da bayramın 3. günü, millet
bayram yaparken... Sanki Kobani yangınının sebebi Türkiye'ymiş gibi,
sanki Türkiye'de büyük bir kargaşa, huzursuzluk varmış gibi 200 bin
kardeşimizi almışız ülkemize. Gerekirse yine alacağız. Bunu
borçlandırmak için söylüyor değilim. Ne oldu da birden düğmeye basmış
gibi" ifadelerini kullanan Davutoğlu, kimsenin buna "tesadüf" dememesi
gerektiğini vurguladı.
Davutoğlu, ellerinde bilgi olduğunu, kimlerin hangi ilden hangi ile
taşındıklarını ve vandalizmin nasıl yapıldığını bildiklerine işaret
etti.
Bunların planlanmış şeyler olduğunu dile getiren Davutoğlu, irade
vaktinin geldiğini belirtti. Çözüm sürecine bağlı ve sadık olduklarını,
yürümeye devam edeceklerini kaydeden Davutoğlu, "(Tekrar toparlanabilir)
diyordu. Bozan kendileri. Bunu çığrından çıkaran kendileri. O gün de
söyledim kendisine. Kamu düzeni ile çözüm sürecini alternatif
göstermeyin. Çözüm süreci var diye birilerinin kamu düzenini bozmasını
mazur göreceğimizi zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Bazı şehirlerin
kenarlarında neler yapıldığını biliyoruz. Bunlar yapılmasın. Bize gelen
cevap şuydu. 'Merak etmeyin, bunların hepsi kaldırılacak'. İşte yol
haritasının birinci adımı buydu ve bunda mutabık kalmıştık. Mutabık
kaldığımız husus, bütün illegal faaliyetler, şehirlerin etrafında ve
diğer yerlerde kaldırılacak. Bunda mutabık kaldık. Bırakın bunu yerine
getirmeyi, aynen 'çekileceğiz' deyip çekilmeyi durdukları gibi,
şehirlerin içinde yangın çıkardılar. Taşıma terörize gruplarla bir ilden
diğerine bir çok yerde yangın çıkardılar. Kimse bunu bir anlık olarak
yansıtmasın" değerlendirmesinde bulundu.
"KİMSE 'YOL HARİTASINI BİLMİYORUZ' DEMESİN"
Davutoğlu, halkın yaşananları çok iyi gördüğünü vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bakın bu neye benziyor bu biliyor musunuz? 'PKK'nın içinde bir PKK mı
var derin PKK mı' sorunuzun da anlamı. Bizimle müzakere edenlerin yani
HDP'lilerin hem siyasi kanaat, hem İmralı'daki yapılan görüşmeler
bağlamında o zaman sormamız gereken bir durum var. Bize verilen sözler
var. Kamu düzeninin gereği yapılacak ve bütün illegal faaliyetler
durdurulacak. Sonra da bizim atacağımız adımlar var. Yol haritası
konuşulmamış değil. Kimse 'yol haritasını bilmiyoruz' demesin. Herkes
biliyor. Ne yapılmasını gerektiğini biliyor. Ama 'çekileceğim' dedikten
sonra niye çekilmedi geçen sene? Çünkü Gezi olayları patlak verdi."
Bu olayların arkasının çok iyi görülmesi gerektiğine dikkati çeken
Davutoğlu, "Öyle Kobani falan değil mesele. Hiç bunu şey yapmasınlar.
Kimse bu halkı da bizi de tabirimi mazur görün enayi, durumu anlamayan
bir durumda görmesinler" dedi.
Davutoğlu, geçen sene nevruzdan birkaç gün önce Diyarbakır'da
bulunduğunu ve konferans verdiğini hatırlattı. Nevruz'da da Sırrı
Süreyya Önder'in bir mesaj okuduğunu belirten Davutoğlu, her şeyin
yolunda olduğunu ve atılacak adımların da belli olduğunu anlattı.
"BİR TAŞLA KAÇ KUŞ VURDULAR"
IMF'ye borcunu ödemiş Türkiye'de mayıs ayında birden düğmeye basılarak,
Gezi olaylarının başladığını kaydeden Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Gerekçe o zaman ağaçtı, vesaire. Bir tek ağacın bir tek dalı bile
benim için kutsaldır. Onu önemsiz gördüğüm için değil. Zaten ağaçlar
yıkılmadı, yok edilmedi, taşındı. O ayrı bir tartışma. Ama bu konu
bahane edilerek Gezi olayları başlatıldı. Bir taşla kaç kuş vurdular
bakın. Gezi olaylarından sonra geri çekilme durduruldu. Hala o söz
yerine getirilmedi. Ayrıca, Türkiye bir sıkıntıya sokulmak istendi.
Sebep ne biliyor musunuz? Aynen 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi gibi.
Dışardan ve içerden bu mihraklar, derin yapılar ya da başka yapılar.
Türkiye'yi 3 seçimin beklediğini görüyorlardı. Mahalli seçimler,
cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçimler. Türkiye destabilize etmeye
çalıştılar, olmadı. Çünkü cumhurbaşkanımız o zaman başbakan olarak güçlü
bir liderlik gösterdi. Hepimiz, AK Parti kadrosu ve hükümet olarak
sağlam durduk."
