"duvarları yıkarız"
"O duvar O duvarınız Vııızz gelir Bize Vııızzzz." Nâzım Hîkmet Ran (NHR)
"duyan da okur; duymak için kör olmak mı lâzım?" "kör olmada gör beni"
"Robin hood bugün yaşasaydı medyadaki tekelleşmeyi bir numaralı düşman olarak görürdü" 15 05 2010 cannes film festivali Russel Crowe
"aslında robin hood yok cesur yürek var Robin Hood does not actually have a brave heart" Mel Gibson 07 01 2011 cuma
azsonra.blogspot.com
11 Aralık 2014 Perşembe
Türkiye’yi eleştirenler, Türkiye’nin ‘yeni gücünden’ korkuyor Die Welt 10 Aralık 2014
Görünen o ki Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, liderliğindeki AKP’nin iktidara gelmesiyle
zamanında Osmanlı İmparatorluğu gibi tek süper güç olma arayışına girdi.
Bu kendini hükûmetin resmî açıklamalarında da gösteriyor: “Türkiye’yi
eleştirenler, Türkiye’nin ‘yeni gücünden’ korkuyor.” Bu güç, son
yıllarda bir hayaldi ancak bugün Türkiye’nin değeri artmış görünüyor.
Davutoğlu’nun da söylediği gibi bu, Türkiye’nin jeopolitik konumuyla
bağlantılı. Hem Orta Doğu’daki hem de Rusya ile Batı arasındaki
ihtilaflar, Türkiye’nin önemini ciddi bir şekilde artırdı.
Avrupa, Rusya ve ABD Ankara’ya Kur Yapıyor Lakin Ankara’nın Kendi Planları Var.
Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olduğu dönemde hükûmetlerin
birçok şey hakkında karar verebileceğini ancak sadece coğrafi konumları
hakkında karar veremeyeceklerini ifade etmişti. Bunu söylerken
Türkiye’nin jeopolitik konumundan dolayı hem Orta Doğu’da hem de Batı’da
veya en azından Güneydoğu Avrupa’da “merkez ülke” olmasının gerektiğini
kastediyordu. Bir başka deyişle Türkiye istese de istemese de sürekli
süper güç olmalı. 1920’li yılardan beri Türkiye bu hedef için bir çaba
göstermemişti bunun yerine Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra
yaralarını sarmaya çalıştı ve yeni “modern” bir ulus devlet olarak iç
yapısını sağlamlaştırmayı denedi. 19. ve 20. yüzyılın başlarındaki en
büyük korku, ülkenin Türk kökenli olmayan diğer etnik grupların
ayrılıkçı hareketleriyle tekrar bölünmesiydi. Bu korku, bugün kısmen de
olsa etkilerini hâlâ gösteriyor ve Türkiye’nin Kürt politikasını
şekillendiriyor.
Görünen o ki Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
liderliğindeki AKP’nin iktidara gelmesiyle
zamanında Osmanlı
İmparatorluğu gibi tek süper güç olma arayışına girdi. Bu kendini
hükûmetin resmî açıklamalarında da gösteriyor: “Türkiye’yi eleştirenler,
Türkiye’nin ‘yeni gücünden’ korkuyor.” Bu güç, son yıllarda bir hayaldi
ancak bugün Türkiye’nin değeri artmış görünüyor. Davutoğlu’nun da
söylediği gibi bu, Türkiye’nin jeopolitik konumuyla bağlantılı. Hem Orta
Doğu’daki hem de Rusya ile Batı arasındaki ihtilaflar, Türkiye’nin
önemini ciddi bir şekilde artırdı.
Birçok uluslararası düzeydeki temsilci, Ankara’yı ardı ardına
ziyaret ediyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin daha kısa bir süre
önce oradaydı ve Türkiye’yi AB’ye vurmak için sopa olarak kullandı
ayrıca Rus doğal gazının Güney Akım boru hattı yerine Türkiye üzerinden
taşınmasına karar verdi. Güney Akım projesi, Güneydoğu Avrupa’yı Rus
doğal gazına bağımlı kılacağı için AB ve ABD’nin ileriye dönük
çekinceleri vardı. Artık hangi Avrupalı doğal gaz almak istiyorsa
Türkiye ile pazarlık etmeli. Erdoğan ve Putin, AB’ye tokat atmayı
kararlaştırdı; AB, Rusya’ya yaptırımlar uyguluyor ancak Ankara ile
Moskova ticaret hacimlerini üç katına çıkartma kararı alıyor.