Davutoğlu, geçen yıl 30 Eylül'de büyük bir demokratikleşme paketi
açıkladıklarını belirterek, çözüm sürecine momentum katan devrim
niteliğinde birçok adımlar attıklarını aktardı.
Kasım ayında da Barzani'nin Diyarbakır'a geldiğini ve yarı Türkçe yarı
Kürtçe konuştuğunu dile getiren Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan'ın da başbakan olarak bölgeye gittiğini ve müthiş bir hava
estiğini söyledi.
"17 ARALIK'TA YİNE ÇÖZÜM SÜERCİ HEDEF EDİLDİ"
Davutoğlu, arkasından 17 Aralık'ın yaşandığını bildirerek, şunları kaydetti:
"Tekrar bahane üretildi. Bu sefer bir başka tuzak kuruldu. Mesele çözüm
sürecini yok etmek. Çözüm süreci yok edilerek kardeş kavgası başlarsa
önce hükümet, sonra AK Parti ve tabii Türkiye türbülansa girsin. Bunu
yapanlar şunu da biliyor. KCK'dan bahsettiniz. Paralel yapı olarak 17
Aralık'ta düğmeye basanlar geçmişte KCK operasyonlarını yapanlardı.
Şimdi aynı noktadalar. İkisi de hükümeti hedef ediniyorlar. KCK
operasyonlarını bir insan hakları ihlali olarak görenler veya hukuksuz
tutuklama gibi... 17 Aralık'ta yine çözüm süreci hedef edildi. Çözüm
süreci birilerini rahatsız ediyor. Herkesin bunu görmesi lazım.
Özellikle bölgedeki kardeşlerimin görmesi lazım. Rahatsız ediyor. Gezi
olaylarının sebeplerinden biri çözüm sürecini yok etmekti ve nitekim
örgüt verdiği sözü tutmayıp, çekilmeyi durdurarak yavaşlattı. 17
Aralık'ta bütün bu çözüm sürecine momentum kazandırmayı da
engellediler."
"BAKANLAR KURULU OLARAK TBMM'NİN İRADESİNİ YANSITTIK"
Mart ayında yerel seçimlerin yapıldığını hatırlatan Davutoğlu,
hesaplananın olmadığını ve seçimleri kazandıklarına dikkati çekti.
Davutoğlu, cumhurbaşkanı seçimi öncesinde de provokasyonların olduğunu dile getirerek, şunları söyledi:
"Bu provokasyonlar da tutmadı. Yeni bir hükümet kurulmuş. Yeni
hükümetin başbakanı olarak da kongrede sayın cumhurbaşkanımız genel
başkanlığını bana devrederken kendisi 'en önemli projemiz çözüm
sürecidir' dedi. Ben de 'çözüm süreci bize tarihin emanetidir, bunun
gereğini yapacağız' dedim. En tepede biz cumhurbaşkanı ve başbakan
olarak kendimizi çözüm sürecine bağladığımızı ilan ettik. Hemen de
eyleme geçtik. İlk defa yasal zemin kazandı çözüm süreci haziranda çıkan
yasayla. Yeni çıkardığımız Bakanlar Kurulu kararıyla. Hep bunu
diyorlardı, 'yasal zemin yok' diyorlardı. Yasal zemin kazandırdık. Peki
ne istiyorsunuz? Yasal zemin kazandırdıktan sonra yapacağımız şey artık
kimse çözüm sürecindeki görüşmeler dolayısıyla suçlanamaz. TBMM yasa
çıkardı. Bu da bizim çözüm sürecinde söz verdiğimiz ve 'yapacağız'
dediğimiz bir adımdı. Herkes kendini bağladı. TBMM bağladı bu yasayı
çıkarmakla. Biz de Bakanlar Kurulu olarak TBMM'nin iradesini yansıttık."
"KOBANİ'DE AKAN KANIN TEK BİR ZERRESİNDE BİZİM ELİMİZ YOKTUR"
"Bakanlar Kurulu kararından bir hafta sonra bu olayları çıkarmanın sebebi ne" diye soran Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Yine aynı sebep. Birileri çözüm sürecinden rahatsız oluyor. Çünkü
biliyorlar ki çözüm süreci başarıya ulaşırsa Türkiye'nin ayağındaki
pranga gidecek, büyük bir ağırlık gidecek, tabiri caizse take off uçuş
noktasına geçeceğiz. Kürtlerin de en önemli kazanımlarından birisi
olarak tam bir başarı hikayesi doğacak. Şunu bana, Demirtaş doğru
söylüyor benden rivayetle. Bana sordu. Kürtlerin devleti kim diye?
Kürtlerin devleti Türkiye Cumhuriyeti devletidir, biziz. Dışardaki
Kürtlerin hamisi de biziz gerekiyorsa. Bunu da en iyi Sayın Barzani
bilir Kuzey Irak'ta. Eğer Türkiye'nin onlara verdiği destek olmamış
olsaydı acaba son 7-8 ayı geçirebilirler miydi? Çünkü birbirimize
güveniyoruz. Mesut Barzani ile karşılıklı bir güven ilişkisi doğunca, 3
sene önce öyle değildi, bu güven ilişkisi doğunca biz gereğini yaptık o
da gereğini yaptı. Aramızdaki dostluk, stratejik ortak geleceğe
yöneldi."
Başbakan Davutoğlu, şunları ifade etti:
"Öyle derin yapılar var ki bunlar bu meselenin çözülmesini
istemiyorlar. Bazen 'Gezi' diyorlar istemiyorlar, bazen başka şeyler
diyorlar istemiyorlar. Şimdi de 'Kobani' diyerek bahane ediyorlar. Onun
için en başından dedik. Kobani önemli. O konuda her türlü hesabı
vermeye, varsa sorulara cevap vermeye hazırım. Kobani'de akan kanın tek
bir zerresinde bizim elimiz yoktur. Tek bir damla kanda ne Türkiye'nin
ne Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin ne de bizim birimlerimizin eli
yoktur. Bu açık bir iftiradır. Onu her zaman söyleriz. Ama bırakın çözüm
süreci devam etsin. Bu proje başarıya ulaşsın. Ama yaptıkları şey ne
oldu? Vandalizm, eşkıyalık, terörle bir yeni konteks çıkarmaya
çalıştılar. Onların hesabı ne olursa olsun millet görüyor. İnşallah hep
beraber bu tuzağı bozacağız."
"KESİNLİKLE DEMOKRATİK HAKLARDDAN GERİYE GİDİŞ OLMAYACAK"
Bir gazetecinin, İç Güvenlik Reformu'nun içeriğindeki bazı maddelerin
eleştirildiğini anımsatarak, "OHAL sıkıntıları geri gelecek mi" sorusuna
Başbakan Davutoğlu, "Kesinlikle demokratik haklardan geriye gidiş
olmayacak. Onun için buna İç Güvenlik Reformu diyoruz, bu bir reform.
Sadece güvenlik tedbiri almıyoruz, başka özgürlükçü reformlar da
getiriyoruz" yanıtı verdi.
İç Güvenlik Reformu'na ihtiyaç duyulduğunu, bu güvenlik tedbirleri
alınmaz ve benzer olaylar tekrar edilirse "bakın Türkiye Cumhuriyeti
devleti zafiyet gösteriyor, devlet otoritesi kalmadı" denileceğini ve
kamu düzeninin bozulacağını anlatan Davutoğlu, tedbirler alınması
durumunda da "bakın otoriter, olağanüstü hal geri mi geliyor"
propagandasıyla karşı karşıya kalınabileceğini kaydetti.
"ÖZGÜRLÜKLERİ YOK ETTİĞİNİZDE İNSANLIK ONURUNU YOK EDERSİNİZ"
"Bizim elimizden olağanüstü hal veya benzeri hiçbir şey gelmez bölgeye.
Türkiye'ye de gelmez" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bizim temel şiarımız en baştan itibaren insan odaklı devlet, insana
hizmet eden devlet. Biz, devletin vatandaşa hizmetkar olduğu bir siyaset
anlayışına sahibiz, vatandaşın devlete hizmetkar olduğu değil. Vatandaş
dediğimiz sadece Batı'da, İç Anadolu'da, Karadeniz'de yaşayan vatandaş
değil, Türkiye'nin bütün vatandaşı. O zaman peki nedir? Bütün bu şeyleri
gözlüyoruz, olan gelişmeleri. Sadece şimdi değil, geçen sene Gezi
olaylarını, sadece Diyarbakır'da değil, İstanbul'da olanları da
Okmeydanı'nda ne olduğunun filmlerini seyrettim. Bu sonuca gelirken
herkes benim özgürlükçü felsefemi, siyaset anlayışımı bilir.
Özgürlükleri ortadan kaldırmaya birisi niyet ederse onun karşısında önce
ben yer alırım, ben tavır gösteririm.
Devletin iki görevi var. Bir, vatandaşlarına kendi haklarını koruyacak
şekilde özgürlük alanı açmak. Yani hayat hakkı, yani mülkiyet hakkı,
mülkiyet özgürlüğü. Bu iş yeri benim, buraya kimse benden izinsiz
giremez, bu bir haktır ve özgürlüktür. Nesil özgürlüğü, uyuşturucuya
karşı tedbirler, nesli korumak. Eskilerin 'temel makasut' dedikleri 6
esas; hayat hakkı, akıl, mülkiyet, nesil, can... Bunlar bir bütün
halinde insanın varoluşunu teminat altına alır ve bunların
destekleyicisi olarak da insanlık onurudur özgürlükler. Özgürlükler yok
ettiğinizde insanlık onurunu yok edersiniz. Bizim meselemiz nedir? Hem
insanın güvenliğini teminat altına alacağız, çünkü güvenliği almadığınız
zaman, şimdi Yasin'in özgürlüğü kaldı mı? Kalmadı, çünkü yaşamıyor.
Hangi gösteri hakkı Yasin gibi 16 yaşında bir çocuğun hayat hakkını
ortadan kaldırabilecek hak olarak görülebilir. Orada vefat eden 33
kardeşimiz ve şehit edilen 2 polisimizin hayat hakkını ortadan kaldırmak
özgürlük olarak görülebilir mi? Görülemez."