Tabii ki Ankara, Rus ayısı karşısında büyük bir özgüven
sergiliyor ancak izole edilmiş Rusya’nın Türkler ile yaptığı ticarete
Türkiye’nin Rusya’ya ihtiyacı olduğundan çok daha fazla ihtiyacı var. Bu
bağlamda Davutoğlu, anlaşma yapıldıktan sonra hiç zaman kaybetmeden
baskı yapmaya başladı. Davutoğlu, Putin’in doğal gaz fiyatında yaptığı
yüzde 6’lık indirimin “çok az” olduğunu açıkladı. Türkiye ve Rusya,
Suriye konusunda zıt görüşte. Moskova, Suriye’deki diktatör Beşar Esad’ı
desteklerken Türkiye tam aksine onu düşürmek istiyor. Putin’den hemen
sonra AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica
Mogherini, komşuluk politikası ve genişleme müzakerelerinden sorumlu AB
komiseri Johannes Hahn ile insani yardım ve kriz yönetiminden sorumlu
AB komiseri Hristos Stilyanidis Ankara’yı ziyaret etti. Daha öncesinde
böyle büyük bir AB heyeti Türkiye’yi ziyaret etmemişti. Mogherini
yapılan ziyaretle hızlı bir yakınlaşma mesajı vermek istediklerini
belirtti. Görünen o ki Brüksel, Türkiye’nin değerli olduğunu anladı veya
en azından Türkiye’ye istediğini vermezse onun ne kadar sorun
çıkarabileceğini.
Komşuluk politikası ve genişleme müzakerelerinden sorumlu AB
komiseri Johannes Hahn bu bağlamda önümüzdeki yılın ikinci yarısında
üyelik müzakereleri için yeni bir dönemin başlatılabileceği umudunu
taşıdığını ifade etti. Yine aynı Hahn, kısa bir süre önce kendinden daha
emin şekilde şu ifadeleri kullanmıştı: “Rusya’ya uygulanan yaptırımlara
katılmak üyelik adayı Sırbistan’ın görevidir.” Türkiye de on yılı aşkın
bir süredir üyelik adayı ve yaptırımları uygulamayı kabul etmiyor
bilakis Rusya ile ticaret hacmini artırıyor.
Öte yandan Türk hükûmeti, Avrupalılardan ne istediğini iyi
biliyor. Madem ilk etapta göstermelik bir üyelik olacak ve bu, Ankara
tarafından da istenmiyor öyleyse en azından bunu halka tam üyelikmiş
gibi göstermek gerekiyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin
gelecekte AB’nin bütün toplantılarına çağırılması ve çekilen “aile
fotoğraflarında” görevli Türk yetkilinin de yer alması gerektiğinin
altını çizdi.
Bu böylece devam ediyor. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden,
Ankara’daydı ve İngiltere Başbakanı David Cameron daha salı günü
Türkiye’deydi. Mogherini gibi herkes için en önemli konu İslam Devleti
(İD) ile mücadeleydi. Erdoğan, hepsine güçlü bir şekilde “Bizim
taleplerimizi yerine getirin, bizde size yardım edelim.” dedi.
Erdoğan’ın istediği şey Suriye’de Esad’ın devrilmesi.
ABD de Türkiye’ye Güneydoğu Avrupa’daki diğer küçük ülkelere
davrandığından daha farklı davranıyor. Süper güçlerin Erdoğan’dan ne
istediği belli ancak Rusya hariç diğerleri şu ana kadar fazla bir şey
alamıyor, o da Türkiye’ye ekonomik açıdan faydalı olduğu kadar.
Peki, ama Türkiye ne istiyor? Yine muhteşem bir güç olmak
istiyor. Orta Doğu’nun bölünmesi muhtemelen işine geliyor. Erdoğan’ın,
kısa bir süre önce İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir konferansta
yaptığı konuşmada kullandığı kısa bir cümle dünya basınında yer aldı.
Erdoğan, Batı’nın Müslümanları sevmediğini, bir dost gibi güldüklerini
ancak Müslümanların ve onların çocuklarının ölümünü sevdiklerini
söyledi. Konuşmasının diğer kısmı daha önemliydi ancak aktarılmadı.
Konuşmalarında yıllardır bu konuyu vurgulayan Erdoğan, Müslümanlara
neredeyse bir devrimci gibi seslenirken Batı’nın, ülkelerinde Müslüman
çocukların katledilmesine izin vermemesi gerektiğinin altını çiziyor.
Erdoğan, “Buna ne kadar göz yumacağız?” diye konuştu ve Müslümanları
birlik olmaya çağırdı. Bunun Suriye ve Irak’taki savaşı bitirmeye
yeteceğini söyleyen Erdoğan, Filistin'in yalnızlığının
giderilebileceğinin altını çizdi. Erdoğan, bu ifadesiyle İsrail’e boyun
eğdirilmesi gerektiğine işaret etti.
Bölünmüş Orta Doğu’daki Müslümanları birleştirebilecek ve
yönetebilecek tek bir güç var, o da Türkiye. En azından Erdoğan bunun
böyle olduğuna inanıyor. Onun planı giderek parçalanan bölgede oluşan
boşluğu doldurmak.