"KİMSENİN HUKUKUN GETİRDİĞİ TEMEL KURALLARI ÇİĞNEME HAKKI DA YOKTUR"
Başbakan Davutoğlu, gösteri yapmak isteyene, Kobani'ye destek vermek
isteyene karşı çıkmayacaklarını, gösterisini nerede isterse orada
yapabileceğini, gösterilerde kendilerinin de eleştirilebileceğini, hatta
kendilerinin de gösteri yapabileceğini, kanaatlerini
söyleyebileceklerini ifade ederek, şunları söyledi:
"Bu hak bakidir, dokunulmaz ama bu haktan hareketle birisi gidip
birinin mal özgürlüğünü ortadan kaldırabilir mi? Yani o vatandaşın belki
onlarca yıllık birikimini, alın terini biriktirdiği bir dükkanı ateşe
verebilir mi? Veremez. Bir insanın hayat hakkını ortadan kaldırabilir
mi? Kaldıramaz. Burada barışçıl bir gösteri yok. Bu gösterilerde birisi
molotofkokteyli kullanabilir mi? Kullanamaz. Ambulans yakabilir mi?
Yakamaz. Peki bu gösterilerde birisi maske takabilir mi? Takamaz,
takarsa ne anlama gelir; kimliğini gizliyor. Niye gizliyorsun kimliğini?
Suç işlemek istiyorsun. Yol kesebilir mi? Kesemez. Bunlar özgürlük mü?
Değil, bizim sınırlayacağımız şeyler bunlar. Avrupa'da, dünyanın
demokratik ülkelerinde nasılsa kurallar, aynı kurallar uygulanacak.
Kimsenin hukukun getirdiği temel kuralları çiğneme hakkı da yoktur."
Davutoğlu, Okmeydanı'ndaki gösterilerde yüzü maskeli kişilerin pompalı
tüfek ve tabancayla polise ateş etmesinin görüntülerinin yayınlandığını
hatırlatarak, bunun bir gösteri sayılamayacağını, bu ve benzeri olayları
sınırlamanın da devletin vazifesi olduğunu kaydetti. Son dönemlerdeki
şiddet olayları karşısında "Çözüm Süreci var, dolayısıyla bir şey
yapmayalım" denilemeyeceğini dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Bölgeden o kadar çok mesaj geldi ki 'bizi kurtarın, devlet ağırlığını
koysun' diye. Bunlar Kürt vatandaşımız. Neyi hedef aldılar bunlar? Bir,
devlet dairelerini. Devlet dairesi dediğimiz şey karakol değil sadece,
karakola da dokunamazlar ama 214 okul binası yakıldı. O okul binasında
kimin çocukları okuyor? Kürt vatandaşlarımızın çocukları okuyor. Kur'an
kursları yakıldı, o Kur'an kurslarında Kur'an-ı Kerim yakıldı. Müzeler
yakıldı, kütüphaneler yakıldı. Bin 211 bina yakıldı. Bu özgürlük mü?
Peki ne hedef edildi? İş yerleri. Niye iş yerleri? Çünkü çözüm süreci
ile birlikte insanlar yavaş yavaş iyimser bir noktaya gelmeye başladı,
yatırım gelmeye başladı, tevfik paketimizle bunlar arttı. İnsanların
ümitlerini yıkmak istediler, binaları yakmıyorlar sadece. Yakılan AK
Parti binaları, Hüda Par binalarıyla da 'burada siyaseti ben yaparım'
diyorlar. 'Benim istemediğim kimse belediye başkanı olamaz, milletvekili
olamaz, meclis üyesi olamaz, şu olamaz, bu olamaz'.
Bırakın olağanüstü hal, böyle bir yapıyı öngören birisi, onun da
ötesinde yerel bir hapishane oluşturmak istiyor. Biz buna izin verebilir
miyiz? Olağanüstü hal bir daha bölgeye de Türkiye'ye de gelmeyecektir.
Ama birisi bölgeyi veya ilçelerimizi Nusaybin'i, Kızıltepe'yi, Patnos'u,
Kurtalan'ı ki oralarda AK Parti belediyesi var diye, hapishane
muamelesiyle onları baskı altına almayı düşünüyorsa buna da biz izin
vermeyiz. Her türlü tedbir alınacak. Ya bize verdikleri sözleri tutarlar
ve şehirler üzerinde oluşturdukları baskıyı kaldırırlar, yaptıkları
illegal faaliyetleri durdururlar, eğer samimilerse tekrar çözüm sürecine
gireriz diye ve çözüm süreci eskisinden daha da iyi bir ivmeyle başlar
ya da ister istemez devlet kendi vatandaşının hukukunu korumak zorunda.
Orada Kürt vatandaşının hukukunu korumaz bizim görevimiz."
"90'LI YILLARA KİMSE BİZİ GERİ GÖTÜREMEZ"
Başbakan Ahmet Davutoğlu, İç Güvenlik Reformu'nun içeriğine dair
bilgiler de vererek, gösteri yapılabileceğini ama gösteride maske
takılamayacağını, molotofkokteylinin bomba atmak gibi suç sayılacağını
anlattı. Davutoğlu, "Olağanüstü halde gösteri yapılabilir miydi? Yok.
OHAL'de Kürtçe konuşulabilir miydi? Yok. Olağanüstü halde Kürtçe
propaganda yapılabilir miydi? Yok. Şimdi seçimlere gidiyoruz herkes
istediği dilde propaganda yapabilir. Olağanüstü halde bu mümkün müydü?
Bırakın siyasi propaganda yapmayı, hapishanede görüşürken
konuşamıyordunuz, yolda konuşamıyordunuz. Bunlar geri gelecek değil.
90'lı yıllara kimse bizi geri götüremez. Göstermek isteyenin karşısına,
aynen bu vandalları, bu terör faaliyetlerin karşısına durduğumuz gibi
90'lı yıllara birisi götürmek isterse onların karşısına da kale gibi
dururuz. Şimdi bu kurallar gelecek" dedi.
Davutoğlu, Avrupa, Amerika, İngiltere ve Almanya'da polisin elinde
delil olması halinde kişilere 24 saat gözaltı uygulayabildiğini, bu
sürenin 48 saat, hatta 72 saate kadar çıkabildiğine işaret ederek,
Türkiye'de ise böyle bir tedbir uygulayabilmek için savcıdan izin
alınması gerektiğini hatırlattı.
"ÇÖZÜM SÜRECİ DEDİĞİMİZ ŞEY ANCAK VE ANCAK İŞLEYEN BİR KAMU DÜZENİNDE OLABİLİR"
"Savcı da diyor ki 'benim elimde belge yok, delil getir bana'. Suç
olmayınca delil olmuyor, suçu engellemek mümkün hale gelmiyor" diyen
Davutoğlu, şunları söyledi:
"Biz burada otururken şuradan Ankara'nın sokağından bir uyuşturucu
çetesi bonzaiyi bir arabada taşıyor olsa. Polis ihbar alsa ve bunu
durdurmak isterse, durduramaz. Savcıya gidecek 'durdurup arayabilir
miyim' diyecek. Savcı da diyecek ki 'peki elinde ne delil var? İhbar'.
İhbar delil olmaz, o arada bonzaiyi taşıyan, uyuşturucu taşıyan araba
gider bütün gençleri zehirler. Ya da Bingöl'de olduğu gibi bu
polislerimizi şehit edenlerle ilgili ihbar geliyor, bunları gözaltına
alalım, tedbir alalım dendiğinde savcı 'elimizde yeterli delil yok'
diyor ve bu sebeple 2 polisimiz şehit oluyor, çocuklar yetim kaldı. Ben
onların ailelerini ziyaret ettiğimde, bunun sorumlusu kim, kim bunun
sorumlusu? Oradaki savcı 'elimde delil yok' diyor. Emniyet tutabilir mi?
Tutamıyor. Bu yasal açığı kapatacağız. Suç oluşana kadar ki tedbir
almak yetkisi ve hakkı emniyetin elinde olacak. Oluştuktan sonra savcıya
intikal edecek, tek önemli fark bu olacak.
Bingöl'de emniyet müdürümüzü ziyaret ettim, Atalay Bey'i. 'Olaylar oldu
da esnafın morali bozuldu' diye sırf esnafın moralini düzeltmek için
emniyet müdürü yardımcısı ve polis görevlisiyle birlikte esnafı ziyaret
ediyor, halkın moralini düzeltmek için. Rahmetli Gaffar Okkan gibi bir
tutum ve orada şehit edildiler. Daha da vahimi olabilirdi. Onlar şehit
edildi diye ya başka bir yerde intikam duygusu ile bir şey yapılsaydı,
bir daha çözüm sürecinden bahsedebilir miydik? Ya da olaylar
yaygınlaşsaydı. Bu tedbirler çözüm sürecini teminat altına alır. Çünkü
çözüm süreci dediğimiz şey ancak ve ancak işleyen bir kamu düzeninde
olabilir. Çözüm süreci anarşizm değildir. Çözüm süreci aynen 'paralel
yapı' diyoruz ya burada da başka bir paralel yapı... Alacak götürüp
'sana şu vergiyi kestim' diye, 'sana şu haracı kestim' diye yazı
yazacak. 'Sen şuradan istifa et' diye tehdit edecek. Devlet buna
tahammül edemez. Nasıl Ankara'da paralel devlet yapısı tarzında
dışarıdan talimatla devletin kontrol altına alınması mümkün değilse,
alana da bu olamaz. İç Güvenlik Reformu bir reformdur, özgürlükleri
kısıtlayan bir şey değil. Halkımızın hayat hakkını, mülkiyet hakkını
teminat altına alacak olan bir reformdur. Hiçbir şekilde propagandalara
kimse kanmasın. Önümüzdeki hafta çalışmalar bittiğinde herkes bunu
görecek."
"KOBAN'Yİ ÖNE ÇIKARTANLAR, OLAYA TEK BİR IRK MESELESİ OLARAK BAKIYORLAR"
Suriye'de 3,5 yıl önce olayların başlamaması için çok çaba sarf
ettiklerini belirten Davutoğlu, bu kapsamda kendisinin defalarca
Suriye'ye gittiğini anımsattı.
Her gittiğinde 7-8 saat Esed'i ikna etmeye çalıştığını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"HDP'liler şimdi o kadar büyük haksızlık yapıyorlar ki. O zaman
BDP'deydiler ne zaman Suriye'ye gitsem, bazı milletvekilleri gelirlerdi
'aman Kürtlerin haklarını da orada savunsanız'… Her gittiğimizde bunu
açardık. 6 Nisan 2011'de tam olaylar daha başlamadan gittiğimde, Beşşar
Esed'den üç şey talep etmiştik. Yani şunları yaparsanız halkınızın
arasında problem olmaz diye. Bir anayasa reformu yapacağınızı ilan edin,
iki Kürtlerin vatandaşlarını tanıyın ve verin, üç hiç çekinmeyin seçimi
ilan edin. Toparlanır her şey. Söylediğimiz üç şeyden biri oradaki Kürt
kardeşlerimizin haklarının verilmesiydi. Sonra olaylar başladı. Buna
Allah da şahit, tarih de, millet de, hiçbir Suriyeli arasında ayrım
yapmadık. Şimdi tabi Kobani'yi öne çıkartanlar, olaya tek bir ırk
meselesi olarak bakıyorlar. Yani insan diye bakmıyorlar. Çünkü, Doğu'da,
Güney Doğu'da sadece tahrik için bunu kullanacaklar. Biz ise Türkiye
Cumhuriyeti devletiyiz. Bizim Kürt vatandaşımız var, Türkmen
vatandaşımız var, Arap vatandaşımız var."
Davutoğlu, bölgede halkaların iç içe geçtiğini, bundan dolayı da
Türkiye'nin "Arapların haklarını koruyalım, Kürtlere ne olursa olsun''
ya da ''Kürtlerin haklarını koruyalım, Kürtler için gidip savaşalım ama
Türkmenler ya da Araplar öldüğünde hiçbir şey yapmayalım" diyemeyeceğini
ifade ederek, Doğu'da, Güney Doğu'da yaşayan vatandaşlar arasında ırk
temelli bir ayrım bulunmadığını ama bazı kesimlerin bu ayrımcılığı
yaptığını söyledi.
Diyarbakırlı bir Kürdün, Telabyad'da şehit edilen ya da Halep'ten Scud
füzeleriyle öldürülen Arap ya da Türkmen için de Kürt akrabası kadar
üzüldüğüne emin olduğunu belirten Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Çünkü Bosna'yı çok iyi hatırlarım. O kadar aşkla doludur ki bizim Doğu
Anadolu'daki kardeşlerimiz, Bosna'ya savaşmaya ilk gidenler
Batman'dandı. Onlar öyle bakmaz ama bu örgüt sadece Kürtlerin haklarına
bakıyor. PYD burada rejimle işbirliği yaptı, IŞİD ile işbirliği yaptı.
Biz ise şunu dedik, 'rejim de öldürse, zulmetse, rejime karşı çıkarız,
IŞİD de zulmettiğinde IŞİD'e de karşı çıkarız. Kim zulme uğruyorsa da
etnisitesine, mezhebine bakmadan alırız. Başımızın üzerinde yeri var'.
Bana Suriye'den bir tek Kürt kardeşim göstersinler, 'ben kapıdan Kürt
olduğum için döndürüldüm' desin. Bakın meydan okuyorum. Desinler ki
bana, 'ayrımcılık yapıldı, Türkmenlere ekmek, su verildi, bana
verilmedi. Türkmenler veya Araplar içeri alındı, ben alınmadım' desinler
herkesin önünde çıkıp özür dileyeceğim. Halep'te belli Kürt mahalleler
var, Türkmen mahalleler var, Arap mahalleler var. O Kürt mahalleler
muhalefet diye Esed'in uçakları tarafından bombalanıp yıkılırken,
PYD'nin Kobani'de sesi çıkmadı. HDP ise bana karşı gensoru veren CHP'yi
destekledi. Biz ise o sırada Halep'e Türklere de, Kürtlere de, Araplara
da yardım gönderiyorduk."
Davutoğlu, meselenin insanlık meselesi olduğunu dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:
"Mesele Kürt meselesi ise onu bile mazur görürüm ama o zaman Halep'e
hava bombardımanıyla Esed tarafından katledilen Kürtler için sesinizi
çıkartmadınız? Niye üç sene sustunuz? Bu da yetmedi şimdi PYD bir
özgürlük kahramanı gibi sunuluyor. Gitsinler Mesut Barzani'ye, Irak'taki
Kürtlere sorsunlar. On binlerce Kürt Haseke'den PYD'nin baskısı
nedeniyle Irak'a kaçtı. 50 bin civarında Kürt kardeşimiz Suriye'den yeni
gelmedi. Mardin'e PYD'nin baskısından kaçarak geldi geçen sene. PYD'nin
baskısından kaçanlara bu yapı, bu örgüt 'hain' diye yardım edilmemesi
için baskı yaptı. Şimdi açık konuşmak lazım dertleri ne insanlık derdi
ne Kürt derdi. Dertleri kendi örgütlerine tabi olanları korumak, o
örgüte tabi olmayanları ret. Buna rağmen biz geçen sene PYD'yi buraya
çağırdık. PYD ile KDP arasındaki itilafları gidermeye çalıştık. PYD ile
Özgür Suriye Ordusu'nu bütünleşmeye çalıştık ki birbirleriyle
savaşmasınlar, onu da kabul etmediler. Bu sene de görüştüler. Şimdi
samimi olmak lazım. Bütün bu hengame içerisinde 3 günde 138 bin, 2 hafta
içerisinde 200 bin Kürt kardeşimizi içeriye aldık."
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in Kurban Bayramı'ndan
önce kendisini Suruç'tan aradığını, Kobani'den Türkiye tarafına geçmek
isteyen Suriyelilerin olduğunu ilettiğini anlatan Davutoğlu, bu
kişilerin araçları ve hayvanlarıyla sınırı geçmelerine izin verildiğini,
hayvanlarının salgın riskine karşı bedeli ödenerek satın alındığı ve
daha sonra Kurban Bayramı'nda yine Suriyeli sığınmacılara dağıtıldığını
söyledi.
Davutoğlu, Kobani'den önce sivillerin ardından ise PYD unsurlarının Türkiye'ye geldiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Kobani'de savaşan PYD unsurları silahlarını bırakarak kaçtılar,
kaçtılar Türkiye'ye geldiler. Sayıları 300 civarında. Dediler ki 'bunlar
geri gitsin'. Yani dedikleri o. Uluslararası bir kural var, ertesi gün
şunu da diyebilirler, 'Türkiye bizi geri gönderdi'. Türkiye karşıtı
uluslararası basın bunu kullanır. Neyse sonra 'isteyen gitsin' dedik.
Geri dönmek isteyene hiçbir engel yok. Bakın o kahraman dedikleri
PYD'liler var ya 300 tanesinde 50 kadarı 'dönelim' dedi. Gerisi 'yok biz
Türkiye'de kalmak istiyoruz' dedi. Şimdi Meclis'te Demirtaş'ın
kahramanlık hamaseti alanda öyle değil. Zaten savaşmaktan kaçmış gelmiş,
'geri git' diyorsun gitmiyor."
"BİZ KİMSEYİ ÖLÜME GÖNDEREMEYİZ"
Davutoğlu, Kobani'den kaçıp gelen 300 PYD'linin 50 kadarının 'dönelim'
dediğini anlatarak. ''Gerisi 'Biz Türkiye'de kalmak istiyoruz' dedi.
Meclis'te Demirtaş'ın kahramanlık hamaseti, alanda öyle değil. Zaten
savaşmaktan kaçmış gelmiş, 'Hadi geri git' diyorsun, gitmiyor. Ne
yapalım peki? Dediği şuysa, 'Bırakın, Türkiye'deki Kürt vatandaşlar,
gençler orada savaşsın'. Bunu yapmayız. Biz devletiz. Biz kimseyi ölüme
gönderemeyiz'' ifadesini kullandı.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
''Onlara o hakkı tanıdığımız zaman, aynı hakkı Osmaniye'deki,
Adana'daki, Hatay'daki Türkmenler de gelse dese ki, 'Ben de Bayırbucak
için gidip savaşmak istiyorum', Akçakale'deki Arap vatandaşlarımız 'Ben
de Telabyad için savaşmak istiyorum'. Biz vatandaşlarımızın hepsini
Suriye'ye savaşmaya mı göndereceğiz? Sonra ne olacak, PYD'den memnun
olmayan Kürt vatandaşlarımız da 'Ben de gidip başka bir Kürt örgüt için
orada savaşmak istiyorum' dese onlara da izin verdiğimizde... Birisi de
KDP'ye yakın olabilir. Bir Kürt örgüt başka bir Kürt örgütle veya
Türkmen'le veya Arap ile bizim vatandaşlarımız Suriye'de birbirleriyle
savaşır duruma düşer. Sorumlu devlet bunu yapabilir mi? Yapmayız. Ona
izin vermeyiz. Bizim vatandaşlarımızın can güvenliği bizden sorulur."
"BU BİR KOMPLO"
Dışarıdakilere "kardeş" olarak elden gelen tüm yardımın yapılacağını
ancak sorumluluklarının devlette olmadığını ifade eden Davutoğlu, "Bu
gösterilerde bize hakaret eden birinin dahi can güvenliği benim
teminatım altında. O gösterilerde gelip de saldıran birini hukuka sevk
ederiz. 'Bu adam gitsin orada istiyorsa ölsün' diye göndermem, onun can
güvenliği de bizim teminatımız altında" ifadelerini kullandı.
IŞİD'e katılmak üzere Türkiye'ye gelenlerin sınırdan geçişine hiçbir
zaman izin verilmediğini vurgulayan Davutoğlu, "Yoğun propaganda var
bölgede ve her yerde. Bu bir komplo. Bu propaganda sadece PYD tarafından
veya buradaki yapılar tarafından, HDP tarafından yapılmıyor. Bu, CHP
tarafından da yapıldı. İşin ilginci, paralel, hani KCK operasyonunu
yapan paralelciler de aynı şekilde iftirada bulundular, MİT tırlarıyla
ilgili. Avrupa'dan gelip de bizim iznimiz dahilinde Suriye'ye geçmiş hiç
kimse yoktur veya dünyanın herhangi bir yerinden" değerlendirmesinde
bulundu.
Bu propagandalara itibar edilmemesini isteyen Davutoğlu, Kobani'ye veya
ihtiyacı olan herhangi bir yere insani yardımın süreceğini belirtti.
Türkiye'deki Suriyelilere, Türkiye'deki istihdamı engellemeyecek
şekilde belli çalışma izinleri verilmeye başlandığını, Suriye'den
getirilen araçlarla ilgili de düzenleme yapılacağını anlatan Davutoğlu,
"Kobani bize tarihin emaneti" ifadesini gönlünden düşerek söylediğini
kaydetti.
"Aslında IŞİD bir neden değil sonuç. Bölgenin kaynakları Batılılarca
kullanılıyor ama bütün fatura Türkiye'ye kesiliyor. Batılılarla
yaptığınız görüşmelerde bunun müsebbibinin Türkiye olmadığını söylüyor
musunuz" sorusu üzerine Davutoğlu, "Bir gün bu kayıtlar hep açıklanır,
kimlerle ne konuştuğumuz, tarihi evrak olarak" dedi.
Üç yıldır "Suriye'de ılımlı muhalefet desteklenmezse ve Suriye
rejiminin katliamları engellenmezse çok büyük can kayıpları olur ve çok
sayıda terör örgütü ortaya çıkar" dediklerini anlatan Davutoğlu,
nihayetinde güç boşluğunun doldurulacağını dile getirdi.
"SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK ROLÜNE SOYUNAMAZ PYD"
Ancak o zaman Suriye rejiminin katliamlarına sessiz kalındığını, ılımlı
muhalefetin de desteklenmediğini ifade eden Davutoğlu, PYD'nin de
rejimle işbirliği yaptığını söyledi.
Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Sonra aradan IŞİD çıktığında, IŞİD ile bir yıl, Haseke ile Kobani
arasındaki kuşakta PYD ile IŞİD yan yana durdular. Birbirlerine hiç
saldırmadılar ama ikisi birden Özgür Suriye Ordusu'na saldırdı. Rejim de
saldırdı. IŞİD, Özgür Suriye Ordusu'nu geriletince döndü PYD'yi vurdu. O
sırada IŞİD yanında ilerlerken PYD, kendi içindeki KDP'lileri ve diğer
partili Kürtleri sürmekle meşguldü. Bunlar maalesef acı gerçekler, bölge
halkının bunu bilmesi lazım. Sütten çıkmış ak kaşık rolüne soyunamaz
PYD. Oradaki Kürtleri, IŞİD oraya gelirken, Rakka'yı elde ederken, PYD
rejimle işbirliği halinde KDP'li, kendisi gibi düşünmeyen Kürtleri
Irak'a ve Türkiye'ye sürdü. Hatırlarsanız Barzani, sınır kapısını
kapatmak durumunda kaldı. Şimdi bunlar hiç yaşanmamış gibi sanki
Kobani'deki ve bölgedeki, Türkiye'deki, Ortadoğu'daki bütün Kürtleri
onlar temsil ediyormuş gibi, Türkiye'de bunlara sessiz kalmış gibi bir
rol içine giremez."
Batılılara da bunları anlattıklarını bildiren Davutoğlu, "Ama maalesef
kaygı insani olmayınca, kaygı bir savaşı durdurmak olmayınca, Amerikalı
bazı rehineler maalesef acı bir şekilde katledilince Amerika müdahaleyi
düşünmeye başladı. Yani sadece Kobani'deki ölümlerle ilgili değil.
Kamuoyu baskısı oluştu Batı'da. Sonra da dönüp o kamuoyu baskısıyla,
sanki kendi veballeri yokmuş gibi bütün vebali Türkiye'nin üzerine
atmaya kalktılar" diye konuştu.
Davutoğlu, 4,5 milyar doları Kobanililerin de aralarında bulunduğu
Suriyelilere ayırdıklarını belirterek, "Sadece Kobani'den üç günde kabul
ettiğimiz 138 bini, onları, 3,5-4 senede bütün Suriye'den, bütün
dünyadan almış değil Avrupalılar. Sonra da dönüp Türkiye'ye ders vermeye
kalkıyorlar. Türkiye'de maalesef bazı çevrelerde bütün bu piyonları
kullanarak Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyor" dedi.
Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Çok basit bir soru soracağım. Türkiye'de huzur, istikrar olmasaydı
Kobanili Kürtler nereye gideceklerdi? Hadi bu olaylar devam etse ki izin
vermeyiz ama Türkiye'de kargaşa olsa Kobani'deki Kürtleri kim
koruyacak? Nereye sığınacak Kobanili Kürtler? Türkiye'deki bu vandallara
mı sığınacaklar? Kendi halkına saygısızlık yapan, komşusunun binasını
yakanlara mı sığınacaklar? Niye PYD adına savaşanlar işbirliği
yaptıkları rejime kaçmadılar, Şam'a doğru, Türkiye'ye sığındılar. Çünkü
biliyorlar ki Türkiye hukuk devleti. Biz onları deporte edebilirdik.
'Madem gitmek istiyorsunuz gidin' diye sınırdan gönderebilirdik.
'İstiyorsanız gidebilirsiniz' dedik, gitmediler. Şimdi daha ne yapılması
bekleniyor?"
"Dolayısıyla bütün bunlar geçer, inşallah vatandaşlarımız kendisinden,
halkından, ülkesinden emin olsun. Çözüm sürecini de başarıya
ulaştırırız" ifadelerini kullanan Davutoğlu, "İnşallah Urfamız,
peygamberler şehri olarak, bölgenin, bütün Ortadoğu'nun, bütün dünyanın
manevi kalbi olur. Diyarbakır'a ben hep 'mürşit şehir' diyorum. Her
gelen Diyarbakır'dan keşke ilham alsa. Gaziantep, istiklalimizin de
şehri" diye konuştu.
Çok güzel günler göreceklerini dile getiren Davutoğlu, "Bakmayın, her
zaman bu topraklarda yaşamanın bedeli olmuştur, zorlukları olmuştur ama
biz bu zorlukları aşarız inşallah" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, "bedelli askerlik" sorusunu da "Gündemde olan konulardan
biriydi ama bu acil gündem göz önüne alındığında daha çalışılması
gereken bir konu" diye yanıtladı.
AA